Osmanlı kültüründe eğitim, terbiye ile eş anlamda kullanılmaktadır. Eğitimli insan terbiye görmüş, bir başka deyişle davranış biçimlerinin nasıl olması gerektiğini incelikleriyle bilip uygulayan kişi demektir. Sarayın bütün birimlerindeki ilişkilerde teşrifata göre davranmak mecburiyeti, bilginin terbiyeden sonra geldiğini göstermektedir. Kişinin ilim sahibi olması için önce temel eğitimi almış, terbiye edilmiş olması beklenmektedir. Sarayda eğitim öncelikle Enderun'da, sonra Harem'de, Bîrun'da, Divanhane'de ve diğer birimlerde verilmekteydi. Eğitimin temel hedefi, padişaha, devlete sadık, dindar, ahlaklı, nezaket kurallarını bilen, çalışkan insanlar yetiştirilmesiydi.
Saray eğitiminin temel özelliği incelmiş bir zevk ve terbiyenin aktarılmasını esas almaktadır. Hem Enderun'da hem Harem'de çeşitli bölgelerden bir araya getirilen genç insanların ortak bir tavır edinmeleri, disiplinli olmaları için davranışları titizlikle izlenirdi. Takip edilen terbiyenin temeli İslam dini, özellikle peygamberin öncü ve teşvik edici davranışları ile Türkler'in Türkistan'dan getirip yerli kültürlerle karıştıktan sonra oluşturdukları süzülmüş bir terbiye anlayışıydı. Osmanlı sarayı, Anadolu Selçuklu, Akkoyunlu, Timurlu saraylarından gelen etki yanında Bizans ve Avrupa kökenli saray kültüründen ilham almış olsa da özgün bir saray kültürü oluşturmuştur.
Sarayda bilhassa Enderun'da az konuşarak çok şey anlatabilen, beden dilini bilen, her an padişah ile karşılaşma ihtimaline karşılık tedbirli, dikkatli davranan gençlerin yetişmesi için gayret sarfedilirdi. Resmî ve özel bütün görüşmelerde "oturmada ve durmada" takip edilen teşrifat/protokol bütün hiyerarşik yapılanmayı ve eğitimi kapsamaktaydı. Küçükler, büyükler silsile-yi meratip sıralansa da herkesin bir büyüğü padişaha kadar devam ettiğinden saygılı bir duruş beklenirdi. Saray terbiyesine göre oturan kişi karşısında kendisinden büyük kimseler varsa dizleri üstünde oturur, akranlar birbiriyle otururken bağdaş kurabilirler veya sofrada otururken sağ dizini altına alıp sol dizini dikerek oturabilirdi. Türk toplumunda küçükten büyüğe doğru giden sıralanmada yaşın önemi varsa da devlet ve sarayın birimlerinde önceliği mevkilerin yüksekliği belirlerdi. Resmî merasimlerin kaydedildiği protokol defterleri duruş, kıyafet, hitap gibi davranış biçimleri verilen ve kabul gören terbiye ve eğitimin bir sonucudur.
Saray terbiyesine göre yüksek sesle konuşulmaz, telaşlı davranılmaz, el kol hareketlerinin az, ölçülü ve uyumlu olması beklenirdi. Sufi dünyada insanın gelişmesi için verilen tavsiyeler sarayda da geçerliydi. Bu bağlamda az konuşmak, az yemek, az uyumak her zaman kabul gören davranışlar olmuştur. Yemek yerken sofranın kendi önlerine düşen kısmından yemek, kaşık kullanmak, el ile yemek gerektiğinde ise sadece sağ elin baş, işaret, orta parmaklarının birinci boğumuna kadar kısmını kullanmak gerekirdi. Bedensel ve çevresel temizlik kuralları çok sıkı olup temiz olmayan hiçbir şeye müsamaha gösterilmezdi. Enderun'da gençlerin saçları, tırnakları, çamaşırları ve yatakları sıklıkla kontrol edilirdi.
Kıyafetin nasıl olması gerektiği verilen eğitimle ilişkili konulardan biridir. Sarayda toplantılarda, özellikle padişah ve devlet adamlarıyla bir araya gelme ihtimaline karşılık daima uzun etekli kaftanlar giyilirdi. Başı açık durmak hoş karşılanmadığından mücevveze, selîmî, horasânî gibi çeşitli usullerde sarılmış başlıklar kullanırlardı. Enderunlu ağalar kırmızı yatırtma başlıklar, oğlanlar börk ya da sikke adı verilen keçe külahlar kullanırlardı. Merasimlerde ve resmî toplantılarda devlet adamlarından en küçük Enderunlu'ya kadar herkes uzun etekli kaftanıyla bulunur, daima iki elini önünde birbiri üzerine getirerek ayakta beklerdi. Bayram, cülus gibi daha büyük merasimlerde ise padişah dışında hiç kimse oturmazdı.
Sarayda verilen eğitim içinde hem teorik hem pratik bir zemine dayanmasıyla Enderun özel bir yere sahiptir. Devlet adamı yetiştiren kurumun işleyiş sistemi, verilen eğitime uygun olarak şekillenmiştir. Has oda, hazine odası, kilâr odası, doğancılar odası, seferli odası, büyük oda ve küçük oda isimleri verilen sınıflardan oluşan Enderun'da önce dinî bilgiler, sonra edebiyat, filoloji, tarih, siyaset ilmi, hendese, coğrafya gibi temel dersler yanında çocukların yeteneklerine göre hat ya da musiki gibi güzel sanat dersleri verilirdi. Ortak derslerin diğer bir kısmı spor ve savaş becerileri için bedensel gelişim ve geleneksel silahları kullanmak, iyi ata binmekti. Enderun'daki her bir oda mensubunun teorik dersler dışında üstlendikleri günlük işleri vardı. Ayrıca çoğunlukla Seferli Koğuşu'na alınan ve bazı gizli toplantılarda hizmet eden (bî-zeban) dilsizlerden dolayı Osmanlı sarayında işaret dili bilinmekte ve dilsizlere işaret diliyle eğitim verilmekteydi. Gereksiz gürültü çıkması istenmeyen sarayda, dilsizler dışındaki bazı kimseler de işaret dilini bilmekteydi. Enderun'dan emekli olan tecrübeli dilsizler saraya gelerek acemilere işaret dilini öğretirlerdi.
Enderun'da her bir oda üyesi aynı koğuşta kalır benzer bir eğitim alıp benzer işleri yaparlardı. Has oda mensupları Hırka-yı Saadet Dairesi'nin ve kutsal emanetlerin temizliğini ve bakımını yapar, gece gündüz bu daire için nöbet tutar, izinsiz hiç kimsenin girmesine izin vermezdi. Hazine odasındakiler iç hazineye ait mücevherlerin ve çeşitli kıymetli eşyaların temizlik, bakım ve korumasını üstlenmişlerdi. Bu iki oda mensupları birer müzeci gibi çalışır, değerli eşyaların nasıl korunması gerektiğini bilirlerdi. Kilâr odası üyeleri padişahın sofra düzenini ayarlayıp yemeğin servisini yapar, içeceklerin ve meyve, kuru yemiş gibi yiyeceklerin korunup düzenli bir şekilde bulundurulmasıyla ilgilenirdi. Doğancı odasındakiler çeşitli vahşi ve evcil kuşların eğitimiyle uğraşırdı; şahinciyan, çakırcıyan, atmacacıyan gibi sıfatlar yaptıkları işi göstermekteydi. Enderun'da çeşitli görevlilerin olduğu kısım seferli odasıdır. Çamaşırcılık, hamamcılık, berberlik gibi meslekleri üstlenenlerden başka sazende ve hanendelerin çoğu bu odada müzikle meşgul olurlardı. Ayrıca dilsizler, soytarılar da bu odadaydı.
Büyük ve küçük odalar Enderun'un ilk sınıfları olduğundan dışarıdaki saraylardan gelen acemiler bu odalarda yaşar ve kendilerine verilen çeşitli işleri yaparlardı. Enderunlular'ın katı disiplin kurallarına uymaları beklenir, kabiliyetleri doğrultusunda liyakate uygun bir seçimle üst sınıflara terfi ederlerdi. Sarayın dış kısmına veya çoğunlukla İstanbul dışında bir göreve tayin edilinceye kadar eğitimleri devam ederdi. Enderun'da Bâbüssaâde ağası, odalardaki tecrübeli ağalar, lalalar gençlere öğretmenlik yapar, ayrıca saray dışından hocalar görevlendirilirdi. Hat için güzel yazı hocalarının tayin edildikleri ayrılan ödemelerden anlaşılmaktadır. XVII. yüzyılda Enderun'da bulunan ve yapılan eğitime dahil olup bilhassa musiki ile ilgili pek çok bilgi aktaran Ali Ufkî, dışarıdan musiki üstatlarının hoca olarak davet edildiklerini yazmaktadır. Sarayın üçüncü avlusunun sağ köşe başının üstünde yer alan seferli odası yanındaki meşkhane müzik eğitiminin yapıldığı bir kısımdır. Özellikle III. Selim zamanında Vardakosta Ahmed Ağa (ö. 1794), Şâkir Ağa, Sâdullah Ağa (ö. 1808) gibi sarayda eğitim almış çok değerli bestekâr ve icracı vardı.
Enderunlu gençler teorik bilgiler dışında günlük olarak yaptıkları işlerle bazı konularda uzmanlaşırlardı. Kaftanları ve elbiseleri katlamayı, odalarını tertipli tutmayı, yatağının daima düzenli olmasını, sarık tülbendini yıkamayı, kurutmayı sarmayı öğrenirlerdi. Seferli Koğuşu'ndaki hamamcılar, berberler, tıraş etmeyi, kişisel bakım yapmayı en iyi şekilde öğrenip uygularlardı.
Enderunlular iyi silahşor ve savaşçı olmak için de eğitim alırlardı. Özellikle kılıç, ok-yay, mızrak, hançer, gürz gibi geleneksel silahları başarıyla kullanırlardı. Bahçede yapılan bu eğitimin yanında cirit oynamayı dolayısıyla çok iyi ata binmeyi, ata hâkim olabilmeyi ve eğitmeyi öğrenirlerdi.
Enderun'daki odalar, ağalar mescidi, kütüphane ve meşkhane üçüncü avludaki eğitim mekânlarıydı. Enderunlular teorik eğitimlerini odalarında almaktayken, III. Ahmed hem sarayın muhtelif kısımlarında kitaplık olarak kullanılan dolaplardaki kitapları bir merkeze toplamak hem de Enderunlular'ın rahatça ders görüp çalışabilecekleri müstakil bir bina oluşturmak amacıyla Enderun Kütüphanesi'ni yaptırmıştır. Seferli Koğuşu'nun yanındaki meşkhanede ise müzik çalışmaları yapılmaktaydı.
Dışarıdan hiç kimsenin girmesine izin verilmeyen Enderun avlusuna yalnızca gençlere ders veren hocalar girebilirlerdi. Enderun'a giriş ve çıkışlar Bâbüssaâde ağası tarafından düzenlenirdi.
Enderun'dan yetişen gençler sipahilik, kale dizdarlığı, sancak beyliği veya beylerbeyilik gibi saray dışı görevlere tayin edildikten sonra Harem'de yetişmiş bir kızla evlenebilirlerdi. Böyle durumlarda sarayda eğitim görmüş kişiler şehirde kendilerine bir ev açtıklarında saraydaki eğitimi dışarıya da taşımış olurlardı. Enderun'dan yetişmiş devlet memurları ve saraylı hanımlar evlerinde bulunan görevlilerin ve cariyelerin saraydakine benzer bir eğitim almalarını sağlarlar, özellikle müzik, edebiyat, nakış gibi sanatlarda üstatlardan ders aldırırlardı.
Osmanlılar'da her şehzadenin padişah olma hakkı olup tek bir kişi veliaht tayin edilmezdi. Her bir şehzadenin padişah olma ihtimaline karşılık Harem kısmında şehzadelerin eğitimine öncelik verilirdi. Bir şehzade doğduktan sonra günlük bakımı için annesine verilen yardımcılardan başka bir dâye seçilip görevlendirilirdi. Biraz büyüdükten sonra ise eğitiminin tamamını takip eden yüksek eğitimli bir lala tayin edilirdi. Osmanlı şehzadelerinin sancağa gönderildikleri XVI. yüzyıl sonuna kadar eğitimi buna göre planlanırdı. Sancağa çıkarılan şehzade yanında dâyesi, lalası, hocaları ve padişah sarayındakine benzer, fakat daha az sayıda görevli ve askerlerden oluşan bir maiyetle sancağa gönderilirdi. Bulunduğu yerde hem eğitimi devam eder hem de devlet yönetmeyi bir vilayet üzerinden tecrübe ederdi. Lalası, hocası ve yanında bulunmak üzere görevlendirilmiş devlet adamları şehzadeye destek olurken yönetimin inceliklerini öğretirlerdi. Bazı şehzadelerin anneleri de birlikte gitmişlerdir. Lalalar, Osmanlılar'da şehzadenin günlük eğitimini takip eder ve sancak beyliği yaptığı sıralarda yönetim danışmanlığı görevini üstlenirlerdi. Şehzadeler çeşitli âlimlerden ders alabilirdi, fakat bir tane tayin edilmiş asıl hocası olurdu, böylece lalası ve hocası bir şehzadenin bütün eğitim sürecini takip ederlerdi. Sancağa gönderilmedikleri zamanlarda da aynı şekilde üç yaşından sonra bir lala, bed-i besmele merasimiyle de bir hoca tayin edilirdi (bk. Şehzade Eğitimi).
Bed-i besmele, şehzade ve sultanların eğitime başlamaları için yapılan merasimdir. Padişah kızları, kız kardeşleri ve baba tarafından hanedana mensup olan kızlar yani sultanlar için haremde yapılan ilk ders için nasıl bir faaliyet yapıldığı bilinmese de şehzadeler için yapılan eğitime başlama törenlerinin davetlilerin katılımı için bahçe köşklerinden birinde yapıldığı bilinmektedir. Özellikle şehzadeler için yapılan bed-i besmele merasimi eğitimin dört beş yaşlarında okuyup yazma ve Kur'an eğitimiyle başladığını göstermektedir. Şehzade, lalası ile Dârüssaâde ve Bâbüssaâde ağalarının eşliğinde getirilir, padişahın eli öptürülürdü. Şeyhülislam veya yeni tayin edilen hocası davetliler önünde ilk dersi verir, şehzade tekrar ettikten sonra tebrik edilirdi, böylece resmen eğitimine başlamış olurdu (bk. Bed-i Besmele).
III. Selim babasının da bulunduğu bir bed-i besmele merasiminde beş yaşındayken eğitime başlamış çocukluk yılarında Arapça, Farsça, dinî ilimler, hat ve musiki dersleri almıştır. Gençlik yıllarında amcası I. Abdülhamid'in esirgemediği ihtimam ve serbestiyle saray dışındakilerle iletişimini sürdürmüştür. Şehzade ve sultanlara eğitimleri, okumaları için gönderilen kitaplardan da takip edilebilir. Harem kısmında "şehzade mektebi" adı verilen küçük de olsa bir kısım vardır.
Osmanlı sarayının harem kısmı padişah, şehzadeler, padişah kızları sultanlar, valide sultan, haseki kadınlar, kadınefendiler, gözdeler, dâyeler, kalfalar, ustalar ve cariyelerden oluşmaktaydı. Padişah kızları sultanlara doğumundan itibaren dâye ve günlük bakımlar için dadılar tayin edilir biraz büyüdüğünde eğitimi başlardı. Anneleri valide sultanlar şayet hayatta değilse padişah tarafından valide olarak tayin edilen bir kadınefendi küçük sultanın eğitim ve terbiyesiyle yakından ilgilenirdi. Okuma yazma, Kur'an öğrenme ile öğrenime başlayan sultanlar için ayrılıp verilen bazı kitap kayıtları edebiyat ağırlıklı bir eğitimi haber vermektedir.
Padişah kızları dışında Harem'deki herkes, cariye statüsüyle alınırdı. Cariyelerin bir kısmı şehirdeki sultanlar veya paşalar tarafından eğitildikten sonra saraya hediye edilirlerdi. Bir kısmı esir tacirlerinden alınır, bir kısmı ise savaş ganimeti olarak doğrudan saraya gelmiş olabilirlerdi. Her durumda saraya giren kızlar en başta Türkçe ve İslam dininin kurallarını öğrenmekle eğitime başlarlardı. Harem'de tecrübeli, bilgili kalfalar ve ustalar tarafından ilk eğitimleri verilirdi. Daha sonra edebiyat, şiir, musiki, nakış dersleri aldıkları bilinmektedir. Tahttaki hükümdara bağlı olarak kimi zaman edebiyat, gramer ile Arapça, Farsça gibi lisan dersleri de alırlardı. Kızlardan padişah eşi olarak seçilen birkaç kişi dışındakiler valide sultan, sultan efendi veya kadınefendilerin maiyetinde günlük hafif işler yaparlardı. Harem kısmında yemek mutfaklardan gelir, çamaşır gibi ağır işler görevli çamaşırcılar tarafından yıkanır, kıyafetler dışarıdan gelen terzilere sipariş verilirdi. Cariyeler sadece hafif yiyecekleri hazırlar; şerbet, kahve gibi içecekleri ikram ederler, kendi elbiseleriyle valide sultan ve sultanların değerli eşyalarını yıkamayı öğrenirlerdi. Evlenmeden sarayda kalanlar usta ve kalfa olup Harem'in idaresinde görev alır, eğitimli ve bilgili olduklarından yeni gelen cariyelerin eğitilmesiyle ilgilenirlerdi. Harem'deki saz takımının varlığı ve kullanılan çalgılar müzik çalışmalarının niteliğini göstermektedir. Kimi zaman değerli müzisyenlerin Harem'deki kızlara ders vermesi sağlanmıştır. Harem'deki eğitimin diğer bir farkı da bazan kızların bir süreliğine şehirdeki bir hocanın veya bir ustanın yanına eğitilmek üzere gönderilmesidir. Cariyeler büyük ölçüde saraydan bir bürokrat ve askerî sınıftan yüksek veya yükselecek bir makam sahibiyle evlendirildikleri için aldıkları terbiye ve eğitimin mükemmel olmasına özen gösterilirdi (bk. Harem-i Hümâyun).
Sarayda iç oğlanı olarak bulunmuş sonradan hatıralarını yazmış bazı gözlemcilere göre saraydaki terbiye pek çok kurala bağlıydı. Yemek yerken herkesin sadece önüne düşen parçadan alması gerektiği, yemeğin en güzel yerine el uzatılmaması gibi sofra adabına dikkat edilmesi veya elbiselerini daima yıkanarak temiz tutmaları, gençlerin onlara ayrılan günlerde büyük hamamda yıkanmaları gerektiği hatıratlarda yer alan kayıtlardır.
Topkapı Sarayı dışında Edirne Eski Sarayı, İstanbul Galata ve İbrâhim Paşa sarayları acemilerin temel eğitimi alıp yetiştirildikleri kurumlardı. Bu saraylarda Türkçe'nin ve İslam dininin kuralları öğretilir, çocuklar öğrenme ve eğitilme konusundaki yeteneklerine göre Topkapı Sarayı'na Enderun'a, Bostancı Ocağı'na ehlihiref gibi kısımlara veya Acemi Ocağı'na gönderilirdi. Öğrenme konusunda kendisini ispat edenler, eğitimi hayatına geçirebilenler başarılı olup beklenmedik bir aksilik olmadıkça bir üst birime terfi ederdi.
Enderun ve Harem kısmı dışında Osmanlı sarayının diğer birimlerinde de takip edilen bir eğitim sistemi vardır, bir kısmı kuralları belli ve bir disiplin içinde bir kısmı ise daha çok Ahilik sisteminden gelen bir damarla usta çırak usulüyle verilirdi. Böylece sarayın her bir biriminde uzmanlık gerektiren işler çıraklık yoluyla bir eğitim içinde öğrenilirdi. Mutfak kısmına alınanlar genellikle İbrâhim Paşa veya Eski Saray gibi mutfaklarda işe başlayan acemiler arasından seçilip, Yeni Saray'a yetiştirilmek üzere alınırlardı. Mutfaktaki aşçı, kebapçı, pilavcı, sebzeci ve çinicilerin yanında eğitim gören küçük acemiler yetişerek ilerideki kadrolar için hazırlanmış olurlardı.
Saraya bağlı ehl-i hiref bölüklerinde de çeşitli çıraklar yardım etmek ve yetiştirilmek üzere istihdam edilirlerdi. Bölüklere bağlı çalışan sanat grupları içinde üstatlardan başka ayrı bir başlık altında verilen şakirtler için bulundukları bölüm, doğrudan uzman olacakları sahada eğitim görmekte olanları açıkça ifade etmektedir.
Mehterhâne-yi Âmire'ye bağlı hayme veya çadır mehterleri ismi verilen bölüme alınan genç çocuklar çadır kurmak, mekân düzenlemek, mefruşat işleri yanında lazım olan bir kısım dokumanın hazırlanmasını da öğrenmekteydiler.
Çalıcı mehterlere verilen çıraklar ise Acemi Ocağı içinde müziğe kabiliyeti olan çocuklar olup, tablhaneye alındıktan sonra davulcu, zurnacı, neyzen veya nakkareci gibi üstatlar yanında bu sanatı öğrenip mehter olmaktaydılar. Kendi dönemine ait bir çeşit konservatuvar olan mehterhanenin müzik eğitiminde oldukça etkin bir yeri vardır.
Çıraklık yaparak meslek öğrenilen diğer bir kurum da saraydaki atların bakıldığı ve korunduğu ıstabl-ı amire isimli kısımdır. Has ahırlarda verilen eğitim at bakımı, tedavisi yanında iyi bir binici olmayı da ihtiva ediyordu. Saraydaki Bostancı Ocağı'na verilen genç acemilerin bir kısmı bostancılardan bahçıvanlık öğrenirler, şayet bahçe ve koruma işlerinde beğenilirlerse görevlerine devam ederlerdi, diğer bir kısmı ise bostancıların nezaretinde saltanat kayıklarının bakımını öğrenirler, başarılı olamayanlar Acemi Ocağı'na asker olmak üzere gönderilirlerdi.
Topkapı Sarayı'nda uzun bir süre eğitim verilen kısımlardan biri de divana bağlı çalışan bürokratik kalemlerdi. Okuyup yazmada özellikle iyi metin yazabilme yani inşada mahir genç çocuklardan bürokrat olmak isteyenler iyi bir temel eğitimden sonra divan kalemlerindeki memurlardan birinin yanına yetişmek üzere verilirdi. Sayıları sınırlı, çok az sayıda çocuk divan kâtipleri arasında yetişebilirdi. Devlet adamları iyi yetişmiş çocuklarının veya maiyetlerinde eğitimini üstlendikleri kabiliyetli gençlerin divan kalemlerinden birinde yetişmesi için gayret ederlerdi. Hüküm, tezkire, arz, ferman, mektup gibi Osmanlı diplomatiğindeki türlerin nasıl yazılmasını öğrenirlerdi. Divan kalemindeki gençlerden ayrıca güzel bir el yazısı beklendiğinden hat dersleri de alırlardı. Devlete ait bir belgeyi hem içerik hem şekil olarak en iyi şekilde yazmayı, devlet içinde idarî birimler arasındaki evrak muamelesini ve ilişkiyi öğrenirlerdi. Defterdara, reîsülküttaba bağlı çalışan şakirtler hem çıraklık yaparlar hem de bir kadroları olurdu.
Bütün sarayda Enderun'daki gençlerden başka, adı geçen birimlerde ve özellikle ehlihiref teşkilatına ait maaş kayıtlarında hattatlar, nakkaşlar gibi bölüklerin altında yer alan şakirt başlığı altında verilen isimler sarayda eğitim almakta olanları açıkça göstermektedir.