Yatağan, Osmanlı İmparatorluğu'nda 16. yüzyıldan 19. yüzyılın sonlarına kadar yaygın olarak kullanılmış, kendine özgü formuyla hem kılıçtan hem de paladan ayrılan, tek kenarı keskin, kısa ve hafif eğri bir yakın dövüş silahıdır. Genellikle bir saldırı silahı olmasının yanı sıra, sahibinin sosyal statüsünü ve zenginliğini gösteren bir simge olarak da önem taşımıştır. Hem kesme hem de delme kabiliyetine sahip olan bu silah, özellikle Yeniçeriler tarafından kullanılmasıyla bilinir.

İşlemeli Yatağan Kılıcı - 19. Yüzyıl (The Walters Art Museum)
Tarihsel Gelişim
Osmanlı kılıç formları içinde 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren belirgin bir gelişim gözlemlenmektedir. Fatih Sultan Mehmed döneminden itibaren (1451-1481) Osmanlı kılıçları, hem form hem de işlevsellik açısından belirgin bir karakter kazanmaya başlamıştır. Yatağanın ise kendine has formuyla 16. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıktığı ve 19. yüzyıla kadar formunda önemli bir değişiklik olmadan kullanılmaya devam ettiği kabul edilmektedir.
Yatağanın popülerliği, özellikle Yeniçeri Ocağı ile olan bağlantısıyla artmıştır; 16. yüzyıldan itibaren Yeniçerilerin sembol silahlarından biri olarak kabul edilmiştir. Osmanlı ordusunun yanı sıra, Yakın Doğu, Balkanlar ve Kafkasya gibi imparatorluğun geniş coğrafyasında da kullanılmıştır. Ancak ateşli silahların, özellikle de süngülerin, 1800'lü yıllardan itibaren savaş meydanlarındaki etkinliğinin artmasıyla birlikte yatağan gibi geleneksel kılıçların önemi ve kullanımı giderek azalmıştır.
Kuramsal Yaklaşımlar ve Sınıflandırma
Yatağan, kendine has özel şekli nedeniyle ne tam olarak kılıç ne de pala kategorisine girer; bu sebeple literatürde ayrı bir başlık altında incelenir. İsminin, kınının içine "yatar gibi" konulmasından türediği düşünülmektedir. Osmanlı silahları üzerine yapılan sınıflandırmalarda yatağan; eğri, çift ağızlı, düz ve pala gibi formların yanında ayrı bir tür olarak yer alır.
- Rus Edebiyatında Algı: 18. ve 19. yüzyıllardaki Türk-Rus savaşları çerçevesinde Rus edebiyatında yatağan, Türk askerinin, özellikle de Yeniçerilerin simgesi olarak belirgin bir yer edinmiştir. Bu eserlerde yatağan, Türk askerinin korkutucu ve "vahşi" olarak görülen tabiatının bir yansıması olarak sunulur. M. N. Zagoskin'in Hopyor'da Akşam(1834) adlı eseri, yatağanın Rus edebiyatında geçtiği bilinen ilk metindir. Onu aynı yıl A. S. Puşkin’in Kırcali ve 1835’te N. F. Pavlov’un Yatağan başlıklı eserleri takip etmiştir.
- Balkanlar'da Kültürel İzler: Yatağanın kültürel etkisi, Bosna-Hersek'teki 15. ve 16. yüzyıl mezar taşları üzerinde görülen kabartmalardan da anlaşılmaktadır. "Steçak" adı verilen bu mezar taşları üzerinde bulunan kılıç ve yatağan kabartmaları, silahın bölgedeki sembolik önemini göstermektedir.
Fiziksel Özellikler ve Yapı
Yatağan, temel olarak namlu, kabza ve kın olmak üzere üç ana bölümden oluşur.
- Namlu (Taban): Yatağanın en belirgin özelliği, tek ağızlı ve içe doğru kavisli (ters eğimli) namlusudur. Bu yapı, ona hem kesme hem de saplama (delme) için üstün bir kabiliyet kazandırır. Namlunun sırt kısmı küt, keskin olan iç bükey kısmı ise "yalman" olarak adlandırılır. Namlu üzerinde genellikle kanın akmasını kolaylaştırmak ve silahı hafifletmek amacıyla bir veya daha fazla "oluk" (kan oluğu) bulunur.
- Kabza (Sap): Yatağanın en karakteristik kısmı, "kulaklı" olarak da tabir edilen Y harfi benzeri kabzasıdır. Kabza başının iki yana doğru genişleyen bu kulakçıkları, silahın elden kaymasını engeller ve bileğe destek olarak kullanım kolaylığı sağlar. Kabzalar kemik, fildişi, boynuz, ahşap ve çeşitli metaller gibi malzemelerden üretilirdi. Kabzanın formu, 15. yüzyılda daha düzken zamanla daha belirgin bir eğrilik ve çıkıntı kazanmıştır.
- Kın: Yatağan kınları, genellikle ahşap iskelet üzerine deri veya kadife kaplanarak yapılırdı. Kının ağızlık, çamurluk (ucundaki metal parça) ve taşıma halkaları gibi kısımları ise metalden imal edilirdi.
Üretim Süreçleri ve Süsleme
Yatağan üretimi, dövme tekniğiyle şekillendirilen çelik veya demir namlularla başlardı. Silahın yapımında sadece kılıç ustaları değil, aynı zamanda süsleme için nakkaşlar, kakma ustaları (zernişanlar) ve kıncılar (niyamgeran) gibi farklı zanaatkârlar da görev alırdı.
Yatağanların süslemesinde çeşitli teknikler kullanılmıştır:
- Kakma (Inlay): Namlu ve kabza üzerine altın veya gümüş tellerin çakılmasıyla yapılan süslemelerdir. Özellikle bitkisel motifler ve kitabeler bu teknikle işlenmiştir.
- Kabartma (Repoussé): Metal levhaların arka yüzünden dövülerek ön yüzde kabartma desenler oluşturulması tekniğidir.
- Kazıma: Namlu veya kabza üzerine kesici aletlerle desenlerin çizilerek işlendiği bir tekniktir.
- Taş Yerleştirme: Silahların yakut, zümrüt, firuze gibi değerli taşlarla süslendiği "murassa" tekniğidir.
Süslemelerde bitkisel motifler (rumi, hatayi, yaprak), geometrik şekiller ve usta, sahip veya ayetleri içeren yazılara sıklıkla rastlanır.
Örnekler
- Kanuni Sultan Süleyman'ın Yatağanı: Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan bu yatağan, türünün dikkat çeken örneklerinden biri olarak kabul edilir. Kabzası fildişinden yapılmış olup, tabanı üzerinde Mohaç Seferi anısına yazıldığı düşünülen sultan unvanları bulunmaktadır.
Kanuni Sultan Süleyman’a Ait Dünyanın En Büyük Yatağan Kılıcı (117 Santim) - Tarihte Yürüyen Adam (Tarihte Yürüyen Adam'la Vakıf Eserlerimiz)
- Koyunoğlu Müzesi Koleksiyonu: Konya'da bulunan müzede, 17. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar tarihlendirilen çok sayıda yatağan bulunmaktadır. Bu koleksiyondaki eserler, farklı malzeme ve süsleme tekniklerini göstermesi açısından önemlidir.
- Azerbaycan Millî Tarih Müzesi Koleksiyonu: Bu müzede de Osmanlı dönemine ait, özellikle çelik namlulu ve fildişi veya boynuz kabzalı yatağanlar sergilenmektedir.

