Sözlükte “yaşlı kimse” anlamındaki şeyh kelimesi (çoğulu şüyûh) hadis literatüründe “kendisinden hadis rivayet edilen hoca” mânasına gelir; bunun “kırâe ale’ş-şeyh, semâ‘ min lafzi’ş-şeyh” biçiminde kullanımı yaygındır. Öte yandan bu terim râvinin zayıflığını ifade eden ta‘dîl lafzı olarak da zikredilmektedir. İlk defa kimin tarafından kullanıldığı bilinmeyen şeyh teriminin III. (IX.) yüzyılda bu anlamda geçtiği görülmektedir. İbn Ebû Hâtim, şeyh lafzının zabtı araştırılmak üzere hadisi yazılan zayıf râviler için kullanıldığını belirtmiş, İbnü’s-Salâh da bu görüşü benimsemiştir. Hakkında “şeyhun” lafzına yer verilen râvinin rivayeti terkedilmezse de tek başına delil olarak alınmaz. Zehebî şeyh kelimesinin meçhul olmaktan kurtulmuş, hakkında cerh de bulunmayan mestûr râviler için kullanıldığını söylemişse de bu anlamdaki kullanımın yaygın olmadığı görülmektedir.
İbnü’l-Kattân el-Fâsî, Zehebî ve İbn Receb el-Hanbelî gibi âlimler şeyh kelimesinin ta‘dîl lafzı dışında başka anlamlarda geçtiğine dikkat çekmişlerdir. Buna göre şeyh, yalnız hadis rivayetiyle meşgul olup sened ve metnin durumuyla ilgili tenkit yapmayan muhaddistir. Şu halde şeyh terimi râvinin imam ve hâfız seviyesine ulaşamadığını, râvi ile rivayeti hakkında bilgisi olmadığını, dolayısıyla her ikisini de eleştirecek seviyede bulunmadığını ifade etmektedir. Şeyh kelimesi râvinin fakih olmadığını belirtmek üzere de kullanılmıştır. Yaygın sayılmamakla birlikte şeyh terimi ayrıca “önde gelen muhaddis, hadisleri iyi bilen âlim” anlamında zikredilmiştir. Özellikle Endülüs’te “şeyhü’l-hadîs” çok sayıda hadisi senedleriyle beraber ezbere bilen, ileri seviyede Kur’an ve hadis bilgisine sahip, Arap diline hâkim, Şiî ve Mu‘tezilî olmayan Ehl-i sünnet taraftarı kimselere verilen bir unvandır. Memlükler döneminde de hadis hocalarına şeyhü’l-hadîs ve şeyhü’r-rivâye denilmiştir. Bir âlimin kendilerinden okuyup icâzet aldığı hocalarına dair bilgi vermek için kaleme aldığı eserlere genellikle “mu‘cemü’ş-şüyûh” adı verilmiştir (bk. FEHRESE).

