logologo
fav gif
Kaydet
viki star outline
Avatar
Ana YazarMustafa Sabri KÜÇÜKAŞCI18 Nisan 2025 10:34
Lügatta "eyvan, sofa, seki ve gölgelik" anlamına gelen suffe Mescid-i Nebevî'nin güney tarafına düşen giriş kısmının sonunda Medine'de evleri ve kalabilecek yakınları olmayan sahabenin barınması için oluşturulan kısmın adıdır. Kıblenin Kâbe'ye tahviliyle buradan Mescid-i Nebevî'nin kuzeyindeki kıble duvarının bitişiğine nakledildi ve Hz. Peygamber'in mihrap olarak kullandığı yerin üzerine yapılan sundurmayla birleştirildi. Hayber Gazvesi'nden sonra (628) gerçekleştirilen genişletmede zemini yükseltilerek seki haline getirildi ve Mescid-i Nebevî'nin bölümlerinden biri oldu. Abdullah b. Abbas'ın (ö. 687-688) Suffe'de oturup soruları cevaplandırması gibi haberler (Belâzürî, 2009: III, 36) Hz. Peygamber'den sonra da ders okunan ve ilmî müzakerelerin yapıldığı Mescid-i Nebevî'nin ayrı bir bölümü olduğunu göstermektedir. Emevî Halifesi Velîd b. Abdülmelik zamanında gerçekleştirilen imarda kuzey tarafından da genişletilen Mescid-i Nebevî'ye dahil edildi (710).Başlangıçta bir barınma ve dinlenme yeri olmasının yanında misafirhane fonksiyonu da gören Suffe inşasının üstünden çok geçmeden bir eğitim öğretim merkezi olarak da temayüz etti. İslamiyeti daha çok insana ulaştırmanın yanında yeni müslümanlara girdikleri dinin esaslarının öğretilmesi ihtiyacının farkında olan Hz. Peygamber'in hicretten sonra Medine'de Mescid-i Nebevî merkezli olarak başlattığı eğitim öğretim faaliyetlerinde "ashâb-ı Suffe" ya da "ehl-i Suffe" adı verilen topluluğun hususi bir yeri vardır. Çoğunluğu muhacirlerden oluşan Suffeliler'e Mescid-i Nebevî'de misafir edildikleri ve ihtiyaçları Hz. Peygamber ile diğer müslümanlar tarafından karşılandığı için müslümanların misafirleri anlamında adyâfü'l-İslâm muhtelif kabilelere mensup olmalarından dolayı da evfâd denilmiştir.İlk sakinleri Mus'ab b. Umeyr, Bilâl-i Habeşî, Selmân-ı Fârisî, Ammâr b. Yâsir, Süheyb b. Sinân Rûmî, Sa'd b. Ebû Vakkas, İrbâd b. Sâriye, Ebû Zer Gifârî, Abdullah b. Mes'ûd gibi ashabın önde gelenlerinden olan ehl-i Suffe'nin sayısı Ebû Hüreyre gibi sonradan katılanlarla sürekli olarak artıyordu. Suffeliler'in vakitlerinin tamamını ilim ve ibadetle meşgul olarak geçirmelerine imrenen ensardan Ebû Eyyûb Ensârî, Fedâle b. Ubeyd muhacirlerden Abdullah b. Ömer gibi Medine'de evleri olanlar da burada kaldıkları ya da vakitlerinin büyük kısmını burada geçirdikleri için ya da Huzeyfe b. Yemân gibi bir süre burada kaldığından dolayı ashâb-ı Suffe'den sayılanlar vardı.Ashâb-ı Suffe'nin mevcudu farklı zamanlarda burada kalanlar ve çeşitli vesilelerle burada bulunanlar dikkate alınarak 400'e hatta 900'e kadar çıkarılmıştır. Eğitim öğretim hayatına katkıları ve zâhit kişilikleri bakımından siyer ve megazi kitaplarının yanında tefsir, hadis, tabakat ve ensab literatüründen Suffeliler'i tespite çalışan Ebû Nuaym İsfehânî 100, Şemseddin Sehâvî de 104 sayısına ulaşmıştır.Hz. Peygamber'in Mescid-i Nebevî'deki daimi talebeleri oldukları gibi en büyük yardımcıları da olan ehl-i Suffe'nin bir kısmının geçimlerini sağlayacak bir işleri yoktu; bir kısmı da eğitim öğretim hayatından kopmamak için ticaret, tarım, zanaat gibi işlerini terketmişti. Güç sahibi olanlar Mescid-i Nebevî'de sakalık yaparak ve çevredeki dağlardan getirdikleri odunları satarak maişetlerini temine çalışırken ekseriyeti geçim sıkıntısı içerisinde zâhidane bir hayatı tercih ediyordu. Resûl-i Ekrem, bilginin peşinden koşup Allah'a itaate kendilerini hasrederken kendisinden daha çok şey öğrenmeyi ve beraber olmayı amaç edinen ve sohbetine katılmayı her şeyin üzerinden tutan ehl-i Suffe'nin sadece öğretmenleri değildi, aynı zamanda gündelik ihtiyaçlarının karşılanmasını da bizzat deruhte ediyordu. Ebû Hüreyre'nin diğer ashaba göre daha çok hadis rivayet etmesinin sebebini, muhacirler ticaretle ensar da bağ ve bahçelerinde ziraatla uğraşırken ashâb-ı Suffe'den biri olarak Hz. Peygamber'in yanından hiç ayrılmadan bütün ders ve sohbetlere katıldığını ve kimsenin duymadığı hadisleri bizzat dinleyip ezberlediği şeklinde açıklaması bu hususu teyit etmektedir (Buhârî, "İlim", 42; İbn Sa'd, 2001: V, 238). Ashab-ı Suffe Kur'an'da "kendilerini Allah yoluna vakfedip yeryüzünde dolaşarak geçimlerini temin etme imkânı bulamayan yoksullar" beyanıyla (Bakara 2/273) ve bütün zamanlarını maişetleri peşinde koşmadan sadece Hz. Peygamber'i dinlemeye ve sünnetini zaptetmeye ayırmaları sebebiyle örnek alınacak kimseler olarak gösterilmişlerdir.Ashâb-ı Suffe Hz. Peygamber'den hususi dersler aldıkları ve müzakerede bulundukları gibi Mescid-i Nebevî'deki ders halkalarına da dahil olurlardı. Resûl-i Ekrem ikamet ettikleri Mescid-i Nebevî'nin saygınlığının farkında olan Suffeliler'in yetişmeleri ve Kur'an-ı Kerim'i öğrenmeleriyle özel olarak ilgilenmiş, ashaptan bu konuda uzman olanları da ders vermekle görevlendirmiştir. Ensardan Ubâde b. Sâmit Kur'an Kerim ile hüsnühat dersleri verirken, Mus'ab b. Umeyr, Übey b. Kâ'b, Muâz b. Cebel ile ehl-i Suffe'den Abdullah b. Mes'ûd ve Ebü'd-Derdâ ise Kur'an derslerinin yanında temel dinî bilgiler derslerini üstleniyorlardı. Yazı dersleriyle Araplar arasındaki okuma yazma oranını yükseltmek hedeflenirken Kur'an-ı Kerim dersleri sadece okumaya yönelik olmayıp âyetlerin anlamını yorumlama ve edinilen dinî bilgilerin pratikte nasıl uygulanacağı da gösteriliyordu. Suffe'deki öğrenci sayısının 400'e ulaşması üzerine Medine'deki mahalle mescitlerinde okuma ve yazma derslerinin verilmesine yönelik tedbirler alan Hz. Peygamber bazan ders esnasında gelip eğitim öğretim faaliyetlerini bizzat denetlerdi. Bazan ders esnasında nâzil olan âyetlere şahit olunur, âyetlerin okunuşu ve ardından yorumu bizzat Allah'ın elçisinden dinlenir, yöneltilen sorularla âyetlerin daha iyi anlaşılması temin edilirdi.İslam'ın yayılışında mühim rol üstlenen ve içlerinde Hz. Peygamber'in sağlığında fetva verenlerin yer aldığı ashâb-ı Suffe muallimleri ve talebeleriyle derinleştikleri Kur'an ilimleri başta olmak üzere dinî ilimlerin gelişmesine büyük katkı sağladılar. Kur'an'ın mushaf haline getirilmesinde ve çoğaltılmasında mühim rol üstlendiler. Hz. Peygamber'in hadisleriyle siyer ve megazisinin sonraki nesillere aktarılmasının öncüsü oldular. Hadis rivayetlerinin sağlam bir şekilde tespiti için hususi seyahatler yaptılar. Abdullah b. Ömer ile Abdullah b. Mes'ûd gibi ehl-i hadis ve ehl-i rey ekollerinin ilk temsilcileri kabul edildikleri fıkıh sahasında Medine'de başladıkları muallimlik vazifesini katıldıkları seferlerde ve yerleştikleri yerleşim birimlerinde de sürdürdüler. Hz. Peygamber'in rahle-yi tedrisinden geçerek feyiz aldıkları için gittikleri yerlerde büyük ilgi gördüler, talebe yetiştirip dersler verdiler. İslamiyet'in yayılışında mühim rol üstlenen ashâb-ı Suffe'den muallim olarak gönderilenler "okuyucu, âbit, zâhit" gibi anlamlara gelen karî kelimesinin çoğulu kurrâ adıyla anılıyordu.İslamiyet hakkında bilgi almak için Medine'ye gelenler Suffe'de ağırlanır, İslam'ı öğrenmek isteyen kabilelere de buradan yetişenler gönderilir ve Hz. Peygamber'den bizzat öğrendikleri nazarî bilgileri uygulamalı olarak tatbike koyarlardı. Bazan da Medine'ye gelenler Suffe'de belirli bir süre eğitim aldıktan sonra memleketlerine dönerler ve öğrendiklerini anlatıp tatbikini sağlarlardı. Temmuz 625'te Medine'ye gelen Benî Âmir b. Sa'saa'nın reisi Âmir b. Mâlik Hz. Peygamber'den İslamiyet hakkında bilgi aldı ve müslüman olmamakla birlikte kabilesine İslamiyet'i anlatacak bazı kimselerin gönderilmesini istedi. Allah'ın elçisi, can güvenliği konusunda güvence aldıktan sonra çoğunluğu ashâb-ı Suffe'den oluşan yetmiş sahabeyi gönderdi. Medine'den ayrılan heyet Mekke-Medine yolu üzerindeki Bi'rimaûne mevkiine gelince Âmir b. Mâlik'in ölüm haberini aldı. Ne yapacakları konusunu aralarında müzakere ederlerken Âmir'in yeğeni Tufeyl ile çevredeki kabilelerin baskınına uğradılar. Üç kişi hariç ashâb-ı Suffe'ye mensup heyetin tamamının ihanete uğrayarak hayatını kaybetmesi Hz. Peygamber'in hayatındaki en büyük üzüntülerinden birisi olmuştu (Buhârî, "Vitir", 7; İbn Sa'd, 2001: II, 50).Hz. Peygamber'in öğretisinin mühim hatıralarından biri olan ve ilk muallimlerin yetiştirildiği okul olan Suffe İslam eğitim öğretim hayatının esas müesseslerinden medresenin de ilk modelidir. Suffe'nin Mescid-i Nebevî'nin bitişiğinde olmasından dolayı medreseler camilerin çevresinde yapılmış ve talebelerin de ashâb-ı Suffe'nin mesleğine yönelmeleri beklenilmiştir (Elmalılı, 2021: I, 993). Tabakat kitaplarında özellikle de tasavvuf edebiyatında Hulefâ-yi Râşidîn, aşere-yi mübeşşerenin ardından sayılan ehl-i Suffe sufiliğin ilk temsilcileri olarak sayılmıştır. Bu itibarla tarikat silsilelerinin ulaştığı Resûl-i Ekrem ilk mürşit olup Mescid-i Nebevî'de ilim öğrenen ashâb-ı Suffe ise ilk dervişler olarak nitelenirler. 1279 yılında Konya'da inşa edilen Sâhip Ata Hankahı'nın kitabesine buranın Allah'ın salih kullarına konak ve ehl-i Suffe müttakilerine ikametgâh olması için bina ve inşa edildiği hakkedilirken, ilmî çalışmalarında kültür ve medeniyet tarihine hususi yer veren tarihçi Makrîzî (ö. 1442) dergâhların sünnetteki delilinin ashâb-ı Suffe olduğu görüşündedir (t.y.: IV, 794). Kaynaklarda ashabın hanımlarına ait olarak "Suffetü'n-nisâ" adıyla geçen yer (Ahmed b. Hanbel, 1981: II, 145; Ebû Dâvûd, "Hudûd", 11) Mescid-i Nebevî'nin son kısmındaki kadınlara mahsus olan bölüm olmalıdır.
badge borderhover badge border
avatar
Türk Maarif Ansiklopedisi Kategorisi
Kurulları tarafından
onaylanmıştır.

SUFFE

Board Main İcon

Lügatta "eyvan, sofa, seki ve gölgelik" anlamına gelen suffe Mescid-i Nebevî'nin güney tarafına düşen giriş kısmının sonunda Medine'de evleri ve kalabilecek yakınları olmayan sahabenin barınması için oluşturulan kısmın adıdır. Kıblenin Kâbe'ye tahviliyle buradan Mescid-i Nebevî'nin kuzeyindeki kıble duvarının bitişiğine nakledildi ve Hz. Peygamber'in mihrap olarak kullandığı yerin üzerine yapılan sundurmayla birleştirildi. Hayber Gazvesi'nden sonra (628) gerçekleştirilen genişletmede zemini yükseltilerek seki haline getirildi ve Mescid-i Nebevî'nin bölümlerinden biri oldu. Abdullah b. Abbas'ın (ö. 687-688) Suffe'de oturup soruları cevaplandırması gibi haberler (Belâzürî, 2009: III, 36) Hz. Peygamber'den sonra da ders okunan ve ilmî müzakerelerin yapıldığı Mescid-i Nebevî'nin ayrı bir bölümü olduğunu göstermektedir. Emevî Halifesi Velîd b. Abdülmelik zamanında gerçekleştirilen imarda kuzey tarafından da genişletilen Mescid-i Nebevî'ye dahil edildi (710).



Başlangıçta bir barınma ve dinlenme yeri olmasının yanında misafirhane fonksiyonu da gören Suffe inşasının üstünden çok geçmeden bir eğitim öğretim merkezi olarak da temayüz etti. İslamiyeti daha çok insana ulaştırmanın yanında yeni müslümanlara girdikleri dinin esaslarının öğretilmesi ihtiyacının farkında olan Hz. Peygamber'in hicretten sonra Medine'de Mescid-i Nebevî merkezli olarak başlattığı eğitim öğretim faaliyetlerinde "ashâb-ı Suffe" ya da "ehl-i Suffe" adı verilen topluluğun hususi bir yeri vardır. Çoğunluğu muhacirlerden oluşan Suffeliler'e Mescid-i Nebevî'de misafir edildikleri ve ihtiyaçları Hz. Peygamber ile diğer müslümanlar tarafından karşılandığı için müslümanların misafirleri anlamında adyâfü'l-İslâm muhtelif kabilelere mensup olmalarından dolayı da evfâd denilmiştir.



İlk sakinleri Mus'ab b. Umeyr, Bilâl-i Habeşî, Selmân-ı Fârisî, Ammâr b. Yâsir, Süheyb b. Sinân Rûmî, Sa'd b. Ebû Vakkas, İrbâd b. Sâriye, Ebû Zer Gifârî, Abdullah b. Mes'ûd gibi ashabın önde gelenlerinden olan ehl-i Suffe'nin sayısı Ebû Hüreyre gibi sonradan katılanlarla sürekli olarak artıyordu. Suffeliler'in vakitlerinin tamamını ilim ve ibadetle meşgul olarak geçirmelerine imrenen ensardan Ebû Eyyûb Ensârî, Fedâle b. Ubeyd muhacirlerden Abdullah b. Ömer gibi Medine'de evleri olanlar da burada kaldıkları ya da vakitlerinin büyük kısmını burada geçirdikleri için ya da Huzeyfe b. Yemân gibi bir süre burada kaldığından dolayı ashâb-ı Suffe'den sayılanlar vardı.



Ashâb-ı Suffe'nin mevcudu farklı zamanlarda burada kalanlar ve çeşitli vesilelerle burada bulunanlar dikkate alınarak 400'e hatta 900'e kadar çıkarılmıştır. Eğitim öğretim hayatına katkıları ve zâhit kişilikleri bakımından siyer ve megazi kitaplarının yanında tefsir, hadis, tabakat ve ensab literatüründen Suffeliler'i tespite çalışan Ebû Nuaym İsfehânî 100, Şemseddin Sehâvî de 104 sayısına ulaşmıştır.



Hz. Peygamber'in Mescid-i Nebevî'deki daimi talebeleri oldukları gibi en büyük yardımcıları da olan ehl-i Suffe'nin bir kısmının geçimlerini sağlayacak bir işleri yoktu; bir kısmı da eğitim öğretim hayatından kopmamak için ticaret, tarım, zanaat gibi işlerini terketmişti. Güç sahibi olanlar Mescid-i Nebevî'de sakalık yaparak ve çevredeki dağlardan getirdikleri odunları satarak maişetlerini temine çalışırken ekseriyeti geçim sıkıntısı içerisinde zâhidane bir hayatı tercih ediyordu. Resûl-i Ekrem, bilginin peşinden koşup Allah'a itaate kendilerini hasrederken kendisinden daha çok şey öğrenmeyi ve beraber olmayı amaç edinen ve sohbetine katılmayı her şeyin üzerinden tutan ehl-i Suffe'nin sadece öğretmenleri değildi, aynı zamanda gündelik ihtiyaçlarının karşılanmasını da bizzat deruhte ediyordu. Ebû Hüreyre'nin diğer ashaba göre daha çok hadis rivayet etmesinin sebebini, muhacirler ticaretle ensar da bağ ve bahçelerinde ziraatla uğraşırken ashâb-ı Suffe'den biri olarak Hz. Peygamber'in yanından hiç ayrılmadan bütün ders ve sohbetlere katıldığını ve kimsenin duymadığı hadisleri bizzat dinleyip ezberlediği şeklinde açıklaması bu hususu teyit etmektedir (Buhârî, "İlim", 42; İbn Sa'd, 2001: V, 238). Ashab-ı Suffe Kur'an'da "kendilerini Allah yoluna vakfedip yeryüzünde dolaşarak geçimlerini temin etme imkânı bulamayan yoksullar" beyanıyla (Bakara 2/273) ve bütün zamanlarını maişetleri peşinde koşmadan sadece Hz. Peygamber'i dinlemeye ve sünnetini zaptetmeye ayırmaları sebebiyle örnek alınacak kimseler olarak gösterilmişlerdir.



Ashâb-ı Suffe Hz. Peygamber'den hususi dersler aldıkları ve müzakerede bulundukları gibi Mescid-i Nebevî'deki ders halkalarına da dahil olurlardı. Resûl-i Ekrem ikamet ettikleri Mescid-i Nebevî'nin saygınlığının farkında olan Suffeliler'in yetişmeleri ve Kur'an-ı Kerim'i öğrenmeleriyle özel olarak ilgilenmiş, ashaptan bu konuda uzman olanları da ders vermekle görevlendirmiştir. Ensardan Ubâde b. Sâmit Kur'an Kerim ile hüsnühat dersleri verirken, Mus'ab b. Umeyr, Übey b. Kâ'b, Muâz b. Cebel ile ehl-i Suffe'den Abdullah b. Mes'ûd ve Ebü'd-Derdâ ise Kur'an derslerinin yanında temel dinî bilgiler derslerini üstleniyorlardı. Yazı dersleriyle Araplar arasındaki okuma yazma oranını yükseltmek hedeflenirken Kur'an-ı Kerim dersleri sadece okumaya yönelik olmayıp âyetlerin anlamını yorumlama ve edinilen dinî bilgilerin pratikte nasıl uygulanacağı da gösteriliyordu. Suffe'deki öğrenci sayısının 400'e ulaşması üzerine Medine'deki mahalle mescitlerinde okuma ve yazma derslerinin verilmesine yönelik tedbirler alan Hz. Peygamber bazan ders esnasında gelip eğitim öğretim faaliyetlerini bizzat denetlerdi. Bazan ders esnasında nâzil olan âyetlere şahit olunur, âyetlerin okunuşu ve ardından yorumu bizzat Allah'ın elçisinden dinlenir, yöneltilen sorularla âyetlerin daha iyi anlaşılması temin edilirdi.



İslam'ın yayılışında mühim rol üstlenen ve içlerinde Hz. Peygamber'in sağlığında fetva verenlerin yer aldığı ashâb-ı Suffe muallimleri ve talebeleriyle derinleştikleri Kur'an ilimleri başta olmak üzere dinî ilimlerin gelişmesine büyük katkı sağladılar. Kur'an'ın mushaf haline getirilmesinde ve çoğaltılmasında mühim rol üstlendiler. Hz. Peygamber'in hadisleriyle siyer ve megazisinin sonraki nesillere aktarılmasının öncüsü oldular. Hadis rivayetlerinin sağlam bir şekilde tespiti için hususi seyahatler yaptılar. Abdullah b. Ömer ile Abdullah b. Mes'ûd gibi ehl-i hadis ve ehl-i rey ekollerinin ilk temsilcileri kabul edildikleri fıkıh sahasında Medine'de başladıkları muallimlik vazifesini katıldıkları seferlerde ve yerleştikleri yerleşim birimlerinde de sürdürdüler. Hz. Peygamber'in rahle-yi tedrisinden geçerek feyiz aldıkları için gittikleri yerlerde büyük ilgi gördüler, talebe yetiştirip dersler verdiler. İslamiyet'in yayılışında mühim rol üstlenen ashâb-ı Suffe'den muallim olarak gönderilenler "okuyucu, âbit, zâhit" gibi anlamlara gelen karî kelimesinin çoğulu kurrâ adıyla anılıyordu.



İslamiyet hakkında bilgi almak için Medine'ye gelenler Suffe'de ağırlanır, İslam'ı öğrenmek isteyen kabilelere de buradan yetişenler gönderilir ve Hz. Peygamber'den bizzat öğrendikleri nazarî bilgileri uygulamalı olarak tatbike koyarlardı. Bazan da Medine'ye gelenler Suffe'de belirli bir süre eğitim aldıktan sonra memleketlerine dönerler ve öğrendiklerini anlatıp tatbikini sağlarlardı. Temmuz 625'te Medine'ye gelen Benî Âmir b. Sa'saa'nın reisi Âmir b. Mâlik Hz. Peygamber'den İslamiyet hakkında bilgi aldı ve müslüman olmamakla birlikte kabilesine İslamiyet'i anlatacak bazı kimselerin gönderilmesini istedi. Allah'ın elçisi, can güvenliği konusunda güvence aldıktan sonra çoğunluğu ashâb-ı Suffe'den oluşan yetmiş sahabeyi gönderdi. Medine'den ayrılan heyet Mekke-Medine yolu üzerindeki Bi'rimaûne mevkiine gelince Âmir b. Mâlik'in ölüm haberini aldı. Ne yapacakları konusunu aralarında müzakere ederlerken Âmir'in yeğeni Tufeyl ile çevredeki kabilelerin baskınına uğradılar. Üç kişi hariç ashâb-ı Suffe'ye mensup heyetin tamamının ihanete uğrayarak hayatını kaybetmesi Hz. Peygamber'in hayatındaki en büyük üzüntülerinden birisi olmuştu (Buhârî, "Vitir", 7; İbn Sa'd, 2001: II, 50).



Hz. Peygamber'in öğretisinin mühim hatıralarından biri olan ve ilk muallimlerin yetiştirildiği okul olan Suffe İslam eğitim öğretim hayatının esas müesseslerinden medresenin de ilk modelidir. Suffe'nin Mescid-i Nebevî'nin bitişiğinde olmasından dolayı medreseler camilerin çevresinde yapılmış ve talebelerin de ashâb-ı Suffe'nin mesleğine yönelmeleri beklenilmiştir (Elmalılı, 2021: I, 993). Tabakat kitaplarında özellikle de tasavvuf edebiyatında Hulefâ-yi Râşidîn, aşere-yi mübeşşerenin ardından sayılan ehl-i Suffe sufiliğin ilk temsilcileri olarak sayılmıştır. Bu itibarla tarikat silsilelerinin ulaştığı Resûl-i Ekrem ilk mürşit olup Mescid-i Nebevî'de ilim öğrenen ashâb-ı Suffe ise ilk dervişler olarak nitelenirler. 1279 yılında Konya'da inşa edilen Sâhip Ata Hankahı'nın kitabesine buranın Allah'ın salih kullarına konak ve ehl-i Suffe müttakilerine ikametgâh olması için bina ve inşa edildiği hakkedilirken, ilmî çalışmalarında kültür ve medeniyet tarihine hususi yer veren tarihçi Makrîzî (ö. 1442) dergâhların sünnetteki delilinin ashâb-ı Suffe olduğu görüşündedir (t.y.: IV, 794). Kaynaklarda ashabın hanımlarına ait olarak "Suffetü'n-nisâ" adıyla geçen yer (Ahmed b. Hanbel, 1981: II, 145; Ebû Dâvûd, "Hudûd", 11) Mescid-i Nebevî'nin son kısmındaki kadınlara mahsus olan bölüm olmalıdır.

Kaynakça

Ahmed b. Hanbel. el-Müsned. İstanbul 1981, II, 145.
Baktır, Mustafa. İslam’da İlk Eğitim Müessesi Suffa Ashabı. İstanbul 1984.
Belâzürî. Ensâbü’l-Eşrâf. nşr. İ. Abbas. Beyrut 2009, III, 36.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır. Hak Dini Kur’an Dili. haz. A. C. Köksal – M. Kaya. İstanbul 2021, I, 992-993.
İbn Sa‘d. Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebîr. nşr. A. M. Ömer. Kahire 2001, I, 219-220; II, 50; V, 238;
İsfahânî, Ebû Nuaym. Hilyetü’l-Evliyâ’ ve Tabakâtü’l-Asfiyâ’. Kahire 1416/1996, I, 337-386; II, 3-34
Kettânî, Abdülhay. Hz. Peygamber’in Yönetimi. çev. A. Özel. İstanbul 2003, II, 53-61.
Küçükaşcı, Mustafa Sabri. “Tevhidin Son ve En Büyük Peygamberinin Medinesi”. Hz. Peygamber ve Şehir. İstanbul 2022, s. 65-68.
Makrîzî. el-Mevâiz ve’l-İ‘tibâr fî Zikri’l-Hıtat ve’l-Âsâr. nşr. E. F. Seyyid. Beyrut t.y., IV, 794.
Mardînî, Yusuf Sıdkî. Mesîru Umûmi’l-Müvahhidîn Şerh u Terceme-i Kitâb-ı İhyâu Ulûmi’d-Dîn: İhya Tercüme ve Şerhi. haz. M. Koç – E. Tanrıverdi. İstanbul 2015, III, 481.
Mütercim Âsım Efendi. Kâmûsu’l-Muhît Tercümesi. haz. M. Koç – E. Tanrıverdi. İstanbul 2013, II, 1486; IV, 3762.
Sehâvî, Şemseddin. Rüchânü’l-Kiffe fî Beyâni Nübzetin min Ahbâri Ehli’s-Suffe. nşr. Ebû Ubeyde Meşhûr. Beyrut 1415/1995.
Mustafa Sabri KÜÇÜKAŞCI, "SUFFE", Türk Maarif Ansiklopedisi, https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/suffe/#yazar-1 (16.04.2025).

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme
KÜRE'ye Sor