Üstad merhum Sezai KARAKOÇ’un “Yapı Taşları ve Kaderimizin Çağrısı” kitabı 2 seriden oluşan, içerisinde başyazıların olduğu düşünce kitaplarındandır. İçerisinde toplam 110 tane fikir yazısı bulunmaktadır. Diriliş dergisinde başyazılar olarak yayınlanan bu metinler, toplum, devlet, değişim ve ötesi konularında Sezai Karakoç’un öğütleri niteliğindedir. Çünkü Sezai Karakoç sorunu bilmekle kalmıyor yapılması gereken çözüm yollarını okura sunmuştur. Çok kapsamlı konuları kendine has anlatım gücü ile kısa fakat etkili bir şekilde anlatmıştır. Birinci kitap Sezai Karakoç’un insan, İslam, toplum, devlet ve tüm bu konuların ışığında çeşitli durumları değerlendirdiği eserdir. Kitabı en iyi şekilde yine kitabın içinden bir parça ile özetleyebiliriz.
“Oysa daha değişimin başlangıcında, toplumun iç koruyucu gücü, hiç değişmeme yönünde, ayak direme yönünde değil de, zamana bağlı olup da zamanla gelenin zamanla gitmesini içeren bir yumuşama prensibi ile kullanılabilseydi, nasıl olsa yıkılacak olanın korunması için sarf edilecek enerji, değişmemesi, yitirilmemesi gereken yanın korunması, tazelenmesi ve yenilenmesi, öleyazan ruhun dirilişi için sarf edilseydi, toplumdan koparılmış ve kendisine değişme yükü yüklenmiş parçaları bütüne döndürmek mümkün olurdu. Koruyan, korunması gerekeni değil de korunmaması gerekeni korurken, değiştirmek isteyen de değişmemesi gerekeni mutlaka değiştirmek isterse, elbet, o toplumun sağlamlığını koruması mümkün olmaz.” (Sayfa 31)
İkinci kitap ise baskın politik dilin esiri olunmadan kaleme alınmış bir eserdir. Ülke siyasetine yön veren vizyona sahip olan Sezai Karakoç bu kitabında politik süreçler, coğrafi kader ve umudunu kaybetmeyen Müslümanlara imanın gücüne şüphe etmeden inanan bakış açısını vurgulamıştır. Her kitabında olduğu gibi bu kitapta da diriliş erine çok söz düşürülmüştür.
“Seni tanımayana tanıtmalı, unutana, bir kez daha hatırlatmalısın kendini. Yeryüzünde yepyeni görevlerin var. Esir kardeşlerin umutla seni gözlüyorlar. Tek umutları sensin. Kuşkusuz, bugünkü gücünle onları kurtaramazsın, ama "büyük güç"ün sırrını bulmalısın. Geçmişte olduğu gibi, halkları büyük hakikat ve insanlık ideolojisinin çevresinde toplamalı, yeni bir güç oluşturmalısın. Yanlış derlenmiş toplamları dağıtmalı, gerçek anlamda toplam olması gerekip de dağıtılmış olanları bir araya getirmelisin. Dünyayı adaletsizlikler toprağı, zulüm bucağı olmaktan kurtarmalısın. Bu kadar büyük bir dava bana mı düşüyor diyebilirsin. Düşün, başka kime düşer?” (Sayfa 110)
Son söz olarak iki kitabın ortak fikri ve cümlesi olarak yine Üstadın kendi sözlerini söylemek daha uygun olacaktır.
“Doğu’yu, Batı’yı iyi tanı, fakat kendin ol.”(Sayfa 33)