Sözlükte “kötü” mânasına gelen sû’ kelimesiyle “ezberlemek” anlamındaki hıfzdan oluşan bir terkiptir. Bir râvinin naklettiği hadislerin ondan alınabilmesi için ezberindeki hadisi gerektiğinde rivayet edecek şekilde hâfızasında saklayabilmesi gerekir. Râvi bu özelliğe sahip değilse onun râvide bulunması gereken niteliklerden biri olan zabt özelliğini taşımadığı anlaşılır. Hadis usulünde bir cerh sebebi kabul edilen bu durum, sûü’l-hıfz terimiyle ifade edilir; hâfıza zayıflığı veya bozukluğu bulunan râviye ise seyyiü’l-hıfz denir. Hadis tarihinde ezberleme kabiliyeti daima önemini korumuş, zaman içinde hıfz “hangi vasıtayla olursa olsun öğrenilen hadisi aynen koruyup nakletme” mânası kazanmıştır. Bu sebeple hadislerin yazılmasına karşı çıkan bazı âlimler de hâfızası zayıf olanların rivayet ettikleri hadisleri yazmalarına izin vermiştir. Hâfıza bozukluğuna, râvinin hatasının doğrusundan çok veya hatasıyla doğrusunun eşit olmasıyla karar verilir. Hâfıza bozukluğu ya râvide sürekli bulunan bir durumdur veya onun yaşlanması, başına bir felâket gelmesi, rivayetlerinde kitaplarına dayanıyorsa kitaplarının kaybolması yahut gözlerini kaybettikten sonra rivayette bulununca yanlışlıklar yapması gibi bir sebeple sonradan meydana gelir (bk. İHTİLÂT). Bazı âlimler birinci durumda bulunan râvinin rivayetini şâz olarak nitelendirir. Hâfızası bozuk olan râvinin rivayeti itibar için (hadisin başka bir rivayetinin olup olmadığını araştırmak üzere) alınabilir. Araştırma sonucu o hadisi destekleyen bir rivayet, güvenilirlik yahut öğrenim durumu bakımından daha iyi veya eşit durumda olan biri tarafından da rivayet edilmişse bu hadis kabul edilebilir; böyle bir hadise hasen olmanın diğer şartlarını taşıması halinde “hasen li-gayrihî” denir. Seyyiü’l-hıfz oluşu yüzünden tenkit edilen bir râvi, cerh ve ta‘dîl lafızlarını ayrıntılı bir şekilde sınıflandıran Zehebî ve Irâkī’ye göre cerhin beşinci, Sehâvî’ye göre altıncı mertebesinde sayılır.