logologo
TURHAN, MÜMTAZ(1908-1969)
fav gif
Kaydet
viki star outline
Avatar
Ana YazarMustafa GÜNDÜZ18 Nisan 2025 10:35
XX. yüzyılda Türk coğrafyasının sosyal bilimler, psikoloji, eğitim, kültür ve düşünce dünyasına yön veren eğitimci, âlim ve akademisyenlerden biridir. 1908'de Erzurum Pasinler'in Akçataş köyünde doğdu. İlköğretim ve ortaöğretimini Kayseri, Bursa ve Ankara'da tamamladı. Ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi. 1928'de tahsil için yurt dışına gönderilecek talebeler arasına girerek, sosyal psikoloji alanında çalışmalar yapmak üzere Berlin'e gitti. Doktorası bittikten sonra İstanbul Üniversitesi'nde doktor asistan sıfatıyla göreve başladı. Deneysel Psikoloji Kürsüsü'nde ders verdi, araştırmalar yaptı. Yüz ifadesinin yorumlanmasına ilişkin araştırmasıyla 1939'da doçent oldu ve bir süre hocalık yaptıktan sonra mesleğini daha ileri götürmek amacıyla 1944'te Cambridge Üniversitesi'nde çalışmak üzere yeniden yurt dışına gitti.Cambridge Üniversitesi'nde toplumsal yapı ve kültür ilişkisi üzerine çalışmalarını derinleştirdi (1944-1948). Verilerini Erzurum ve Kayseri köylerinden toplayarak, kültürel değişme unsurlarını ve psikolojik yönlerini tespit etti. Kültürel antropolojide çığır açan tespit ve tahlilleriyle Türkiye'de ilk akla gelen isim haline geldi. Kültür değişmelerini "serbest değişimler ve mecburi değişimler" şeklinde kategorize ederek bir toplumun istikrarı için bu ikisi arasındaki farkı ve temel unsurları ortaya koymuştur.İngilizce, Almanca ve Fransızca bilen Mümtaz Turhan, 1950'de profesörlüğe yükselmiş, fakültede Deneysel Psikoloji Bilim Dalı'nın başkanı olmuştur. 1949-51 yılları arasında Birleşmiş Milletler Türkiye temsilcisi olmanın da verdiği saygınlıkla o yıllarda bilimin uluslararası dünyasında en çok tanınan Türk akademisyen haline gelmiştir. Kültür Değişmeleri (1951) başlıklı ikinci doktorası, onu hem ilim dünyasında zirveye taşımış hem de Türkiye'de uygulamalı psikoloji ve sosyal antropolojinin duayeni yapmıştır. 1960'ta İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Sosyal Antropoloji Bilim Dalı'nı kurmuş, birçok sivil toplum kuruluşunda görev almıştır. Aynı zamanda dönemindeki gazete ve dergilerde sıklıkla yazılar yazarak entelektüel camiaya katkılar sunmuştur.Turhan hem mensubu olduğu bilim alanının akademik araştırmaları hem de gazete ve dergilerde sosyal, kültürel, dinî, ahlakî ve siyasî konularda sürekli yazılar yazarak çift yönlü bir eğitimcilik örneği göstermiştir. 1 Ocak 1969'da ardında onlarca telif eser, çeviri, makale ve gazete yazısı bırakarak vefat etmiştir.Mümtaz Turhan'ın üzerinde durduğu ve orijinal fikir ve öneriler ürettiği alanların başında eğitim gelir. Türkiye'nin eğitim meselesini XVII. yüzyılda başlayan Garplılaşma olgusunun omurgası olarak görmüştür. Ona göre, Garplılaşma I. Mahmud (1730-54), III. Mustafa (1757-1773), III. Selim (1789-1808) ve II. Mahmud dönemlerinde devam etmiş Tanzimat döneminde en hızlı seviyesine ulaşmıştır. Tanzimat bu döneme kadar olan Batılılaşma hareketlerinin iflasıdır. Sonraki nesil, devletin teşkilat ve içtimaî yapısını değiştirmeyi amaç edinerek ana istikameti değiştirmiştir. 1908 inkılabıyla yepyeni bir istikamet belirlenmiş ancak bu yeni yol devletin yok olmasıyla neticelenmiştir.Turhan'a göre Türkiye'nin önemli sorunlarından biri Garplılaşma'dır. Ancak Garplılaşma'nın belirgin bir hedefi yoktur. Başlangıçtan itibaren Türkiye'de Batılılaşma hiçbir plan veya prensibe tâbi olmamıştır. Önce korku, sonra hayranlık, şüphe, yetersizlik ve yetersizlik duygusu bütün dönemlerin hâletiruhiyesidir. Türkiye'de Batılı olma yolunda bir tercihte bulunduğu Lale Devri'nden 1950'lere kadar eğitim yeniliklerinin başarıya ulaşamamasının temel sebebi hedefsizlik ve Garp'ı tanıyamamadır. Garplılar ile aramızdaki esas farkın, zihniyet, davranış, görüş ve düşünüş farkı olduğu görülememiştir. Cumhuriyet döneminde yeniden yanılmak korkusuyla, Batı'yı toptan almak fikri ileri sürülmüştür. Ancak bütün bu süreçte, Batı'yı Batı yapan temel felsefe, zihniyet ihmal edildiği için, Batılı kurumlar ülkenin gelişmesine katkı yapmamış ve iflasla sonuçlanmıştır.Turhan'a göre Türkiye'nin toplumsal meselelerinin başında ilim zihniyeti gelir. Buna ilave olarak "kanun fikri ve ferdî mesuliyet hissi" sayılabilir. Ona göre hakiki mânada Garplılaşmak demek "İlmi, Batı'nın temin ettiği zihniyeti ve yine onun bir tatbikatı olan tekniği elde etmektir." Oysa Tanzimat'tan beri Garp'la sırf şekil birliği yapılmaktadır. Turhan'a göre Türkiye'nin derin bir eğitim sorunu yaşamasında bilgi edinme farklılığı yatmaktadır. Garp medeniyetinin ürettiği maarif sisteminde ampirik/deneysel bilgi, Osmanlı Garplılaşma sürecinde şahsî tecrübenin yerine geçmiştir. Osmanlı eğitim modernleşmesinde terbiyeden ziyade tahsil ön planda olmuştur. Bu müesseseler aynı zamanda ilmin araştırma merkezleridir. Oysa Türkiye'de bilgi üretmenin deney ve tecrübeye dayalı formu uzun senelerden beri gelişmemiştir. Böylesi bir usul, zaman kaybettirdiği gibi insanı/toplumu yanlış yollara da sevk etmiştir.Turhan'ın eğitim ve bilim meselesine bakışında bilim zihniyetinin gelişememesi hali önemli yer tutmuştur. Türkiye'de bilim zihniyetinin gelişiminde bilimin tabiatından kaynaklanan bazı hususların olduğunu düşünmüştür. Ona göre, Türkiye'nin kültür eğitim modernleşmesinde, "Uzun vadeli, bilgi ve ihtisasa dayanan, külfetli, mesuliyetli, gösterişsiz tedbirler zaruri ve cazip görünmemiştir. Feragat isteyen, sessiz ve devamlı bir çalışma, tedbir, vakit kaybettirir diye reddedilmektedir. Buna mukabil kökleri gaflet ve cehaletle beslenen mugalata ve safsataya elverişli, herkes tarafından kolayca benimsenebilen, göz alıcı tedbirler yegâne kaçınılmaz bir çare olarak gösterilmektedir." Türk modernleşmesinin hâkim karakteri olan pragmatizm ve pratik netice alma beklentisi, eğitim ve bilim alanını da her yönüyle sarmıştır.Onun eserlerinde genellikle eğitim öğretimi yaygınlaştırmak, kamu eğitimini yurdun her köşesine yaymak, birincil hedeftir. Toplumun bütününe okuma yazma öğretmek gereklidir ancak birinci derecede önemli değildir. "Umumi tahsil bir memlekette medeniyet ve kültürün sebebi olmaktan ziyade neticesidir." Eğitim açısından asıl mesele, bilim için gerekli ortamın ve zihniyetin hazırlanmasıdır. "Memleketin bugünkü asıl dersi okuma yazma bilenlerin adedinin azlığı değil, münevverlerinin iyi yetişmemiş olmasıdır" diyen Turhan, bu düşüncesini "Yetkin subaylarınız yoksa erleriniz düşmana sadece bir yemdir" ifadesiyle özetlemiştir.Toplumsal değerlerle uyuşmayan, sadece ahlakî ilkelerden oluşan bir listeyi öğrencilere vermenin veya ezberletmenin ciddi bir ahlak terbiyesine katkısı olmaz. Buna rağmen sırf âdet yerini bulsun diye okullarda ahlak terbiyesi adıyla ilkeler üzerinde mübalağalı bir şekilde durulup toplumda bunların aksine hareket edildiği görülür ve bu tezat karşısında duyarsız kalınırsa bu tür terbiyeden yüzde yüz olumsuz neticeler alınacağından hiç şüphe edilmemelidir. Hakikatte böyle bir terbiyenin mahsulü Goethe'nin "dünyada en tehlikeli insan" diye tavsif ettiği hayal kırıklığına uğramış, artık "hakiki bir şeye inanmak istemeyen idealsiz bir nesil" olacaktır.Turhan'a göre çocukta ahlak ve estetik bir arada gelişir. Çocukları fena hareketlerden kanuna veya ahlaka aykırı oldukları için değil bilhassa çirkin ve münasebetsiz oldukları için sakındırmak gerekir. Ahlak ve estetik terbiyesine eşlik eden diğer bir husus da irade ve karakter terbiyesidir. Eğitimciler, ciddi karakter terbiyesinin nasıl verilebileceğine dair kafa yormalıdır. İrade ve karakter terbiyesi insanda beşerî kabiliyetleri özgür bir şekilde gerçekleştirmeye yardım eder. Beşerî yeteneklerin özgür bir şekilde ortaya çıkması aynı zamanda demokratik bilinci de geliştirir. Turhan demokrasi eğitiminin de böyle verilebileceğini belirtir. Demokrasi bir terbiye, bir tecrübe ve zihniyet meselesidir, nazarî eğitim işi değildir.Maarif meselesinde temel tavsiyesi, nitelikli öğretmenler yetiştirmektir. II. Meşrutiyet pedagoglarının da sıklıkla dile getirdiği gibi öğretmenlik herkes tarafından yapılacak bir meslek değildir. Turhan'a göre kabiliyetli öğretmen bir sanatkârdır. İyi öğretmenlerin hususi kabiliyetlere ve eğilimlere ihtiyacı vardır. Oysa öğretmen okullarına ve Edebiyat fakültelerine öğretmen olmak niyetiyle gelen talebelerin seviyeleri düşüktür. Öğretmen olmak isteyenler için özel imtihanlar olmalı ve öğretmen yetiştiren kurumların durumu iyileştirilmelidir.Mümtaz Turhan'ın eserlerinde eğitim reformu denildiğinde akla gelen ilk kademe yükseköğretim/üniversitedir. Türkiye'de hiçbir ilim dalında umumi efkârın teessüs etmesine yetecek miktarda bir ilim adamı yoktur. İlim adamının kalitesi bir yana, sayısı bile yok denecek kadar azdır. Üniversite özünde, araştırmayı, araştırma metotlarını ve okumayı öğretmekten başka bir şey değildir. Üniversiteler nitelikli değilse diğerlerini ıslah etmek mümkün ve anlamlı değildir. Gerçek üniversiteler yoksa liselerin düzeltilemeyeceğini söyleyen Turhan için, lise demek muallim demektir. Onun yerini ne program ne müfredat ne de kitap tutabilir. Sanat, hakikat, ilim ve fikir hayatı gibi üniversitede de vasata yer yoktur. "Üniversite bir türlü olur, o da hakiki olan, seviyeli ve taşıdığı isme layık olandır." Eğer bir üniversitede nitelikli elemanlar çoğunlukta değil, dışarıda yetişenlerle sayıyı arttırmak mümkün değilse bu üniversiteyi ıslah etmek ve uluslararası bir seviyeye çıkmasını beklemek boşunadır. Ona göre üniversite öncelikle ilim adamı yetiştiren ve araştırma yapılan yerdir. Buradan diğer bütün eğitim ve kültür kurumlarına eğitimci, araştırmacı ve iş adamları yetiştirilir. Bu amaçları yerine getirmeyen bir kurum üniversite olamaz. Turhan yüksek bir tahsil müessesesi açıp, adına layık olmadığı halde üniversite demekle memlekete mümkün fenalıkların en büyüğü yapılmış olur dedikten sonra, "Seviyesi düşük bir üniversite o memleketi muhakkak mahva götürür" uyarısında bulunmuştur.Mümtaz Turhan her şeyden önce bu ülkenin, ilim zihniyetine sahip insanlara sahip olmasını, bunun hiyerarşik salınımla temelleri sağlam bir eğitim sistemine dönüşmesi gerektiğini savunmuştur. Batı yaşam tarzını taklit eden, ona özenen ve bunu bilimsel zihniyetmiş gibi aktaran Batıcılığı reddetmiştir. "Medenî bir millet demek, hakiki ilme, ilim zihniyetine ve bunlarla mücehhez yetişmiş münevverlere sahip cemiyet demektir" diyerek "seçkin eğitimi"nin önemine vurgu yapmıştır.Mümtaz Turhan'ın 1959'da Garplılaşmanın Neresindeyiz? başlığı altında bir araya getirdiği Maarifimizin Ana Davaları ve Bazı Hal Çareleri, Atatürk İlkeleri ve Kalkınma, Üniversite Problemi, Toprak Reformu ve Köy Kalkınması, İçtimai Değişimler ve İçtimai Bünye kitapçıklarının ana gündemi eğitimdir. Bu durum Turhan'ın Türkiye'de eğitim meselesinde ne kadar merkezî yerde durduğunu göstermektedir. Erol Güngör, Doğan Cüceloğlu ve Yılmaz Özakpınar gibi Türkiye'nin önde gelen düşünür, araştırmacı ve akademisyenlerini yetiştirmiş olması onun hem büyük eğitimciliğinin hem de hocalığının en büyük numunesidir.Eserleri üzerine birçok araştırma yapılmıştır. Bunlar arasında onun eğitim görüşleri ve teklifleri hakkında yapılan çalışmalar da vardır. Bazı araştırmalar Turhan ile Nurettin Topçu, Hilmi Ziya Ülken gibi sosyologların eğitim görüşlerini karşılaştırmıştır. Bu mukayeseli çalışmalarda Turhan'ın bilim zihniyeti, bilimsel eğitim ve seçkinci eğitim nazariyeleri ön planda tutulmuştur.
badge borderhover badge border
avatar
Türk Maarif Ansiklopedisi Kategorisi
Kurulları tarafından
onaylanmıştır.

TURHAN, MÜMTAZ(1908-1969)

Board Main İcon
Wiki Card Image
Mümtaz Turhan

XX. yüzyılda Türk coğrafyasının sosyal bilimler, psikoloji, eğitim, kültür ve düşünce dünyasına yön veren eğitimci, âlim ve akademisyenlerden biridir. 1908'de Erzurum Pasinler'in Akçataş köyünde doğdu. İlköğretim ve ortaöğretimini Kayseri, Bursa ve Ankara'da tamamladı. Ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi. 1928'de tahsil için yurt dışına gönderilecek talebeler arasına girerek, sosyal psikoloji alanında çalışmalar yapmak üzere Berlin'e gitti. Doktorası bittikten sonra İstanbul Üniversitesi'nde doktor asistan sıfatıyla göreve başladı. Deneysel Psikoloji Kürsüsü'nde ders verdi, araştırmalar yaptı. Yüz ifadesinin yorumlanmasına ilişkin araştırmasıyla 1939'da doçent oldu ve bir süre hocalık yaptıktan sonra mesleğini daha ileri götürmek amacıyla 1944'te Cambridge Üniversitesi'nde çalışmak üzere yeniden yurt dışına gitti.



Cambridge Üniversitesi'nde toplumsal yapı ve kültür ilişkisi üzerine çalışmalarını derinleştirdi (1944-1948). Verilerini Erzurum ve Kayseri köylerinden toplayarak, kültürel değişme unsurlarını ve psikolojik yönlerini tespit etti. Kültürel antropolojide çığır açan tespit ve tahlilleriyle Türkiye'de ilk akla gelen isim haline geldi. Kültür değişmelerini "serbest değişimler ve mecburi değişimler" şeklinde kategorize ederek bir toplumun istikrarı için bu ikisi arasındaki farkı ve temel unsurları ortaya koymuştur.



İngilizce, Almanca ve Fransızca bilen Mümtaz Turhan, 1950'de profesörlüğe yükselmiş, fakültede Deneysel Psikoloji Bilim Dalı'nın başkanı olmuştur. 1949-51 yılları arasında Birleşmiş Milletler Türkiye temsilcisi olmanın da verdiği saygınlıkla o yıllarda bilimin uluslararası dünyasında en çok tanınan Türk akademisyen haline gelmiştir. Kültür Değişmeleri (1951) başlıklı ikinci doktorası, onu hem ilim dünyasında zirveye taşımış hem de Türkiye'de uygulamalı psikoloji ve sosyal antropolojinin duayeni yapmıştır. 1960'ta İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Sosyal Antropoloji Bilim Dalı'nı kurmuş, birçok sivil toplum kuruluşunda görev almıştır. Aynı zamanda dönemindeki gazete ve dergilerde sıklıkla yazılar yazarak entelektüel camiaya katkılar sunmuştur.



Turhan hem mensubu olduğu bilim alanının akademik araştırmaları hem de gazete ve dergilerde sosyal, kültürel, dinî, ahlakî ve siyasî konularda sürekli yazılar yazarak çift yönlü bir eğitimcilik örneği göstermiştir. 1 Ocak 1969'da ardında onlarca telif eser, çeviri, makale ve gazete yazısı bırakarak vefat etmiştir.



Mümtaz Turhan'ın üzerinde durduğu ve orijinal fikir ve öneriler ürettiği alanların başında eğitim gelir. Türkiye'nin eğitim meselesini XVII. yüzyılda başlayan Garplılaşma olgusunun omurgası olarak görmüştür. Ona göre, Garplılaşma I. Mahmud (1730-54), III. Mustafa (1757-1773), III. Selim (1789-1808) ve II. Mahmud dönemlerinde devam etmiş Tanzimat döneminde en hızlı seviyesine ulaşmıştır. Tanzimat bu döneme kadar olan Batılılaşma hareketlerinin iflasıdır. Sonraki nesil, devletin teşkilat ve içtimaî yapısını değiştirmeyi amaç edinerek ana istikameti değiştirmiştir. 1908 inkılabıyla yepyeni bir istikamet belirlenmiş ancak bu yeni yol devletin yok olmasıyla neticelenmiştir.



Turhan'a göre Türkiye'nin önemli sorunlarından biri Garplılaşma'dır. Ancak Garplılaşma'nın belirgin bir hedefi yoktur. Başlangıçtan itibaren Türkiye'de Batılılaşma hiçbir plan veya prensibe tâbi olmamıştır. Önce korku, sonra hayranlık, şüphe, yetersizlik ve yetersizlik duygusu bütün dönemlerin hâletiruhiyesidir. Türkiye'de Batılı olma yolunda bir tercihte bulunduğu Lale Devri'nden 1950'lere kadar eğitim yeniliklerinin başarıya ulaşamamasının temel sebebi hedefsizlik ve Garp'ı tanıyamamadır. Garplılar ile aramızdaki esas farkın, zihniyet, davranış, görüş ve düşünüş farkı olduğu görülememiştir. Cumhuriyet döneminde yeniden yanılmak korkusuyla, Batı'yı toptan almak fikri ileri sürülmüştür. Ancak bütün bu süreçte, Batı'yı Batı yapan temel felsefe, zihniyet ihmal edildiği için, Batılı kurumlar ülkenin gelişmesine katkı yapmamış ve iflasla sonuçlanmıştır.



Turhan'a göre Türkiye'nin toplumsal meselelerinin başında ilim zihniyeti gelir. Buna ilave olarak "kanun fikri ve ferdî mesuliyet hissi" sayılabilir. Ona göre hakiki mânada Garplılaşmak demek "İlmi, Batı'nın temin ettiği zihniyeti ve yine onun bir tatbikatı olan tekniği elde etmektir." Oysa Tanzimat'tan beri Garp'la sırf şekil birliği yapılmaktadır. Turhan'a göre Türkiye'nin derin bir eğitim sorunu yaşamasında bilgi edinme farklılığı yatmaktadır. Garp medeniyetinin ürettiği maarif sisteminde ampirik/deneysel bilgi, Osmanlı Garplılaşma sürecinde şahsî tecrübenin yerine geçmiştir. Osmanlı eğitim modernleşmesinde terbiyeden ziyade tahsil ön planda olmuştur. Bu müesseseler aynı zamanda ilmin araştırma merkezleridir. Oysa Türkiye'de bilgi üretmenin deney ve tecrübeye dayalı formu uzun senelerden beri gelişmemiştir. Böylesi bir usul, zaman kaybettirdiği gibi insanı/toplumu yanlış yollara da sevk etmiştir.



Turhan'ın eğitim ve bilim meselesine bakışında bilim zihniyetinin gelişememesi hali önemli yer tutmuştur. Türkiye'de bilim zihniyetinin gelişiminde bilimin tabiatından kaynaklanan bazı hususların olduğunu düşünmüştür. Ona göre, Türkiye'nin kültür eğitim modernleşmesinde, "Uzun vadeli, bilgi ve ihtisasa dayanan, külfetli, mesuliyetli, gösterişsiz tedbirler zaruri ve cazip görünmemiştir. Feragat isteyen, sessiz ve devamlı bir çalışma, tedbir, vakit kaybettirir diye reddedilmektedir. Buna mukabil kökleri gaflet ve cehaletle beslenen mugalata ve safsataya elverişli, herkes tarafından kolayca benimsenebilen, göz alıcı tedbirler yegâne kaçınılmaz bir çare olarak gösterilmektedir." Türk modernleşmesinin hâkim karakteri olan pragmatizm ve pratik netice alma beklentisi, eğitim ve bilim alanını da her yönüyle sarmıştır.



Onun eserlerinde genellikle eğitim öğretimi yaygınlaştırmak, kamu eğitimini yurdun her köşesine yaymak, birincil hedeftir. Toplumun bütününe okuma yazma öğretmek gereklidir ancak birinci derecede önemli değildir. "Umumi tahsil bir memlekette medeniyet ve kültürün sebebi olmaktan ziyade neticesidir." Eğitim açısından asıl mesele, bilim için gerekli ortamın ve zihniyetin hazırlanmasıdır. "Memleketin bugünkü asıl dersi okuma yazma bilenlerin adedinin azlığı değil, münevverlerinin iyi yetişmemiş olmasıdır" diyen Turhan, bu düşüncesini "Yetkin subaylarınız yoksa erleriniz düşmana sadece bir yemdir" ifadesiyle özetlemiştir.



Toplumsal değerlerle uyuşmayan, sadece ahlakî ilkelerden oluşan bir listeyi öğrencilere vermenin veya ezberletmenin ciddi bir ahlak terbiyesine katkısı olmaz. Buna rağmen sırf âdet yerini bulsun diye okullarda ahlak terbiyesi adıyla ilkeler üzerinde mübalağalı bir şekilde durulup toplumda bunların aksine hareket edildiği görülür ve bu tezat karşısında duyarsız kalınırsa bu tür terbiyeden yüzde yüz olumsuz neticeler alınacağından hiç şüphe edilmemelidir. Hakikatte böyle bir terbiyenin mahsulü Goethe'nin "dünyada en tehlikeli insan" diye tavsif ettiği hayal kırıklığına uğramış, artık "hakiki bir şeye inanmak istemeyen idealsiz bir nesil" olacaktır.



Turhan'a göre çocukta ahlak ve estetik bir arada gelişir. Çocukları fena hareketlerden kanuna veya ahlaka aykırı oldukları için değil bilhassa çirkin ve münasebetsiz oldukları için sakındırmak gerekir. Ahlak ve estetik terbiyesine eşlik eden diğer bir husus da irade ve karakter terbiyesidir. Eğitimciler, ciddi karakter terbiyesinin nasıl verilebileceğine dair kafa yormalıdır. İrade ve karakter terbiyesi insanda beşerî kabiliyetleri özgür bir şekilde gerçekleştirmeye yardım eder. Beşerî yeteneklerin özgür bir şekilde ortaya çıkması aynı zamanda demokratik bilinci de geliştirir. Turhan demokrasi eğitiminin de böyle verilebileceğini belirtir. Demokrasi bir terbiye, bir tecrübe ve zihniyet meselesidir, nazarî eğitim işi değildir.



Maarif meselesinde temel tavsiyesi, nitelikli öğretmenler yetiştirmektir. II. Meşrutiyet pedagoglarının da sıklıkla dile getirdiği gibi öğretmenlik herkes tarafından yapılacak bir meslek değildir. Turhan'a göre kabiliyetli öğretmen bir sanatkârdır. İyi öğretmenlerin hususi kabiliyetlere ve eğilimlere ihtiyacı vardır. Oysa öğretmen okullarına ve Edebiyat fakültelerine öğretmen olmak niyetiyle gelen talebelerin seviyeleri düşüktür. Öğretmen olmak isteyenler için özel imtihanlar olmalı ve öğretmen yetiştiren kurumların durumu iyileştirilmelidir.



Mümtaz Turhan'ın eserlerinde eğitim reformu denildiğinde akla gelen ilk kademe yükseköğretim/üniversitedir. Türkiye'de hiçbir ilim dalında umumi efkârın teessüs etmesine yetecek miktarda bir ilim adamı yoktur. İlim adamının kalitesi bir yana, sayısı bile yok denecek kadar azdır. Üniversite özünde, araştırmayı, araştırma metotlarını ve okumayı öğretmekten başka bir şey değildir. Üniversiteler nitelikli değilse diğerlerini ıslah etmek mümkün ve anlamlı değildir. Gerçek üniversiteler yoksa liselerin düzeltilemeyeceğini söyleyen Turhan için, lise demek muallim demektir. Onun yerini ne program ne müfredat ne de kitap tutabilir. Sanat, hakikat, ilim ve fikir hayatı gibi üniversitede de vasata yer yoktur. "Üniversite bir türlü olur, o da hakiki olan, seviyeli ve taşıdığı isme layık olandır." Eğer bir üniversitede nitelikli elemanlar çoğunlukta değil, dışarıda yetişenlerle sayıyı arttırmak mümkün değilse bu üniversiteyi ıslah etmek ve uluslararası bir seviyeye çıkmasını beklemek boşunadır. Ona göre üniversite öncelikle ilim adamı yetiştiren ve araştırma yapılan yerdir. Buradan diğer bütün eğitim ve kültür kurumlarına eğitimci, araştırmacı ve iş adamları yetiştirilir. Bu amaçları yerine getirmeyen bir kurum üniversite olamaz. Turhan yüksek bir tahsil müessesesi açıp, adına layık olmadığı halde üniversite demekle memlekete mümkün fenalıkların en büyüğü yapılmış olur dedikten sonra, "Seviyesi düşük bir üniversite o memleketi muhakkak mahva götürür" uyarısında bulunmuştur.



Mümtaz Turhan her şeyden önce bu ülkenin, ilim zihniyetine sahip insanlara sahip olmasını, bunun hiyerarşik salınımla temelleri sağlam bir eğitim sistemine dönüşmesi gerektiğini savunmuştur. Batı yaşam tarzını taklit eden, ona özenen ve bunu bilimsel zihniyetmiş gibi aktaran Batıcılığı reddetmiştir. "Medenî bir millet demek, hakiki ilme, ilim zihniyetine ve bunlarla mücehhez yetişmiş münevverlere sahip cemiyet demektir" diyerek "seçkin eğitimi"nin önemine vurgu yapmıştır.



Mümtaz Turhan'ın 1959'da Garplılaşmanın Neresindeyiz? başlığı altında bir araya getirdiği Maarifimizin Ana Davaları ve Bazı Hal Çareleri, Atatürk İlkeleri ve Kalkınma, Üniversite Problemi, Toprak Reformu ve Köy Kalkınması, İçtimai Değişimler ve İçtimai Bünye kitapçıklarının ana gündemi eğitimdir. Bu durum Turhan'ın Türkiye'de eğitim meselesinde ne kadar merkezî yerde durduğunu göstermektedir. Erol Güngör, Doğan Cüceloğlu ve Yılmaz Özakpınar gibi Türkiye'nin önde gelen düşünür, araştırmacı ve akademisyenlerini yetiştirmiş olması onun hem büyük eğitimciliğinin hem de hocalığının en büyük numunesidir.



Eserleri üzerine birçok araştırma yapılmıştır. Bunlar arasında onun eğitim görüşleri ve teklifleri hakkında yapılan çalışmalar da vardır. Bazı araştırmalar Turhan ile Nurettin Topçu, Hilmi Ziya Ülken gibi sosyologların eğitim görüşlerini karşılaştırmıştır. Bu mukayeseli çalışmalarda Turhan'ın bilim zihniyeti, bilimsel eğitim ve seçkinci eğitim nazariyeleri ön planda tutulmuştur.

Kaynakça

Gündüz, Mustafa. “Adıyla Müsemma Bir Aydın: Mümtaz Turhan”. Büyük Eğitimciler. ed. A. F. Arıcı. Ankara 2020, s. 251-262.
Öksüz, İskender. “Bilim ve Teknik: Sosyal ve Ekonomik Alana Yansımaları”. Aramızdan Ayrılışının 40. Yılında Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sempozyumu. Ankara 2009, s. 317-331.
Özakpınar, Yılmaz. Kültür Değişmeleri ve Batılılaşma Meselesi. İstanbul 1997.
Turhan, Mümtaz. Garplılaşmanın Neresindeyiz? İstanbul 1980.
a.mlf. Maarifimizin Ana Dâvaları ve Bazı Hal Çareleri. İstanbul 1964.
Ülken, Hilmi Ziya. Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi. İstanbul 2001.
Yılmaz, Murat. “Mümtaz Turhan”. Modern Türkiye’de Siyasî Düşünce V: Muhafazakârlık. haz. A. Çiğdem. İstanbul 2003, s. 192-203.
Mustafa GÜNDÜZ, "TURHAN, MÜMTAZ", Türk Maarif Ansiklopedisi, https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/turhan-mumtaz/#yazar-1 (16.04.2025).

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme
KÜRE'ye Sor