613 (1216) yılında Urmiye’de (günümüzde İran sınırları içerisindeki Rızâiye şehri) dünyaya geldi. İsmâil Pûr onun Belh şehrinde doğduktan sonra çocukluk yıllarını Urmiye’de geçirdiğini, Hüsnî el-Harîrî ise dedelerinin Âzerî olduğunu ve kendisinin Bağdat’ta doğduğunu belirtir. Müstansır-Billâh zamanında (1226-1242) Şâfiî fıkhını öğrenmek için Bağdat’a gitti. Burada Müstansıriyye Medresesi’nde okudu. Aklî ilimler, edebiyat, tarih, ilm-i nücûm, hat ve fıkıhta kendini yetiştirmesinin yanı sıra özellikle mûsiki nazariyatı ve icrası konusunda devrinin en ünlü âlimi oldu. Hat sanatında İbnü’l-Bevvâb mektebini devam ettiren sanatkârlar arasında zikredilen Safiyyüddin, mensub hattıyla yazdığı bir mushafın halife tarafından beğenilmesi üzerine saray kütüphanesinde müstensih olarak görevlendirildi.
Safiyyüddin, mûsiki nazariyatı konusundaki riyâzî bilgileri Halife Müsta‘sım-Billâh’ın kâtibinden öğrendi. Onun hayatı Halife Müstansır ve Müsta‘sım dönemleri (1226-1258), Moğollar’ın Bağdat’ı işgali ve sonrası (1258-1263), Cüveynîler dönemi (1263-1294) olmak üzere üç devrede incelenebilir. Müstansır-Billâh ve Müsta‘sım-Billâh dönemlerinde hattat ve müzisyenlerin en büyüğü olarak tanınan Safiyyüddin, kütüphanedeki görevinin yanı sıra zaman zaman saray mûsikişinasları ile çalışmaktaydı. Ona ait bir bestenin halife tarafından beğenilmesi üzerine halifenin meclislerinde bulunmaya ve ud çalmaya başladı. Hülâgû’nun Bağdat’ı işgalinden (656/1258) sonra birçok kişinin katledildiği, kütüphanelerin yağmalanıp kitapların yok edildiği bir sırada Safiyyüddin kendi oturduğu mahalledeki yüzlerce insanın hayatını kurtardı. Ayrıca Hülâgû ile görüşme imkânı buldu ve zamanla onun güvenini kazanarak çevresinde yer aldı. İbnü’l-Fuvatî, Nasîrüddîn-i Tûsî’nin, yaptığı katliamlardan dolayı Hülâgû’yu kınadığını bildirdiği bir mektubunu Safiyyüddin el-Urmevî vasıtasıyla gönderdiğini anlatır.
Daha sonra Safiyyüddin, Evkaf nâzırlığına getirildi. Hülâgû’nun Irak’ın yönetimini veziri Şemseddin el-Cüveynî’ye bırakıp ülkesine dönmesinden sonra Cüveynî ailesinin Bağdat’taki dönemi başladı. Bu devirde Safiyyüddin yine itibar gören bir kişi olarak Cüveynî ailesine yakın oldu, Dîvân-ı İnşâ’nın başına getirildi, aynı zamanda nâzırlık görevi devam etti. Safiyyüddin bu dönemde Şemseddin el-Cüveynî’nin oğulları Bahâeddin Muhammed ile Şerefeddin Hârûn’un eğitimiyle ilgilendi. Bahâeddin Muhammed’in Moğollar’ın Irâk-ı Acem valisi olarak İsfahan’a gitmesi üzerine (664/1265) Safiyyüddin onunla birlikte İsfahan’a gittiyse de Cüveynî ailesinin iktidardan düşmesiyle tekrar Bağdat’a döndü (683/1284). Ardından onun için sıkıntılı günler başladı. Mala fazla değer vermediğinden sonunda yoksullaştı ve 300 dinarlık bir borç yüzünden hapse atıldı. Burada hastalanarak 20 Safer 693 (20 Ocak 1294) tarihinde vefat etti.
Safiyyüddin el-Urmevî mûsikide yeni bir dönem başlatarak Ya‘kūb b. İshak el-Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ gibi âlimlerin, İlkçağ Yunan nazariyatçılarının mûsiki sistemleriyle ilgili eserlerini tercüme etmek yerine yaşayan mûsiki üzerinde durmuştur. Bir sekizlik aralığı (oktav) on yedi ses aralığına bölerek elde ettiği sistemi geliştirmiş ve perdeleri ebced sistemine göre harflerle ifade etmiştir. Onun mûsiki sistemi sonraki dönemlerde benimsenmiş, XIV. yüzyıldan XVI. yüzyılın ortalarına kadar Türk-İslâm dünyasındaki nazarî mûsiki çalışmalarında esas alınmıştır. Şemseddin Ahmed es-Sühreverdî, Ali Sitâî, Hasan Zâmir (Zâhir), Zeytûn, Hüsâmeddin Kutlukboğa, Lehâz, Sebâ, Denânîr, Annân, Arîb gibi birçok icracının yetişmesinde büyük etkisi olmuştur. Ayrıca hat sanatında çığır açmış, İbnü’s-Sühreverdî, Yâkūt el-Müsta‘sımî, Nizâmeddin b. Hakîm, Kemâleddin b. Burhân es-Sûfî, Abdullah-ı Sayrafî gibi sanatkârları yetiştirmiştir. Şairliğiyle de tanınan Urmevî’nin bestelediği eserlerin sözlerinden pek çoğunun kendisine ait olduğu kaydedilmektedir.
Eserleri. 1. Kitâbü’l-Edvâr. 633 (1236) yılında Nasîrüddîn-i Tûsî’nin tavsiyesi üzerine yazılmıştır. Safiyyüddin’in mûsiki sistemini açıkladığı esere özellikle XIV-XVI. yüzyıllarda mûsiki nazariyatçıları tarafından şerhler yazılmış olup Abdullah-ı Sayrafî, Celâleddin Fazlullah el-Ubeydî, Fahreddin Muhammed el-Hucendî, Lutfullah es-Semerkandî ve Abdülkādir-i Merâgī’nin çalışmaları bunlardan bazılarıdır. Ayrıca Yûsuf b. Nizâmeddin Kırşehrî’nin Risâle-i Mûsîḳıyye’sinde, Fethullah eş-Şirvânî’nin Mecelle fi’l-mûsîḳī’sinde ve Ahmedoğlu Şükrullah’ın Risâle-i Mûsîḳī’sinde Safiyyüddin’in kitabındaki sistem ele alınmıştır. Kitâbü’l-Edvâr Hüseyin Ali Mahfûz, Gattâs Abdülmelik Haşebe ve Hâşim Muhammed Receb tarafından yayımlanmış, Mehmet Nuri Uygun tercümesiyle birlikte tenkitli neşrini gerçekleştirmiştir.
2. er-Risâletü’ş-Şerefiyye. İlhanlılar’ın Irak valisi Şemseddin el-Cüveynî’nin oğlu Şerefeddin Hârûn adına kaleme alınmıştır. Fârâbî ve İbn Sînâ’nın mûsiki konusundaki görüşlerinin aktarıldığı eser Kitâbü’l-Edvâr’ın daha geniş bir düzenlemesidir. Fransızca’ya tercüme edilen er-Risâletü’ş-Şerefiyye’nin Hâşim Muhammed Receb tarafından tahkikli neşri gerçekleştirilmiş, Fazlı Arslan eseri Türkçe’ye çevirerek üzerinde bir doktora çalışması yapmıştır (AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004).
3. Fî ʿUlûmi’l-ʿarûż ve’l-ḳavâfî ve’l-bedîʿ. Eserin bir nüshasının Bodleian Library’de bulunduğu kaydedilmektedir (İA, X, 63).
Safiyyüddin’in “muğnî” ve “nüzhe” adıyla kanuna benzeyen iki saz icat ettiği, devrinde dillerden düşmeyen 130 adet eser bestelediği kaynaklarda belirtilmektedir. Kitâbü’l-Edvâr’da bu bestelerinden ebced harf notasıyla yazdığı iki adet savtı günümüze ulaşmıştır.