Türkoloji terimi Türkler'in ulusal bilim dalı için uluslararası bilim çevrelerinde "Türklüğün bilgisi" anlamında kullanılır. Türkiye'de ve başka Türk ülkelerinde bu terimin yanında eş anlamlısı olarak Türklük bilimi, Türktanuv, Türkitanuv, Türkiyat gibi terimler de kullanılmaktadır.
Türkler, insanoğlunun bugünkü bilgi birikimine karşın tarihteki derinliği henüz bütün yönleriyle belirlenememiş bir millettir. Yaşadıkları konar göçer hayat bakımından dolayı izlenebilen zamanlardan beri coğrafyadaki genişlikleri de bütün sınırlarıyla henüz ortaya konulamamıştır. Dünya dilleri arasında Türk dili kadar geniş bir alana yayılmış başka bir dil, dolayısıyla başka bir ulus yoktur. Türkler büyüklü küçüklü onlarca devlet kurmuş, çok değişik uygarlıklarla, çok çeşitli dinlerle ilişkiye girmiştir. Türkler'in insanlık tarihinde oynadığı rol, gösterdiği varlığını sürdürme yeteneği, oldukça değişik yurtlarda ortaya koydukları uygarlıkların bütün yansımaları, mitolojisi, destanları, somut ve soyut kültür mirası, tarihi, sanatı, dili, edebiyatı, müziği, folkloru, etnografyası, arkeolojisi, coğrafyası ve coğrafyaya göre değişip biçimlenen uygulamaları, eğitim anlayışı ve terbiye biçimi, eğlence anlayışı, gelenek görenekleri, duygu dünyası ve bu dünyanın yansımaları bu bilim dalının ilgi alanına girer.
Türkler'le ilgili ilk bilgilere eski Çin devlet kayıtlarında rastlanır. Bu kayıtlarda atlarla ve atların çektiği yüksek tekerlekli arabalarla kuzeyden geldiği belirtilen Türkler zaman zaman Çinliler'e büyük sıkıntılar yaşatmıştır. Daha sonraki çağlarda Roma, Bizans, Ermeni, Fars, Arap, Yahudi, Gürcü, Rus ve başka ulusların kaynaklarında da Türkler'le ilgili bilgiler kaynaklara geçmiştir. İkinci Göktürk çağından (VIII. yüzyıl) başlayarak Türkler de kendileriyle ilgili bilgileri geleceğe aktaracak kayıtlar oluşturmaya, yazılı eserler bırakmaya başladılar.
Türklük bilimi alanını ilgilendiren ilk çalışmalar ve yayınlar Avrupa ülkelerinde başladı. Avrupalılar, resmî kayıtlar dışında Türkler'le ilgili bilgileri önce savaşlarda tutsak düşüp Türkler arasında yıllar geçiren ve sonra bir biçimde özgürlüğüne kavuşan kişilerin, Türkler'i hıristiyanlaştırmak için uğraşan misyonerlerin ve gezginlerin yazdıkları eserler aracılığı ile edindi. Türklük bilimi, öncelikle Türklüğü araştıran bir bilim dalıdır ancak başka benzeri alanlar gibi Türklük biliminin de siyasetle dikkat çekici yakın bir ilgisi olduğu görülür. Bilginlerin konunun siyasî yönüyle ilgilenip ilgilenmemeleri bir yana devletler, bilginlerin ortaya koyduğu araştırmaları siyasetleri için kullanırlar ya da bilginleri siyasetleri için gerek duyulan alanlara yönlendirebilirler. Konuya bu yönden bakıldığında Ruslar'ın bu alanla ilgili çalışmalara yüklediği anlam ile Macarlar'ın, Finler'in, İngilizler'in ya da Türkler'in yüklediği anlamın son derece farklı olduğu görülecektir. Yer yer bu durumun alanın terimlerine bile yansıdığı olur. Radloff, 1911 yılında basılan Türk lehçeleri sözlüğü için "Oput slovarja tjurkskix nareçiy" (Türk Lehçeleri Sözlüğü) adını uygun görmüştü ancak "Türk lehçeleri" terimi Sovyet Türkolojisi'nde yerini "Türk dilleri" terimine bıraktı. Konuya bakışı göstermek bakımından önemli olan bu değişim, Ruslar'ın Sovyetler Birliği döneminde uyguladıkları siyasetin sonuçlarından biriydi. Literatürde zaman zaman Türkoloji şarkiyatçılığın (oryantalizm) içinde bir alan gibi de takdim edilmekle birlikte oryantalizm Batı'nın Doğu toplumlarını ve kültürlerini bir bütün olarak konu edindiği yine Batı'ya ait bir araştırma-inceleme alanıdır. Türkoloji münhasıran Batı''ya ait bir bilim dalı olarak değerlendirilen oryantalizmden bu yönüyle ve daha özel bir alana tahsisli olması itibariyle de ayrıdır (bk. Oryantalizm).
Türklük biliminin esas kurucusu, XI. yüzyılda yazılan ve Türk dili, Türk kültürü için ana kaynak kabul edilen Dîvânü Lügati't-Türk'ün yazarı Kâşgarlı Mahmud kabul edilir. Ancak alanın Avrupa'daki öncüleri olarak da Türk boylarıyla ilgili bilgiler veren Latin ve Bizans yazarları Marcellinus (IV. yüzyıl), Priskos (V. yüzyıl), S. Apollinaris (V. yüzyıl), Jordanes (VI. yüzyıl), Prokopios (VI. yüzyıl), Protektor (VI. yüzyıl), Gregoire de Tours (VI. yüzyıl) gibi isimler sayılabilir. Bizanslı A. Komnena (XII. yüzyıl), P. del Carpine, V. van Rubrukuis (XIII. yüzyıl), Marco Polo (XIII. yüzyıl) gibi elçiler ve gezginlerin eserlerinde de Türkler'le ilgili bilgiler yer almıştır.
XIV. yüzyıl başlarında Avrupa'da yazılan ve Kuman (Kıpçak) Türkleri'nin dili ve folkloruyla ilgili bilgiler içeren Codex Cumanicus adlı eser, Batı için doğrudan Türklük bilimiyle ilgili ilk eser olması bakımından önem taşır.
Karadeniz'in kuzeyinden gelip Doğu Avrupa'ya yerleşen Türkler nasıl ki Avrupa'da Türkler'e karşı ilgiyi arttırmışsa aynı biçimde Osmanlılar çağında Boğazlar üzerinden Avrupa'ya geçiş de Türkler'e olan ilgiyi canlandırmış, onlar hakkında Avrupalılar'a bilgi veren birtakım eserler yazılmıştır. Bu eserler içinde bir Osmanlı-Macar savaşında Türkler'e esir düşen ancak Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid'in yenilmesi üzerine Timurlular tarafından Türkistan'a götürülen Schildtberger'in yazdığı gezi kitabıdır. Schildtberger Timur'un ölümünden sonra Altın Orda'ya gönderilmiş, oradan orduyla birlikte Sibir seferine katılmış, İdil boyundaki akınlarda yer almıştır. Ayrıca Kırım'ı ziyaret edip hıristiyan Türkler arasında bulunmuş, daha sonra Kafkasya üzerinden Batum'a ve oradan İstanbul'a geçerek 1427 yılında yurduna dönmüştür. Hemen bütün Türk yurtlarıyla ilgili bilgi bulunan bu gezi kitabı, Türk yurtlarıyla ilgili gözlemlere dayanan önemli bir eserdir. Buna benzer başka eserlerin varlığı da bilinmektedir.
Tutsakların yazdığı eserler içinde doğurduğu sonuçlar yönünden en değerlilerinden biri, 1709 yılında Ruslar ile İsveçliler arasında geçen Poltava Savaşı'nda Ruslar'a tutsak düşen İsveç Strahlenberg'in yazdığı eserdir. 1711 yılında Sibirya'ya sürülen Strahlenberg, eserini yerli halkların dillerini de öğrenerek yazmış, 1739 yılında yayımlanan bu eser, Avrupa'da büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. Yazar, yerel halkların dilleri ve kültürleri hakkında bilgi vermenin yanında Yenisey ırmağı kıyısında gördüğü yazılı taşlardan söz etmiş, Avrupa'da Türk yazıtlarını duyuran ilk kişi olmuştur.
Avrupa ülkelerinde XVII. yüzyıl sonlarından başlayarak Türkler'e ve Türkçe'ye olan ilgi gittikçe arttı. Polonya Kralı S.A. Poniatowski'nin 1766'da İstanbul'da kurduğu Doğu okulu, 1793 yılına kadar çalışmalarını sürdürdü. Çoğu ders kitabı niteliğinde olmak üzere Türk dili, tarihi ve edebiyatıyla ilgili eserler yazıldı. Bunların önemli bölümü Hıristiyanlık propagandası yapmak amacıyla Türkçe öğrenen misyonerlerin eserleridir.
XIX. yüzyılda Fransa'da Yaşayan Doğu Dilleri Okulu ve College de France, Türkçe'nin öğretimi alanında yaptığı etkinlikler yanında bünyelerinde bulunan bilginler de Osmanlı sahasıyla ilgili çalışmalar yaptılar. Ayrıca Çağatay sahasına da el atarak bu alanla ilgili çalışmalarda da bulundular. Sonraki yıllarda Fransa'da P.A. Jaubert, Meninski, J. Deny gibi önemli bilginler Türklük bilimi alanında eserler ortaya koydular. J. Deny'nin eseri, Türk Dili Grameri-Osmanlı Lehçesi adıyla 1941 yılında Türkçe'ye çevrilip yayımlandı. L. Bazin, İ. Melikoff, R. Giraud gibi bilginler de Fransa'da bu alanda önemli çalışmalar yapmıştır.
Türklük bilimi araştırmalarında Macarlar'ın ayrı bir yeri vardır. Macarlar'ın yaptıkları köken araştırması çalışmaları yanında Avrupa Hunları'nın Macaristan merkezli oluşu ve Osmanlı-Macar ilişkileri, bu ülkede Türklük bilimine olan ilgiyi arttırmış ve hep canlı tutmuştur. 1635 yılında kurulan Budapeşte Üniversitesi'nde J. Repiczky (1817-1855) bir Türkçe grameri yazmıştır. Daha sonra A. Vambery, J. Budenz, J. Thury, I. Kunos, G. Kuun, G. Nemeth, L. Ligeti, L. Fekete, L. Rasonyi, J. Eckmann, B. Bartok, S. Telegdi, D. Sinor, İ. M. Kongur, İ. Vasary gibi pek çok Türkolog Türk dilinin ve kültürünün çeşitli alanlarında çalışıp yayınlar yaptılar. Bunlar içinde Nemeth, Rasonyi, Eckmann, Bartok ve Vambery gibi isimler Türkiye'de de bulundu. Macar Türkolojisi'nin bazı önemli eserleri Türkçe'ye çevrilip yayımlandı.
Türkoloji eğitiminin İtalya'da XVI-XVII. yüzyıllara giden bir geçmişi vardır. Bu ülkede yetişen önemli Türkologlar içinde E. Rossi, A. Bombaci, L. Bonelli, C. Tagliavini, A. Gallotta gibi adlar sayılabilir.
Osmanlı ile ilişkiler dolayısıyla Avusturya XVII. yüzyılın ikinci yarısından sonra Türk dilini bilen çevirmenlere gerek duymuş ve bunları yetiştirmeye başlamıştır. 1752 yılında Viyana'da açılan Doğu Dilleri Okulu'nda, 1754'te açılan imparatorluk Doğu Akademisi'nde Türkçe öğretilmiştir. Bu ülkede akla gelen ilk kişi, Osmanlı tarihi yazarı J. von Hammer-Purgstall'dır. H. Duda, H. Jansky, A. Tietze, P. Wittek de bu ülkede yetişen ve Türklük biliminin çeşitli alanlarında eserler veren önemli kişilerindendir.
Türklük bilimi araştırmalarında İngiliz Türkologlar da önemli bir yer tutar. Pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi başlangıçta İngiltere'de de günlük pratik ya da ticarî gereklilikler dolayısıyla Türk diline bir ilgi olmuş ve bu ilgi zaman geçtikçe bilim, inceleme ve araştırmaların gelişmesine katkıda bulunmuş, kaynaklık etmiştir. W. Gibb'in Osmanlı şiiriyle ilgili eseri, bu alanda bir el kitabı olmuş, döneminde önemli bir boşluğu doldurmuştur. Bunun yanında W. Seaman, A.L. Davids, W. Redhouse, G.L. Lewis, C.S. Mundy, D. Ross, Clauson gibi büyük Türkologlar'ın adı sayılabilir. Clauson tarafından yazılan An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish (On Üçüncü Yüzyıla Kadar Türkçe'nin Etimoloji Sözlüğü) adlı eser, Türk dili araştırmacıları için bir el kitabı niteliği taşır.
Türklük bilimi araştırmalarının önde gelen merkezlerinden biri de Almanya'dır. Bu ülkede Türklük biliminin öncüleri olarak J. von Klaproth, W. Schott, O. von Böhtlingk gibi isimler sayılabilir. Schott'un öğrencisi olan ve çağdaş Türklük biliminin kurucusu olarak görülen W. Radloff, araştırmalarını Rusya'da sürdürmüş ve Alman kökenli Rus Türkolog olarak tanınmıştır. Karşılaştırmalı Türk dili araştırmalarının büyük bilgini olmak yanında bu alanda çığır açan A.M. von Gabain, Reşit Rahmeti Arat, Saadet Çağatay gibi pek çok öğrenci yetiştiren W. Bang-Kaup Alman Türkoloji'sinin yetiştirdiği bir diğer büyük bilgindir. Eski Türkçe üzerinde yaptığı çalışmalarıyla bilinen ve 1941 yılında Altturkische Grammatik'i yayımlayan A. M. von Gabain, C. Brockelmann, K. Foy, F. Giese, G. Jakob, T. Menzel, F. Taeschner, O. Spies, F. Babinger, K.H. Menges, J. Benzing, C. Schönig gibi pek çok Türkolog ismi sayılabilir. Bu ülkede Türklük biliminin çeşitli alanlarında birçok eser ortaya konulmuştur, ancak özellikle Eski Uygur yazmaları üzerinde yapılan dizi yayınların son derece değerli olduğu belirtilmelidir. Türk dilinin Halaç lehçesinin İran'da keşfedilip bilim dünyasına tanıtılması, Minorsky ve Doerfer'in çabalarının sonucudur.
Bilginlerin Ural-Altay dil ailesinden olduğunu düşündüğü Fince'nin konuşulduğu Finlandiya'da Türklük bilimine ilgi gösterilmesinin sebebi, öteki Avrupa ülkelerine göre farklılık gösterir. İsveç ve Rusya arasında sıkışan Finler, varlıklarını sürdürmek amacıyla Fince araştırmaları üzerinde yoğunlaştılar. Konuyla ilgili çalışmaları ilerledikçe Fince'nin akraba olduğu dillerle ilgili araştırmalara yöneldiler. Böylece Ural-Altay dil ailesi üzerinde en çok çalışan bilginler bu ülkeden çıktı. Helsinki, Türklük biliminin önde gelen merkezlerinden biri oldu. Matias Aleksanteri Castren, çığır açıcı bir isim olarak dikkat çeker. Türkistan'daki Türk yazıtları üzerinde de çalışan Fin bilginlerin topladığı malzemenin Fin Arkeoloji Derneği tarafından 1889 yılında bir atlas içinde toplanması alan için ciddi bir kazanımdır. O. Donner, A.O. Heikel, H. Paasonen, M. Resenen, A. Kannisto, S. Csucs, G.J. Ramstedt, E. Karahka gibi bilginler, bu ülkede yetişen ve Türklük bilimine katkılar sunan bilginlerdir.
Karay Türkleri'nin varlığı ve alana ilgisi, Polonya'da Türklük bilimi çalışmalarına özel bir anlam yükledi. Lwow, Wilno ve Krakow gibi kültür merkezleri, Türklük bilimi çalışmalarının başladığı yerler oldu, 1930'lu yıllarda Varşova'da Türkoloji bölümü açıldı. Polonya'da bu alanın öncüsü T. Kowalski'dir. A. Zajaczkowski, J. Grzegorzewski, W. Kotwicz, E. Tryjarski, S. Kahızynski, S. Stachowski gibi bilginler bu alanda değerli yayınlar yaptı.
J. Rupka, J. Blaşkoviç, L. Hrebiçek, I. Kramsky gibi isimler de eski Çekoslovakya'da Türklük bilimi alanında çalışmalar ve yayınlar yapan bilginlerdir.
Türklük bilimi için Danimarka'da V. Thomsen'in 1893 yılında Orhon yazıtlarını okuması bir dönüm noktasıdır. Tarihî bir gelişme olarak değerlendirilen bu olayın ardından konuya ilgi arttı, pek çok bilgin bu alana yöneldi. Thomsen, Türk yazısını çözdükten sonra da özellikle eski Türk yazıtları ve eski Uygurca ile ilgili çalışma ve yayınlar yaptı. Bu ülkede onun öğrencisi olan ya da onu izleyen V. Grönbech, H. Pedersen, K. Grönbech, K. Thomsen, I. Raphael gibi bilginler yetişti.
İsveç'te Türklük bilimi çalışmaları, XVIII. yüzyıl başlarında P.J. von Strahlenberg ile başlamıştır. Daha sonra ise M. Norberg, C.J. Tornberg, G.R. Raquette, C.G. Mannerheim, B. Collinder ve L. Johanson gibi bilginler yetişmiştir.
Norveç'te de K. Nielsen, E. Hovdhaugen, A. Grannes, B. Brendemon gibi bilginlerin adı sayılabilir.
Balkan ülkelerinin hemen hepsinde Türklük bilimiyle ilgili çalışmalar yapılmış ve yapılmaktadır. Fehim Bayraktareviç, F. Miklosich, Abdullah Skaljic, A. Knezevic, P. Skok, M. Adamovic, O. Jasar-Nasteva, J. Samiç, D. Gadjanov, V. Beşevliev, S. Mladenov, E. Boev, M. Moskov, Mefkure Mollova ve daha başka bilginler, özellikle Balkan dilleriyle Türkçe arasındaki ilişkiler ve Balkanlar'daki Türk varlığı konularında çalışmalar yapmışlardır.
Romanya'da Türklük bilimi alanındaki ilk yayın 1790 yılında A. Pann tarafından yapılmış ve sonraki yıllarda J. Pashal, C. Petrescu, A.V. Cotula, N. Iorga, V. Drimba, M. Çakır (Ceachir), L. Şaineanu, M. Maxim, Enver Mahmut, Nedret Mahmut gibi bilginler sayılabilir.
Arnavutluk'ta Ekrem Çabej, N. Boretzky'nin bu alanla ilgili çalışmaları olduğu gibi son yıllarda yetişen genç bilginler tarafından aynı yolda çalışmalar sürdürülmektedir. Aynı biçimde Yunanistan'da da Türklük bilimine ilgi artmaya başlamış ve S. Salaville, E. Dalleggio, D.J. Georgacas gibi bilginlerin yayınları olmuştur.
Türklük biliminin önde gelen merkezlerinden bir diğeri de Rusya ve Sovyetler Birliği oldu. Bu durumun ilk sebebi, bu ülkede Türkçe'nin Rusça'dan sonraki ikinci dil olması ve Rus devletiyle aydınlarının Türkler'le ve Türkçe ile ilgili araştırmalar yapma gereği duymalarıdır. Rusya'da Türkçe'ye ilgili çalışmalar XVII-XVIII. yüzyıllarda başladı ve artarak sürdü. Başta 1804 yılında kurulan Kazan Üniversitesi olmak üzere çeşitli üniversitelerde bölümler açıldı, bir yanda tarihî kaynaklarla ilgili çalışmalar yapılırken bir yanda da bütün Türk yurtlarında alan araştırmaları yapıldı. Bu çalışmaların sonucunda Türklük bilimi alanında "Rus Türkolojisi" ciddi bir yer edindi.
Çar I. Petro zamanında (1682-1725) Osmanlı'yı da iyi bilen Dimitri Cantemir'in yaptığı çalışma ve yayınlar, konuyla ilgili öncü çalışmalardır. Alman asıllı G. Siegfried Bayer, Doğu dilleriyle ve bu arada Türkçe ile ilgilenmiş, bazı yazıtlarla ilgili çalışmalar yapmıştır. G. Schöber, Messerschmidt, G.F. Müller, J.E. Fischer, P.S. Pallas, S.G. Gmelin gibi bilginler Türk yurtlarında yaptıkları alan derlemeleriyle çığır açtılar. Bu araştırma gezileri İdil ırmağı boylarından Sibirya'ya, Kazak bozkırlarından Orta Türkistan ve Doğu Türkistan'a kadar uzanmış ve bulunan malzemenin yayımlanmasıyla da bütün Avrupa'da bilginlerin Türklük bilimine ilgisi artmış, XIX. yüzyıl sonlarıyla XX. yüzyıl başlarında bu bilim dalı, sosyal bilimler içinde çok ilgi gören alanlardan biri olmuştur. Önemli Rus bilginler içinde J.E. Fischer, P.S. Pallas, I. Giganov, J.J. Sekowski, O. Böhtlingk, W. Radloff, L. Budagov, C. Salemann, V.D. Smirnov, Platon M. Melioranskiy, İlminskiy, V. Gordlevskiy, Fedor E. Korş, A. Samoyloviç, Kononov, N. Dmitriev, E.V. Sevortyan, N.İ. Aşmarin, V.G. Egorov, N.A. Baskakov, K.K. Yudahin, L. Budagov, V. Zernov, N.F. Katanov, S. Klyaştornıy, V. Guzev, D. Vasilyev, İ.A. Batmanov sayılabilir.
Rusya'da, Sovyetler Birliği'nde Türk kökenli pek çok Türkolog yetiştiği gibi Sovyetler'in dağılmasından sonra tarih sahnesine çıkan Türk devletlerinde de hem genel Türklük bilimi uzmanı hem de her ülkenin kendine özel bilim alanında uzmanlar yetişmiş ve çalışmalar, yayınlar yapılmıştır; yapılmaya devam edilmektedir. Bağımsız Türk devletleri, konuyu ulus kimliğinin en önemli beslenme kaynağı olarak değerlendirdikleri için bilim akademilerinde, enstitülerinde ve üniversitelerinde çalışmaların sürdürülmesi için gerekli ortamı sağlamışlardır. Örnek olmak üzere Şakir Şigapoviç Abilov, Agacanov, Galimcan Hakimcanoviç Ahuncanov, Abid Ahmed Alimov, Gibad Habibulloviç Alparov, Raşid Mahmudoviç Amirhanov, Başirova, Uzbek Şarifoviç Bayçura, Biçeldey, Nail Valeyeviç Bikbulatov, Borgoyakova, Burnakov, Şigap Alimoviç Ramazanov, Tamara Mihaylovna Sadalova, Aydarov, Kenesbay Musayev, Abduali Kaydarov, Şiraliyev, Feridun Celilov, Süyuma Ganiyeva gibi bilginlerin adı sayılabilir.
Amerika Birleşik Devletleri'nde Türklük bilimi araştırmalarının tarihi çok eskiye gitmez, ancak çeşitli ülkelerde yetişip bu ülkeye giden bazı önemli bilginlerin yaptığı çalışmalar ve yetiştirdikleri öğrencilerden söz etmek gerekir. I. Crowley, C.F. Vogelin, Lloyd B. Swift, A. Tietze, Tibor Halası-Kun, Peter B. Golden, K.H. Menges, N. Poppe, O. Pritsak, D. Sinor, J. Eckmann, R. Dankoff, J. Kelly, Osman Nedim Tuna, Halil İnalcık, Talat Tekin, Şinasi Tekin, Kemal Karpat, Gönül Alpay Tekin, İlhan Başgöz gibi bilginler bu ülkede Türklük bilimi alanında değerli çalışmalar yapmışlardır.
Mısır, Irak, Japonya, Kore ve Avustralya'da da Türklük bilimi alanında dikkat çeken bilginler yetişmiş ve alanla ilgili ciddi yayınlar yapmışlardır.
Bütün bu ülkelerin üniversitelerinde, akademi ve enstitülerinde Türkoloji, bir bilim disiplini olarak ele alınmakta, lisans ve lisansüstü düzeyde eğitimi yapılmakta, konuyla ilgili araştırmacı ve bilim insanları yetiştirilmektedir. Ayrıca hemen her ülkede basılı ya da sanal ortamda bilim içerikli süreli yayınlar çıkmaktadır.
Türkler'in ana yurtlarından güneye ve batıya doğru hareketlenip tarım kuşağına yerleşmelerinden sonra yazıyla ilişkilerinin geliştiği görülür. Uygurlar çağında Türkçe tam anlamıyla bir yazılı gelenek oluşturdu ve bu durum Türkler'in müslüman olmasından sonra da gelişerek sürdü. Türklük bilimi alanında Türk yurtlarının pek çoğunda da geçmişte ve günümüzde çeşitli çalışmalar yapılmış ve yapılmaktadır. XIII-XIV. yüzyıllardan başlayarak Türkçe sözlükler, dil bilgisi kitapları, Türkler'i konu edinen tarih kitapları yazılmaya başlandı. Özellikle Kölemenler'in egemen olduğu Mısır, Ali Şîr Nevâyî'den sonra Türkistan ve Osmanlı'da bu tür eserlerin yazıldığı görülür. Türklük bilimi alanında dünyadaki gelişmeler ve Türk yurtlarının siyasî durumu dolayısıyla Türk aydınları arasında bu alana ilgi yoğunlaşır. Osmanlı'da özellikle XIX. yüzyılda dil bilgisi kitapları ve sözlük yazımının arttığına tanık olunur. 1908 yılında II. Meşrutiyet'in ilan edilmesinden hemen sonra İstanbul'da Türklük bilimiyle ilgili ilk kurum denilebilecek olan Türk Derneği kurulur. İstanbul Üniversitesi'nde alanla ilgili bölümler açılır, Cumhuriyet kurulduktan sonra, 1924 yılında yine İstanbul Üniversitesi'ne bağlı Türkiyat Enstitüsü açılır. Bakü Türkoloji Kurultayı (1926), konuyla ilgili önemli bir toplantıdır. Bu toplantıdan sonra Türk yurtlarında Latin esaslı yazı kullanılmaya başlanır. Türkiye'de yazı değişikliğinin tarihi 1928'dir. Başta Mustafa Kemal olmak üzere Cumhuriyet'in kurucuları, dünyadaki örneklerine uygun biçimde konuyu kurumlar aracılığıyla geliştirme yolunu seçmiş, Türkiye'yi Türklük biliminde ileri noktalara taşımak düşüncesiyle Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Etnografya Müzesi gibi kurumlar oluşturmuşlar, bunlar aracılığıyla birtakım dergiler çıkarılmaya başlanmış, eserler yayımlanmıştır.
Bu alanda Türkiye'de kurucu aydın ve bilginler içinde Ahmed Vefik Paşa, Cevdet Paşa, Şemseddin Sâmi, Necip Asım, Velet Çelebi, Tahir Olgun, Hüseyinzade Ali Turan, Yusuf Akçura, M. Fuat Köprülü, Yusuf Hikmet Bayur, Ahmet Hamdi Tanpınar, Zeki Velidi Togan, Abdulkadir İnan, Mükrimin Halil Yınanç, Reşit Rahmeti Arat, Saadet Çağatay, Ahmet Temir, Ahmet Caferoğlu, Ali Nihat Tarlan, Ahmet Talat Onay, Abdülbaki Gölpınarlı, Pertev Naili Boratav, Hüseyin Nihal Atsız, Nihat Sami Banarlı, Orhan Şaik Gökyay, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Enver Ziya Karal, Hilmi Ziya Ülken, Osman Turan, İbrahim Kafesoğlu, Mehmet Altay Köymen, Yılmaz Öztuna, Hikmet Tanyu, Bahaeddin Ögel, Aydın Taneri, Muharrem Ergin, Faruk Kadri Timurtaş, Kenan Akyüz, Kaya Bilgegil, Mehmet Kaplan, Necati Öner ve daha pek çok bilgin sayılabilir.