Sınıf kelimesi "sıfat, tür ve zümre" anlamına gelir. Kaynaklarda aynı görevi yapan, benzer şartlarda bulunan "toplumsal zümre", "tür/çeşit", "önem derecesi", "benzer şartlarda yaşayan insan grupları", "öğrencilerin yıllara göre kademelendirilmesi" ve "derslik" gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
Nitekim "orta sınıf, işçi sınıfı" gibi ifadeler benzer hayat şartlarına sahip insanları ifade eder. Askerlikte de sınıf görev ve sorumluluğa göre ayrışmış ve özelleşmiş alt birimleri ifade eder. Sınıfın eğitim alanındaki anlamları ise "eğitim öğretim amacıyla bir araya gelmiş, öğrenciler ve öğretmenden oluşan toplumsal grup" ve "derslik"tir. Okullarda aynı yaş grubundan öğrenciler, en küçükten büyüğe doğru 1, 2, 3 vb. şeklinde numaralandırılan ve A, B, C şeklinde harflendirilen kategorilere ayrılır. Sınıf denildiğinde 1-A, 7-C gibi müstakil öğrenci grupları akla gelir.
Kelimenin Batı dillerindeki karşılığı class, Latince'de "bölünme, ordu, filo" anlamlarına gelen classise dayanır. Sınıf kelimesinin aynı yaş özelliklerine sahip, bir derslikte toplanmış öğrenciler anlamında kullanılması, eğitimde modern eğitimin gelişim sürecinde başlamıştır.
Osmanlı klasik döneminde sınıf kelimesi yerine ders kavramı vardı. Talebeler yaşlarına göre değil aldıkları derslere göre tasnif edilmişti. Bir derslikte aynı dersi alan farklı yaş gruplarından öğrenciler görmek mümkündü. III. Selim'den itibaren başlayan yenileşme hareketleri, eğitimde modern sınıf uygulamalarının önünü açmıştır. Eğitimde kademelendirme, öğrenme durumları yerine süre ve yaşa göre ayırım başlamıştır. 1839 yılında açılan Mekteb-i Maârif-i Adliye başlangıçta belirli bir öğrenim süresi gözetmezken, 1863'te rüştiyelerde üç sınıftan oluşan ve 3'ten 1'e doğru derecelendirilen sınıf sistemine geçilmiştir. Eğitimde yıla bağlı kademelendirme, zaman içerisinde yaygınlaşmış, 1845'te açılan Meclis-i Muvakkat ve 1857'de kurulan Maârif-i Umûmiye Nezareti eğitimi ibtidâî (ilk), rüşdî (orta) ve idâdî (yüksek) şeklinde kademelendirmiştir. 1869 yılında hazırlanan Maârif-i Umûmiye Nizamnamesi ise öğretim kademelerine başlama ve bitirmeyi öğrencilerin yaşlarına göre düzenlemiştir.
Eğitimin ders yerine şimdi olduğu gibi sınıf ve şube geçme esasına dayandırılması, ilk defa Selim Sâbit Efendi tarafından önerilmiştir. Selim Sâbit Efendi, Rehnümâ-yı Muallimîn (1299: 10) adlı eserinde sıbyan mektebini dört sınıf kademesine ayırmış, her bir sınıfın sekiz talebeyi geçmesi durumunda şubelere ayrılması gerektiğini belirtmiştir. Bu dönemde yeni açılan ibtidâî mekteplerinde, rüştiyelerde, idâdîlerde ve yükseköğrenimde yıl üzerinden hesaplanan sınıf uygulamaları vardır. İbtidâî mektepler için yayımlanan 1892 talimatı ve içerisindeki ders çizelgelerinde ibtidâî mekteplerinin sınıflara ayrıldığı görülür. 1898-1899 Maârif Salnâmesi'nde rüştiye ve idâdîlerde eğitim senelere ayrılarak düzenlenmiştir. Dârülfünun, Dârülmuallimîn, Sanâyi-i Nefîse, Hendese-yi Mülkiye Mektebi gibi modern eğitim kuruluşlarında da eğitim, senelere ayrılarak kademelendirilmiştir.
Eğitimin senelere ayrılarak kademelendirilmesi, Cumhuriyet döneminde de devam ettirilmiştir. 1924 yılı ilkokul programında "sınıf" kavramı kullanılmış, ilköğretim beş sınıfa ayrılmıştır (MEB, 2017). 1939 yılında toplanan I. Millî Eğitim Şûrası'nda sınıf kavramı kullanılmaya devam edilmiş, eğitimin yıla bağlı olarak kademelendirilmesi "sene" yerine "sınıf" kavramıyla tartışılmaya başlanmıştır.
Eğitimde sınıf uygulamaları, büyük ölçüde öğrencileri yaş gibi mutlak biçimde ölçülebilir özelliklerine göre belirlenmiştir. Modern eğitim kaynaklarında da gelişim, yaşa göre kademelendirilerek açıklanmıştır. Bu basamakların Türk Millî Eğitim'inde de geçerliliği söz konusudur. Talim ve Terbiye Kurulu'nun "Millî Eğitim Genel Amaçları ve Temel İlkeleri" ile uyumlu biçimde hazırladığı öğretim programları, bahsedilen gelişim seviyelerinin gözetilmesini sınıflar aracılığıyla gerçekleştirir. Öğretim programları ve içerikleri sınıf seviyelerine göre farklılaştırılmıştır. Bunun yanında ölçme ve değerlendirme kriterleri ve işlemleri de sınıfların gelişim seviyelerine göre gerçekleştirilerek sınıf, öğretim sürecinin temel ayırımı haline getirilmiştir.
Sınıf kelimesinin "derslik" anlamı, biçimlendirilmiş bir düzeni ifade eder. Sınıf öğrenci sıraları, öğretmen masası ya da kürsüsü, yazı tahtası ve panolardan oluşan, okul içinde bir odadır. Sıralar arka arkaya ve/veya yan yana, derslik genişliğine göre farklı tarzlarda sıralanır ve genelde öğretmen masası/kürsüsü ile yazı tahtasına dönüktür. Sıraların nizamî biçimde düzenlenmesi, öğrencilerin eşitliğini ve aynılığını temsil eder. Bahsedilen uygulama eğitimde modernleşme sürecinde artarak devam ettirilmiş, Cumhuriyet döneminde ise tam anlamıyla uygulamaya konulmuştur. Dersliklerin sınıf biçiminde düzenlenmesi Meşrutiyet döneminde başlamıştır. Evkaf Nezareti kendisine bağlı kuruluşlara sıra ve kürsüler göndererek "usûl-i cedîde" uygun sınıflar oluşturulmasını amaçlamıştır. Sıra ve kürsüler ilk defa Mühendishâne-yi Berrî-yi Hümâyun, Mekteb-i Harbiye gibi askerî okullarda kullanılmıştır.
Modern eğitimin sınıf tasarımı, biçim ve işlev bakımından modern öncesi dersliklerden ayrılır. Sınıflarda öğrencilerin oturması için alçak sıralar, öğretmenin otoritesini yansıtan ve ders anlatması için yüksek bir kürsü, yazı tahtası bulunur. Bu tasarımda öğrenciler kolaylıkla gözlenebilecek biçimde konumlandırılmıştır. Ancak sınıfın biçimsel ve yapısal özellikleriyle denetim mekânı haline getirilmesi tek düzeliğe, yüzeysel öğrenmeye sebep olduğu ve otoriteyi tahkim ettiği şeklinde eleştirilerinde konusu olmuştur.
Pedagojik açıdan bakıldığında sınıflar, merkezî biçimde yapılandırılmış eğitim sistemlerinin en küçük üniteleridir. Sınıfın temel amacı, merkezî teşkilatın belirlediği öğrenim faaliyetleri onun belirlediği programlara göre yapılır. Aynı zamanda sınıf, bahsedilen öğrenim amaçlarının yanında toplumsal bir birlikteliktir. Sınıfta öğretmen ve öğrenciler yüz yüze bulunurlar, karşılıklı etkileşime girerler, düzenli ve örgütlenmiş toplumsal bir grup oluştururlar. Bahsedilen sosyal boyutuyla sınıf, öğrenciler ve öğretmenin toplamından daha fazlasını ifade eder. Sınıf çok boyutludur ve dinamik bir yapısı vardır. Sınıfta öğretmen-öğretmen ve öğrenci-öğrenci arası ilişkiler kurulur, gruplaşmalar (akran grupları) oluşturulur, normlar, davranışlar ve ritüeller yapılandırılır, roller ve kimlikler düzenlenir. Böylece "sınıf iklimi, atmosferi, ortamı, sosyolojisi" olmak üzere farklı biçimlerde ifade edilen sosyal boyut inşa edilir.
Sınıf normları ve davranışların genel çerçevesi büyük ölçüde merkezî teşkilat (Millî Eğitim Bakanlığı) tarafından tespit edilir. Sınıfa dair her türden ve düzeyden resmî düzenleme öğrenci ve öğretmen davranış ilkelerini belirler. Öğretmen ve öğrencilerin sınıftaki tutumları bu ilkeler doğrultusunda şekillenir ve yorumlanır. Sınıf üyelerinin bireysel özellikleri, toplumsal kökenleri, sınıfın sosyal, ekonomik ve kültürel çevresi de davranış ve tutumları biçimlendirme ve yorumlamada etkilidir.
Sınıf ritüelleri, belirli aralıklarla tekrarlanan, manevi değerlerle ilgili yapılandırılmış eylemleri ifade eder. Eğitim ritüelleri "birleştirici ritüeller ve "ayrıştırıcı ritüeller" olmak üzere iki kategoriye ayrılır (Bernstein, 2003: 49-60). Okuma bayramı, resmî/millî bayram kutlamaları gibi ritüeller öğretmen ve öğrencileri birbirine yakınlaştıran, eğitim ya da devlet gibi üst kavramları yücelten birleştirici ritüellerdir. Öğretmen gelince ayağa kalkma, sınıf kademelerine göre sıraya girme gibi ritüeller ise öğretmen-öğrenci ya da öğrenci sınıf kademeleri arasındaki farklılığı ön plana çıkartan, yaş gibi değişkenleri yücelten farklılaştırıcı ritüellerdendir. Bu ritüeller, sınıfın toplumsal bir grup haline gelmesine yardımcı olan sosyal bağların inşasında etkilidir.
Sınıfta öğretmen ve öğrenci olmak üzere iki farklı kurumsal rol bulunur. Bu roller, eğitim kurumunun tarihi, sosyal ve kurumsal temelleri üzerine inşa edilmiş ve eğitim kuruluşları tarafından yapılandırılmıştır. Sınıf rollerinin yapılandırılması, bütün sınıflarda birbirine benzer anlam sağlar ve davranış gerektirir. Sınıf aktörlerinin bu rolleri nasıl hayata geçirdiği ise öğretmen ve öğrencilerin bireysel, toplumsal, kültürel, ekonomik özellikleri ve sınıfın sosyal boyutuna göre değişkenlik gösterir.
Sınıf, eğitim amacıyla toplanmış, sosyal ve kurumsal bir ortamdır. Kurumsal olması, sınıfların birbirine benzer ortamlar olmasını sağlar. Aynı zamanda sınıflara ayrı bir sosyal ortam özelliği yükler. Öğretmen ve öğrencilerin sınıf içerisindeki davranışları, sınıf dışındaki davranışlarından farklıdır. Sınıf içerisinde yapılandırılmış kültüre uygun davranışlar sergilerler. Bu kültür öğretmen ve öğrenci rolleri, öğretim içeriği, norm, rutin, ritüeller ve sınıfın fiziksel özellikleri gibi unsurlarla sağlanır.
Son zamanlarda eğitimde dijitalleşme hareketleriyle sınıf, sanal bir anlam da kazanmış, eğitim faaliyetlerinin bir kısmı çevrim içi ortamlara aktarılmıştır. Bazı durumlarda etkinlik alanları farklı düzeylerde sanal sınıf uygulamaları hayata geçirilmiştir. Öğretmen ve öğrencilerin aynı anda buluştuğu eş zamanlı veya farklı zamanlarda bağlandığı uygulamalarla sınıf, çevrim içi platformlara taşınmıştır. Sanal sınıfların yöneticisi çoğunlukla öğretmendir. Öğretmen, öğrencilere konuşma yetkisi verme, grup oluşturma, ekran paylaşma gibi yetkilerle donatılmıştır. Öğretmen ve öğrenciler sanal sınıfa uzak mesafelerden katılım sağlarken oluşturdukları sanal profiller üzerinden etkileşim sağlarlar.
Katmanlı bir yapıya sahip olan sınıfın akademik çalışmalarda sosyal, psikolojik ve pedagojik olmak üzere farklı açılardan incelendiği görülür. Sınıf yaşamına odaklanan ve bu yaşamı anlamaya çalışan çalışmalar genellikle derslik sosyolojisi altında ele alınmıştır. Türkiye'de sınıf olgusu üzerine gözlem ve deneye dayalı, teorik zemini güçlü çalışmalar azdır. B. T. İlhan tarafından yapılan derslik sosyolojisinin inşası konulu araştırma bu konuda ilklerden biridir.