Sığınak, insanların savaş, afet veya diğer olağanüstü durumlarda dış etkenlerden korunmalarını sağlamak amacıyla inşa edilen dayanıklı yapılardır.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığına (AFAD) göre sığınak, “her türlü saldırı, afet ve tehlike karşısında, insanların can ve mal güvenliklerini sağlamak için tasarlanan korunma yeridir.” Bu tanım, yalnızca savaş veya düşman saldırılarını değil, aynı zamanda kimyasal, biyolojik, radyolojik, nükleer (KBRN) tehditleri, patlama ve yangınları, depremleri, radyasyon yayılımını ve çeşitli afetleri de kapsar.

Sığınak Örneğine Ait Görsel (AA)
Sığınaklar, bulunduğu yere, yapısal özelliklerine ve kullanım amacına göre farklı biçimlerde planlanır:
- Yer altı sığınakları: En yüksek koruma düzeyine sahip, toprak veya betonla çevrili yapılardır.
- Yer üstü sığınakları: Yapı içinde, zemin kat veya bodrum seviyesinde düzenlenmiş koruma alanlarıdır.
- Mobil veya geçici sığınaklar: Afet sonrası veya geçici durumlarda kullanılmak üzere taşınabilir biçimde üretilen yapılardır.
Bu mekânlar, dış ortamın zararlı etkilerinden yalıtılmış; basınca, ısıya, radyasyona ve kimyasallara karşı dayanıklı olarak tasarlanır. Sığınaklarda barınma süresi sınırlı olmakla birlikte, bu süre zarfında yaşamın sürdürülebilmesi için gerekli minimum koşullar (havalandırma, su, enerji, haberleşme ve sanitasyon) sağlanır.
Tarihsel Gelişim
İlk Dönemler
Sığınma kavramı, insanlığın var oluşuyla birlikte ortaya çıkmıştır. En eski örnekler, doğal biçimde koruma sağlayan mağaralardır. Bu alanlar, insanları vahşi hayvanlardan, iklim koşullarından ve dış tehlikelerden korumuştur. Yerleşik yaşama geçilmesiyle birlikte, barınma ve korunma kavramları mimari biçim kazanmaya başlamış; Çatalhöyük gibi Neolitik yerleşimlerde penceresiz, çatıdan girişli konutlar savunma amaçlı bir tasarım anlayışının erken örnekleri olmuştur.
Zamanla savunma ve korunma gereksinimleri, bilinçli biçimde inşa edilen yapılarla karşılanmıştır. Orta Anadolu’daki yer altı şehirleri, özellikle Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak ve Mazı, bu anlayışın gelişmiş örnekleridir. Bu yapılar, düşman saldırılarından korunmak amacıyla yüzlerce kişiyi barındırabilecek biçimde kazılmış; içlerinde havalandırma bacaları, su kuyuları, erzak depoları, ibadet alanları ve gizli geçitler bulunmuştur. Böylece yer altı sığınakları hem askerî hem de toplumsal birer yaşam alanı hâline gelmiştir.
Antik Çağ ve Orta Çağ
Antik dönemlerde kentlerin korunması için surlar, kaleler, tapınak altı sığınakları ve yeraltı geçitleri kullanılmıştır. Babil’deki İştar Kapısı, kenti hem simgesel hem de askerî anlamda koruma altına alan bir yapıdır. Benzer şekilde, Zerzevan Kalesi’nde 1500 yıllık bir yer altı sığınağının bulunması, dönemin güvenlik kültürünü ortaya koyar.
Orta Çağ’da, kaleler ve hendeklerle çevrili kentler, toplu sığınma alanı olarak işlev görmüştür. Hristiyanlığın erken dönemlerinde mağara kiliseler hem ibadet hem sığınma mekânı olmuştur. İslam tarihinde Hendek Savaşı’nda savunma amaçlı kazılan hendekler, sığınma düşüncesinin farklı bir biçimidir.
Kale mimarisi bu çağda çeşitlenmiş; köprü, mazgal, kule, parmaklık ve kazamat sistemleriyle güvenlik arttırılmıştır. Özellikle Avrupa’da taş malzeme ile inşa edilen kaleler, uzun süreli kuşatmalara dayanabilecek savunma birimleri hâline gelmiştir.
Yeniçağ ve Yakın Çağ
Yeniçağ’da sığınma ve savunma mimarisi, askerî mühendislikle birleşmiştir. Top kullanımının yaygınlaşması üzerine kalelerde yıldız planlı tabya sistemi geliştirilmiş, duvarlar kalınlaştırılmış ve savunma açılarının artırıldığı bastionlar yapılmıştır.
Modern anlamdaki sığınaklar ise I. ve II. Dünya Savaşları döneminde ortaya çıkmıştır. Betonarme yapı teknolojisi, bu dönemde yüksek basınca ve patlamalara dayanıklı yer altı sığınaklarının yapılmasını mümkün kılmıştır. Almanya’da Führerbunker, İngiltere’deki halk sığınakları, Fransa’daki Maginot Hattı mevzileri bu dönemin tipik örnekleridir.
Bu savaşlar aynı zamanda kültürel ve sanatsal mirasların da tehdit altına girmesine neden olmuş, bazı müzeler ve arşivler koruma amacıyla sığınak benzeri depolara taşınmıştır. Rusya’daki Hermitage Müzesinin II. Dünya Savaşı sırasında yürüttüğü koruma planı, kültürel sığınak kavramının erken örneklerinden biridir.
Soğuk Savaş döneminde ise nükleer tehdidin artması, özellikle ABD, SSCB ve Avrupa ülkelerinde sivil savunma programları kapsamında milyonlarca kişilik sığınakların inşa edilmesine yol açmıştır.
Mimari ve Teknik Özellikler
Modern sığınak mimarisi, yüksek dayanım, yalıtım ve süreklilik ilkeleri üzerine kuruludur.
- Yapısal dayanım: Betonarme duvar, zemin ve tavanlarda kullanılan yüksek yoğunluklu beton, basınca ve şok dalgalarına karşı koruma sağlar.
- Havalandırma ve filtreleme: KBRN filtre sistemleri, kimyasal ve biyolojik tehlikeleri önler.
- Enerji ve su altyapısı: Sığınaklar, kendi iç enerji kaynaklarına (jeneratör, batarya) ve su depolarına sahiptir.
- Haberleşme sistemleri: Radyo, uydu ve kablolu iletişim altyapısı olası kesintilere karşı sürdürülebilirlik sağlar.
- Mahremiyet ve konfor: Uzun süreli sığınma durumları için yatak, tuvalet, mutfak ve atık yönetimi gibi yaşam alanları planlanır.
Özel sektör tarafından geliştirilen “yaşam koruma sistemleri” olarak bilinen modern sığınak modelleri, aile veya küçük topluluklar için tasarlanmış, KBRN filtreleri ve atık su basma sistemleriyle donatılmış yapılardır. Bu sistemler, savaş veya afet dışında, kimyasal sızıntı, endüstriyel kaza gibi durumlarda da kullanılabilecek çok amaçlı koruma alanları sunar.
Günümüzde Kullanım ve Yeni Yaklaşımlar
Günümüzde sığınaklar yalnızca askerî veya politik tehditlere karşı değil; doğal afetler, teknolojik kazalar, pandemiler ve iklim krizine bağlı felaketler karşısında da yeniden tanımlanmaktadır.
Svalbard’daki Küresel Tohum Deposu, canlı türlerinin sürekliliğini sağlamak için tasarlanmış bir biyolojik sığınak örneğidir. Benzer şekilde, afet yönetiminde kullanılan mobil sahra hastaneleri, taşınabilir barınaklar ve konteyner yerleşkeler çağdaş sığınak anlayışının uzantısıdır.

Mobil Sığınak Örneğine Ait Görsel (AA)
Akıllı kent uygulamalarıyla birlikte, sensör tabanlı erken uyarı sistemleri, otomatik hava filtreleme modülleri ve güneş enerjili yaşam destek üniteleri yeni nesil sığınak teknolojilerinin bir parçası hâline gelmiştir.
Sığınak, insanlığın tehlikelere karşı geliştirdiği en eski ve en kalıcı mimari çözümlerden biridir. Mağaralardan modern yer altı komplekslerine kadar uzanan tarihsel süreç hem teknolojik hem toplumsal dönüşümün izlerini taşır. Türkiye’de yürürlükteki yönetmelikler, sığınakların yalnızca savaş koşullarında değil, her türlü afet ve acil durumda yaşamsal güvenlik altyapısı olarak görülmesini sağlamaktadır.
Günümüzde artan iklim riskleri, biyolojik tehditler ve enerji bağımlılığı gibi unsurlar, sığınak kavramının yalnızca korunma değil, sürdürülebilir yaşam ve dirençli kentleşme yaklaşımlarının da bir parçası hâline geldiğini göstermektedir.
Türkiye’de Sığınaklar ve Mevzuat
Türkiye’de sığınak uygulamaları, 1950’li yıllardan itibaren sivil savunma politikalarının bir parçası olarak geliştirilmeye başlanmıştır. Bu dönemden itibaren olası savaş, saldırı ve afet durumlarında sivillerin korunmasını amaçlayan çeşitli düzenlemeler yürürlüğe konulmuştur. 20. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilen pek çok kamu binası ve toplu konut projesinde sığınak bölümleri zorunlu tutulmuş, bu alanlar genellikle bodrum katlarda, kalın betonarme duvarlarla güçlendirilmiş mekânlar olarak tasarlanmıştır.
Bu uygulamaların temel çerçevesi uzun yıllar boyunca 9 Eylül 2019 tarihli ve 30884 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sığınak Yönetmeliği (Mevzuat No: 4883) ile belirlenmiştir. Yönetmelik, sığınakların sınıflandırılmasını, yapım esaslarını, kapasite, havalandırma, enerji, su ve haberleşme standartlarını teknik olarak tanımlamış; ayrıca denetim sorumluluğunu yerel yönetimlere vermiştir.
Buna göre:
- On iki ve daha fazla bağımsız bölümü bulunan yapılarda sığınak bulundurulması zorunludur.
- Kamu binaları, eğitim kurumları, sanayi tesisleri, alışveriş merkezleri ve toplu kullanım alanlarında sığınak planlanması gereklidir.
Sığınaklar üç sınıfta tanımlanmıştır:
1- Normal sığınaklar: Genel halkın korunmasına yöneliktir.
2- Özel sığınaklar: Belirli kişi veya kurumlara tahsis edilir.
3- Koruyucu sığınaklar: Nükleer, biyolojik ve kimyasal (KBRN) tehditlere karşı özel filtreleme sistemleriyle donatılır.
Ankara’da yer alan devlet sığınağı, bağımsız enerji ve su sistemlerine sahip, kalın betonarme duvarlarla korunan ve nükleer-biyolojik saldırılara karşı dayanıklı yapısıyla bu alandaki örnek tesislerden biridir.
Güncel Düzenlemeler (2025)
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yürütülen altı aylık bir çalışmanın ardından, Türkiye’nin sığınak yönetmeliği 2025 yılı itibarıyla çağın koşulları doğrultusunda kapsamlı biçimde güncellenmiştir. Bu güncelleme, 44 farklı kurum ve kuruluşun iş birliğiyle hazırlanmış ve Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Amaç, artan nüfus ve şehirleşme dinamikleri çerçevesinde sığınak standartlarını modernize etmek ve afet durumlarında ülke genelinde planlama ile koordinasyonu güçlendirmektir.
Yeni yönetmelikle birlikte öne çıkan düzenlemeler şunlardır:
- Zorunluluk alanı genişletilmiştir: Artık 10’dan fazla bağımsız bölümü bulunan konutlar, yatak sayısı 50’yi aşan yurt, otel ve benzeri konaklama tesisleri, 25’ten fazla yataklı bakım evleri ve sağlık tesisleri, 2000 m²’den büyük sanayi ve imalat yapıları ile 1000 m²’den büyük kamu binalarında sığınak yapılması zorunlu hâle getirilmiştir.
- Kamu binalarına ilave güvenlik ve donanım koşulları getirilmiştir: Bu yapılardaki sığınaklarda 24 saat kesintisiz enerji sağlayacak jeneratörler, uydu telefonu veya acil durum Wi-Fi altyapısı, batarya destekli aydınlatma sistemleri, yangın söndürme cihazları, ilk yardım dolabı ve mutfak nişi bulundurulması şart koşulmuştur.
- Eğitim kurumları ve spor tesisleri için yeni standartlar: Okullarda sığınakların duvar kalınlıkları ve yapısal güvenlik koşulları yeniden belirlenmiş, 5000 kişi ve üzeri seyirci kapasitesine sahip stadyum ve benzeri tesislerde sığınak yapımı zorunlu hâle getirilmiştir. Bu sığınakların kapasitesi, seyirci sayısının en az yüzde 3’ü oranında olacaktır.
- Kentsel altyapı düzenlemeleri: Yeni metro tünelleri genel sığınak vasfında olacak şekilde planlanacaktır. Mevcut hatların da bu niteliğe kavuşturulması istenmektedir. Ayrıca alışveriş merkezleri ve zemin altı otoparkların bodrum katları sığınak olarak düzenlenecektir. Mevcut tesislerin 31 Aralık 2028 tarihine kadar uyumlu hâle getirilmesi zorunludur.
- Millet bahçeleri ve kamusal alanlar: Yüzölçümü 15.000 m²’den fazla olan millet bahçelerinde, alanın en az yüzde 3’ü kadar yeraltı sığınağı inşa edilmesi şartı getirilmiştir. Bu sığınakların girişlerinin kamuflajlı olması ve genel kullanım amacıyla tasarlanması öngörülmüştür.
- Erişilebilirlik standartları: Tüm sığınakların yaşlı, engelli ve hamile bireylerin erişimine uygun biçimde tasarlanması; Türk Standartları Enstitüsünün (TSE) ilgili hükümlerine tam uyum sağlanması zorunlu hâle getirilmiştir.
- Denetim ve kayıt sistemi: Mevcut ve yeni sığınaklara ilişkin ruhsatların, yerel idarelerce tutulup valilikler aracılığıyla Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığına (AFAD) bildirilmesi zorunlu hâle getirilmiştir. Yönetmelik, ayrıca tüm sığınakların bir yıl içinde denetlenmesi ve uygun olmayanların mevzuata göre yenilenmesini şart koşmaktadır.
- Kurumlara özel yükümlülükler: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT), her tür sığınakta kesintisiz yayın hizmeti verebilmek için özel altyapılar kurmakla yükümlü kılınmıştır. Sığınakların bakım ve hazır bulundurulması ise yapı yöneticilerinin sorumluluğuna bırakılmıştır.
Bu düzenlemelerle birlikte Türkiye’de sığınak politikası, yalnızca afet ve savaş senaryolarına yönelik bir koruma alanı olmaktan çıkarak, şehir planlaması, kamu güvenliği ve afet yönetimi stratejilerinin bütünleşik bir parçası hâline gelmiştir.

