logologo
fav gif
Kaydet
viki star outline
Avatar
Ana YazarKudret BÜLBÜL18 Nisan 2025 10:34
Arapça kökenli siyaset ve Farsça kökenli nâme (yazı, mektup) kelimelerinin birleşiminden oluşan siyasetname, kısaca "siyasete, devlete ve kamu yönetimine dair öğütleri içeren eserlerin genel adı"dır. Siyasetnameler genel olarak Doğu geleneği içerisinde Hint, İran, Arap, Türk ve İslam kültüründe devlet adamlarına, devrin ileri gelenlerine, devlet yönetimine dair rehberlik etmek, yol göstermek amacıyla kaleme alınan tavsiye niteliğindeki kitaplardır. Siyasetnamelerde, devlet yönetiminde izlenmesi gereken temel kurallar, adalet, istişare, emanet, ehliyet gibi temel ilkeler, yöneticilerin tayin, terfi ve denetimleri, halkı memnun etmenin önemi, devletin sürekliliğinin sağlanması, hazinenin idaresi, genel adap ve ahlak kuralları, örf ve âdetlere uyulması, diğer devletler, sultanlar ve elçilerle ilişkiler gibi konular üzerinde durulur.Siyasetnameler, içerdikleri çok geniş çerçevedeki tavsiyeleri ve ikazları sebebiyle devrin yöneticileri ve sonraki nesiller için aynı zamanda yönetime dair kapsamlı birer eğitim kitabı olarak da görülebilir. Daha çok var olan yönetim biçimini korumayı, geliştirmeyi, yönetilenleri memnun edecek şekilde daha da iyileştirmeyi amaçlayan kitaplardır. Sadece yazıldığı döneme ait değil, devlet yönetimine dair ileriye yönelik aydınlatıcı bilgiler de sunulur. İçeriğinde ibret alınacak olaylara yer verilerek yöneticilerin veya okuyucularının unutamayacağı dersler çıkarması arzulanır. Genel olarak bu tür eserlere "nasîhatü'l-mülûk, âdâbü'l-mülûk, tuhfetü'l-mülûk, ahlâku'l-mülûk, enîsü'l-mülûk" gibi isimler verilmiştir. Vezir, emîr veya diğer devlet ricaline yönelik yazılanlara ise nasîhatü'l-vüzerâ, tuhfetü'l-vüzerâ, mir'âtü'l-vüzerâ" gibi isimlendirmeler de yapılmıştır.III. yüzyılda ya da daha önceleri yazıldığı düşünülen, Hint edebiyatının önde gelen eserlerinden Kelîle ve Dimne siyasetnamelerin ilk örneklerinden biri olarak görülür. Beydebâ tarafından devrinin hükümdarı için fabl tarzında kaleme alınan eserde siyaset, adap, ahlak ve erdeme dair birçok konuya değinilir. Bu eserde iyilik ve doğruluk Kelîle, kötülük ve yalan ise Dimne isimli çakal üzerinden verilir. Hintçe yazılan eser daha sonra Arapça'ya, Türkçe'ye ve birçok Batı diline tercüme edilmiştir. Fârâbî'nin (ö. 950) Medînetü'l-Fâzıla'sı, Keykâvus'un (ö. 1082) Kabûsnâme'si, Gazzâlî'nin (ö. 1111) Nasîhatü'l-Mülûk'ü, Endülüslü yazar Turtuşî'nin (ö. 1126) kaleme aldığı Sirâcü'l-Mülûk, Sa'dî-yi Şîrâzî'nin (ö. 1292) Bostân ve Gülistân'ı, İbn Teymiyye'nin (ö. 1326) Siyâsetü's- Şer'iyye'si ile aşağıda üzerinde duracağımız eserler siyasetnamelerin önde gelenleri arasındadır.1071 yılında Yûsuf Has Hâcib (Balasagunlu Yûsuf) tarafından yazılan ve Karahanlı Hükümdarı Tabgaç Buğra Han'a sunulan Kutadgu Bilig, Türk-İslam edebiyatı döneminde yazılmış ilk siyasetname örneği olarak görülür.Yûsuf Has Hâcib (1017-1077), İslamiyet'in etkisiyle değişmekte olan Türk-Uygur toplumunun sosyal ahlak anlayışını, devlet yönetimi hakkındaki esaslarını, hukukî kuralları, askerliğe bakışını eserinde kayıt altına alarak unutulmaktan kurtarmış ve gelecek kuşaklara aktararak, bu kültür hazinesinin yaşamasını sağlamıştır. Bu eser, İslamiyet'in kabulüyle yeni bir medeniyet çevresine girmekte olan bir toplumun geleneksel değerlerine yeni bir sentezle yaklaşma çabasını yansıtması bakımından da önemlidir.Büyük Selçuklu Veziri Nizâmülmülk'ün (1018-1092) yazdığı Siyâsetnâme ise Türk İslam düşüncesindeki siyasetname geleneğinin en önemli örneklerinden biri olarak görülür. Eser Selçuklu Devleti'nin yönetim ilkeleri ordu disiplini ve vergi ödemeleriyle ilgili bilgiler de bulunmaktadır. Nizâmülmülk Siyâsetnâme'sinde, Türk örf ve âdetlerine geniş şekilde yer vermiştir.Nizâmülmülk'ün Siyâsetmâme'si ile çağdaş olan bir başka siyasetname Mâverdî'nin (972-1058) el-Ahkâmü's-Sultâniyye adlı eseridir. Eser Abbâsîler'in çok güçlü olmadığı, halifeliğin zayıfladığı ve yeni sultanlıkların ortaya çıktığı bir dönemde kaleme alınmıştır. Mâverdî, Abbâsî yönetimi içerisinde yer almıştır ve eserinde hilafet merkezli bir siyasal düzeni öngörür. Halifenin nasıl seçileceği, halifenin kurallara uymadığı durumlarda neler yapılabileceği gibi konular üzerine eğilir ve yaşadığı dönemde, bozulmaya yüz tutmuş olmasına rağmen, daha güçlü olduğu dönemleri idealize ederek halifeliğe dair kuralları gelecek kuşaklara aktarmayı hedef edinmiştir.Siyasetnamelerde belki de üzerinde en fazla durulan konu, yöneticilerin âdil olmaları, âdil olmadıkları takdirde nelerin olabileceğidir. Yûsuf Has Hâcib'in, "Kanun ile ülke genişler, zulüm ile ülke eksilir" sözüyle Nizâmülmülk'ün "Küfür ile belki ama zulüm ile âbâd olunmaz" sözleri adalete dair yaklaşımın özeti gibidir. İslam toplumlarında, Hint, İran ve Türk devlet geleneklerinde her şeyin temelinin adalet olduğu, adaletin tesis edilmediği durumlarda devletin ve mülkün söz konusu olmayacağına, halkın da mutluluğunun sağlanamayacağına dair inanç, görüş ve yaklaşım adalet dairesi veya adalet çemberi olarak bilinir. Adalet dairesi ile devleti ayakta tutan iç içe geçmiş dairelerin en önemli halkasının adalet olduğu belirtilmek istenir. Eski Hint-İran geleneğini yansıtan ve 1082 yılında yazılan Kabûsnâme'de adalet dairesi, "Şunu bil ki, hükümdarlık askerle, asker de altınla kudret kazanır, altın da bayındırlıkla ele geçer, bayındırlık ise adl ve insafla yayılabilir. Onun için adl ü insaftan gafil olma" şeklinde ifade edilir.Yönetim felsefesi açısından Osmanlı İslam geleneğinin de en fazla vurgu yaptığı kavram adalettir. Bu gelenekte devletin düzeni adalet ve yönetilenlerin rızasıyla doğrudan ilişkilendirilir. Osman Gazi'nin (1258-1326) hocası Şeyh Edebâli'ye (1206-1326) atfedilen "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" sözü, insan-adalet-devlet ilişkisinin özü gibidir. Klasik dönem, Osmanlı düşüncesinin önde gelen isimlerinden Kınalızâde Ali Efendi'nin (1511-1572) 1564'te yazdığı, Ahlâk-ı Alâî'de adalet dairesi, daha ayrıntılı ortaya konur. Kınalızâde'nin adalet çemberinde dünya ve ülke düzeni adaletle başlayıp adaletle biten halkalara benzetilir. Düzeni sağlayan şey ilk halkadaki adalettir. İkinci halkada dünya, duvarı devlet olan bir bağa, bahçeye benzetilir. Üçüncü halka devleti düzenleyen hukuktur. Dördüncü halkada hükümdar olmadan hukukun korunamayacağı ifade edilir. Beşinci halkada asker olmadan hükümdarın devlete sahip olamayacağı belirtilir. Çemberin sonraki halkalarında ise mal (vergi) olmadan asker toplanamayacağı, malı toplayacak olanın da halk olduğu üzerinde durulur. Çemberin son halkasında ise, başında olduğu gibi yine adalet vurgusu vardır. Çünkü vergi verebilmesi için belirli bir gelire sahip olması gereken halkı padişaha itaat ettiren şey adalettir.Osmanlı devrinde kaleme alınan Lutfi Paşa'nın (ö. 1563) Âsafnâme'si, Koçi Bey Risalesi, Kâtip Çelebi'nin (1609-1657) Düstûrü'l-Amel li-Islâhi'l-Halel (Bozuklukların düzeltilmesinde tutulacak yollar) ve Defterdar Sarı Mehmed Paşa'nın (ö. 1717), Nesâyihü'l-Vüzerâ ve'l-Ümerâ (Devlet adamlarına nasihatler) gibi siyasetnameler de devrin koşulları ve devletin durumuna dair analizler içerir. Bu eserlerde devlet yönetimindeki birçok alandaki bozulmalara dikkat çekilir. Bu bozulmaların başlıca sebepleri arasında, eski kanun ve nizamlara uyulmaması, rüşvet ve iltimasın yaygınlaşması, yeniçeri teşkilatındaki bozulmalar, devlet yönetiminde adalet ve istişareden uzaklaşılması, reâyâya kötü davranılması, denetimin yeterince yerine getirilmemesi, devlet yöneticilerinin atanmasında emanet ve ehliyete uyulmaması gibi nitelikler sıralanır. Bu dönemdeki eserlerin "temel kavramları "nizâm-ı âlem, erkân-ı erbaa, kanûn-ı kadim, dâire-yi adliye ve dîn ü devlet"tir. Kurumları saltanat, sadaret, ilmiye, ordu, reâyâ, hazine ve Dîvân-ı Hümâyun'dur. İlkeleri de liyakat, istişare, adalet ve denetimdir. Bu dönemde yazılmış eserlerde genellikle ülke dışındaki gelişmelere pek yer verilmez. Sorunlar daha çok iç gelişmelerle açıklanır. Altın çağ özlemi içinde kanûn-ı kadime dönüldüğü takdirde meselelerin çözüleceği varsayılır.Türk-İslam kültürü içerisinde yazılan siyasetnameler de dahil genel olarak siyasetnamelerde ideal yönetim biçimlerine dair teorik tartışmalara pek rastlanmaz. Bu çerçevede İslamî yönetim sisteminin ne olduğu, içerisinde yaşanılan yönetim biçiminin İslamî olup olmadığı üzerinde pek durulmaz. Batı düşüncesinde benzer şekilde yazılmış kitaplarda "ideal yönetim modeli" üzerinde daha fazla durulurken Türk-İslam geleneğinde "bir yönetimin olması» ve «var olan yönetim modelinin ideal işlemesi" üzerine daha fazla vurgu vardır. Bu bakışta, İslam düşüncesinin ideal bir yönetim sistemi önermeyip, yönetim sistemi ne olursa olsun, uyulması gereken temel ilkeleri ortaya koymasının da etkisi olsa gerekir. Türk-İslam düşünce geleneğinin en önemli ürünlerinden biri olan siyasetnameler genel olarak idealist bir düzen önerisinde bulunmasalar da var olan düzen içerisinde ideallere/ilkelere uyulmasına hassasiyetle vurgu yaparlar. Siyasetnameler bağlamında dile getirilen böyle bir farklılığın bugün de Batı ve diğer düşünceler arasında ontolojik olarak varlığını sürdürdüğü ifade edilebilir. Siyasetnamelerin temel vurgusu adalet iken Batı düşüncesinde ve pratiğinde adalet, üzerinde en az durulan kavramlardan biridir.
badge borderhover badge border
avatar
Türk Maarif Ansiklopedisi Kategorisi
Kurulları tarafından
onaylanmıştır.

SİYASETNAME

Board Main İcon
Wiki Card Image
Nizâmülmülk’ün Siyasetmâne’sinden (Süleymaniye Kütüphanesi Molla Çelebi Koleksiyonu)
Wiki Card Image
Siyasetnamelerin ilk örneklerinden kabul edilen Kelîle ve Dimne (Brooklin Müzesi)

Arapça kökenli siyaset ve Farsça kökenli nâme (yazı, mektup) kelimelerinin birleşiminden oluşan siyasetname, kısaca "siyasete, devlete ve kamu yönetimine dair öğütleri içeren eserlerin genel adı"dır. Siyasetnameler genel olarak Doğu geleneği içerisinde Hint, İran, Arap, Türk ve İslam kültüründe devlet adamlarına, devrin ileri gelenlerine, devlet yönetimine dair rehberlik etmek, yol göstermek amacıyla kaleme alınan tavsiye niteliğindeki kitaplardır. Siyasetnamelerde, devlet yönetiminde izlenmesi gereken temel kurallar, adalet, istişare, emanet, ehliyet gibi temel ilkeler, yöneticilerin tayin, terfi ve denetimleri, halkı memnun etmenin önemi, devletin sürekliliğinin sağlanması, hazinenin idaresi, genel adap ve ahlak kuralları, örf ve âdetlere uyulması, diğer devletler, sultanlar ve elçilerle ilişkiler gibi konular üzerinde durulur.



Siyasetnameler, içerdikleri çok geniş çerçevedeki tavsiyeleri ve ikazları sebebiyle devrin yöneticileri ve sonraki nesiller için aynı zamanda yönetime dair kapsamlı birer eğitim kitabı olarak da görülebilir. Daha çok var olan yönetim biçimini korumayı, geliştirmeyi, yönetilenleri memnun edecek şekilde daha da iyileştirmeyi amaçlayan kitaplardır. Sadece yazıldığı döneme ait değil, devlet yönetimine dair ileriye yönelik aydınlatıcı bilgiler de sunulur. İçeriğinde ibret alınacak olaylara yer verilerek yöneticilerin veya okuyucularının unutamayacağı dersler çıkarması arzulanır. Genel olarak bu tür eserlere "nasîhatü'l-mülûk, âdâbü'l-mülûk, tuhfetü'l-mülûk, ahlâku'l-mülûk, enîsü'l-mülûk" gibi isimler verilmiştir. Vezir, emîr veya diğer devlet ricaline yönelik yazılanlara ise nasîhatü'l-vüzerâ, tuhfetü'l-vüzerâ, mir'âtü'l-vüzerâ" gibi isimlendirmeler de yapılmıştır.



III. yüzyılda ya da daha önceleri yazıldığı düşünülen, Hint edebiyatının önde gelen eserlerinden Kelîle ve Dimne siyasetnamelerin ilk örneklerinden biri olarak görülür. Beydebâ tarafından devrinin hükümdarı için fabl tarzında kaleme alınan eserde siyaset, adap, ahlak ve erdeme dair birçok konuya değinilir. Bu eserde iyilik ve doğruluk Kelîle, kötülük ve yalan ise Dimne isimli çakal üzerinden verilir. Hintçe yazılan eser daha sonra Arapça'ya, Türkçe'ye ve birçok Batı diline tercüme edilmiştir. Fârâbî'nin (ö. 950) Medînetü'l-Fâzıla'sı, Keykâvus'un (ö. 1082) Kabûsnâme'si, Gazzâlî'nin (ö. 1111) Nasîhatü'l-Mülûk'ü, Endülüslü yazar Turtuşî'nin (ö. 1126) kaleme aldığı Sirâcü'l-Mülûk, Sa'dî-yi Şîrâzî'nin (ö. 1292) Bostân ve Gülistân'ı, İbn Teymiyye'nin (ö. 1326) Siyâsetü's- Şer'iyye'si ile aşağıda üzerinde duracağımız eserler siyasetnamelerin önde gelenleri arasındadır.



1071 yılında Yûsuf Has Hâcib (Balasagunlu Yûsuf) tarafından yazılan ve Karahanlı Hükümdarı Tabgaç Buğra Han'a sunulan Kutadgu Bilig, Türk-İslam edebiyatı döneminde yazılmış ilk siyasetname örneği olarak görülür.



Yûsuf Has Hâcib (1017-1077), İslamiyet'in etkisiyle değişmekte olan Türk-Uygur toplumunun sosyal ahlak anlayışını, devlet yönetimi hakkındaki esaslarını, hukukî kuralları, askerliğe bakışını eserinde kayıt altına alarak unutulmaktan kurtarmış ve gelecek kuşaklara aktararak, bu kültür hazinesinin yaşamasını sağlamıştır. Bu eser, İslamiyet'in kabulüyle yeni bir medeniyet çevresine girmekte olan bir toplumun geleneksel değerlerine yeni bir sentezle yaklaşma çabasını yansıtması bakımından da önemlidir.



Büyük Selçuklu Veziri Nizâmülmülk'ün (1018-1092) yazdığı Siyâsetnâme ise Türk İslam düşüncesindeki siyasetname geleneğinin en önemli örneklerinden biri olarak görülür. Eser Selçuklu Devleti'nin yönetim ilkeleri ordu disiplini ve vergi ödemeleriyle ilgili bilgiler de bulunmaktadır. Nizâmülmülk Siyâsetnâme'sinde, Türk örf ve âdetlerine geniş şekilde yer vermiştir.



Nizâmülmülk'ün Siyâsetmâme'si ile çağdaş olan bir başka siyasetname Mâverdî'nin (972-1058) el-Ahkâmü's-Sultâniyye adlı eseridir. Eser Abbâsîler'in çok güçlü olmadığı, halifeliğin zayıfladığı ve yeni sultanlıkların ortaya çıktığı bir dönemde kaleme alınmıştır. Mâverdî, Abbâsî yönetimi içerisinde yer almıştır ve eserinde hilafet merkezli bir siyasal düzeni öngörür. Halifenin nasıl seçileceği, halifenin kurallara uymadığı durumlarda neler yapılabileceği gibi konular üzerine eğilir ve yaşadığı dönemde, bozulmaya yüz tutmuş olmasına rağmen, daha güçlü olduğu dönemleri idealize ederek halifeliğe dair kuralları gelecek kuşaklara aktarmayı hedef edinmiştir.



Siyasetnamelerde belki de üzerinde en fazla durulan konu, yöneticilerin âdil olmaları, âdil olmadıkları takdirde nelerin olabileceğidir. Yûsuf Has Hâcib'in, "Kanun ile ülke genişler, zulüm ile ülke eksilir" sözüyle Nizâmülmülk'ün "Küfür ile belki ama zulüm ile âbâd olunmaz" sözleri adalete dair yaklaşımın özeti gibidir. İslam toplumlarında, Hint, İran ve Türk devlet geleneklerinde her şeyin temelinin adalet olduğu, adaletin tesis edilmediği durumlarda devletin ve mülkün söz konusu olmayacağına, halkın da mutluluğunun sağlanamayacağına dair inanç, görüş ve yaklaşım adalet dairesi veya adalet çemberi olarak bilinir. Adalet dairesi ile devleti ayakta tutan iç içe geçmiş dairelerin en önemli halkasının adalet olduğu belirtilmek istenir. Eski Hint-İran geleneğini yansıtan ve 1082 yılında yazılan Kabûsnâme'de adalet dairesi, "Şunu bil ki, hükümdarlık askerle, asker de altınla kudret kazanır, altın da bayındırlıkla ele geçer, bayındırlık ise adl ve insafla yayılabilir. Onun için adl ü insaftan gafil olma" şeklinde ifade edilir.



Yönetim felsefesi açısından Osmanlı İslam geleneğinin de en fazla vurgu yaptığı kavram adalettir. Bu gelenekte devletin düzeni adalet ve yönetilenlerin rızasıyla doğrudan ilişkilendirilir. Osman Gazi'nin (1258-1326) hocası Şeyh Edebâli'ye (1206-1326) atfedilen "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" sözü, insan-adalet-devlet ilişkisinin özü gibidir. Klasik dönem, Osmanlı düşüncesinin önde gelen isimlerinden Kınalızâde Ali Efendi'nin (1511-1572) 1564'te yazdığı, Ahlâk-ı Alâî'de adalet dairesi, daha ayrıntılı ortaya konur. Kınalızâde'nin adalet çemberinde dünya ve ülke düzeni adaletle başlayıp adaletle biten halkalara benzetilir. Düzeni sağlayan şey ilk halkadaki adalettir. İkinci halkada dünya, duvarı devlet olan bir bağa, bahçeye benzetilir. Üçüncü halka devleti düzenleyen hukuktur. Dördüncü halkada hükümdar olmadan hukukun korunamayacağı ifade edilir. Beşinci halkada asker olmadan hükümdarın devlete sahip olamayacağı belirtilir. Çemberin sonraki halkalarında ise mal (vergi) olmadan asker toplanamayacağı, malı toplayacak olanın da halk olduğu üzerinde durulur. Çemberin son halkasında ise, başında olduğu gibi yine adalet vurgusu vardır. Çünkü vergi verebilmesi için belirli bir gelire sahip olması gereken halkı padişaha itaat ettiren şey adalettir.



Osmanlı devrinde kaleme alınan Lutfi Paşa'nın (ö. 1563) Âsafnâme'si, Koçi Bey Risalesi, Kâtip Çelebi'nin (1609-1657) Düstûrü'l-Amel li-Islâhi'l-Halel (Bozuklukların düzeltilmesinde tutulacak yollar) ve Defterdar Sarı Mehmed Paşa'nın (ö. 1717), Nesâyihü'l-Vüzerâ ve'l-Ümerâ (Devlet adamlarına nasihatler) gibi siyasetnameler de devrin koşulları ve devletin durumuna dair analizler içerir. Bu eserlerde devlet yönetimindeki birçok alandaki bozulmalara dikkat çekilir. Bu bozulmaların başlıca sebepleri arasında, eski kanun ve nizamlara uyulmaması, rüşvet ve iltimasın yaygınlaşması, yeniçeri teşkilatındaki bozulmalar, devlet yönetiminde adalet ve istişareden uzaklaşılması, reâyâya kötü davranılması, denetimin yeterince yerine getirilmemesi, devlet yöneticilerinin atanmasında emanet ve ehliyete uyulmaması gibi nitelikler sıralanır. Bu dönemdeki eserlerin "temel kavramları "nizâm-ı âlem, erkân-ı erbaa, kanûn-ı kadim, dâire-yi adliye ve dîn ü devlet"tir. Kurumları saltanat, sadaret, ilmiye, ordu, reâyâ, hazine ve Dîvân-ı Hümâyun'dur. İlkeleri de liyakat, istişare, adalet ve denetimdir. Bu dönemde yazılmış eserlerde genellikle ülke dışındaki gelişmelere pek yer verilmez. Sorunlar daha çok iç gelişmelerle açıklanır. Altın çağ özlemi içinde kanûn-ı kadime dönüldüğü takdirde meselelerin çözüleceği varsayılır.



Türk-İslam kültürü içerisinde yazılan siyasetnameler de dahil genel olarak siyasetnamelerde ideal yönetim biçimlerine dair teorik tartışmalara pek rastlanmaz. Bu çerçevede İslamî yönetim sisteminin ne olduğu, içerisinde yaşanılan yönetim biçiminin İslamî olup olmadığı üzerinde pek durulmaz. Batı düşüncesinde benzer şekilde yazılmış kitaplarda "ideal yönetim modeli" üzerinde daha fazla durulurken Türk-İslam geleneğinde "bir yönetimin olması» ve «var olan yönetim modelinin ideal işlemesi" üzerine daha fazla vurgu vardır. Bu bakışta, İslam düşüncesinin ideal bir yönetim sistemi önermeyip, yönetim sistemi ne olursa olsun, uyulması gereken temel ilkeleri ortaya koymasının da etkisi olsa gerekir. Türk-İslam düşünce geleneğinin en önemli ürünlerinden biri olan siyasetnameler genel olarak idealist bir düzen önerisinde bulunmasalar da var olan düzen içerisinde ideallere/ilkelere uyulmasına hassasiyetle vurgu yaparlar. Siyasetnameler bağlamında dile getirilen böyle bir farklılığın bugün de Batı ve diğer düşünceler arasında ontolojik olarak varlığını sürdürdüğü ifade edilebilir. Siyasetnamelerin temel vurgusu adalet iken Batı düşüncesinde ve pratiğinde adalet, üzerinde en az durulan kavramlardan biridir.

Kaynakça

Adalıoğlu, Hasan Hüseyin. “Siyâsetnâme”. DİA. 2009, XXXVII, 304-306.
Beydebâ. Kelîle ve Dimne. çev. U. M. Kılavuz. İstanbul 2022.
Bülbül, Kudret. Siyaset Bilimi: Kavramlar, Kurumlar, İdeolojiler. Ankara 2020.
a.mlf. Siyaset Bilimi Sözlüğü. Ankara 2021.
Defterdar Sarı Mehmet Paşa. Devlet Adamlarına Nasihatler. Ankara 2021.
Katip Çelebi. Bozuklukların Düzeltilmesinde Tutulacak Yollar. haz. A. Can. Ankara 1982.
Keykâvus. Kâbusnâme. der. O. Ş. Gökyay. İstanbul 2007.
Kınalızâde Çelebi. Ahlâk-ı Alâî. haz. M. Koç. İstanbul 2017.
Koçi Bey Risalesi. sad. Z. Danışman. Ankara 1985.
Mâverdî. el-Ahkâmü’s Sultâniye. çev. A. Şafak. İstanbul 1994.
Nizâmülmülk. Siyâsetnâme. çev. M. T. Ayar. İstanbul 2009.
Yılmaz, Coşkun. “Siyâsetnâme (Osmanlı Dönemi)”. DİA. 2009, XXXVII, 306-308.
Yusuf Has Hâcib. Kutadgu Bilig. çev. A. Çakan. İstanbul 2015.
Kudret BÜLBÜL, "SİYASETNAME", Türk Maarif Ansiklopedisi, https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/siyasetname/#yazar-1 (16.04.2025).

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme
KÜRE'ye Sor