KÜRE LogoKÜRE Logo
BlogGeçmiş
Blog
Avatar
Ana YazarKÜME Vakfı26 Ağustos 2025 09:06

#21 Toplum ve Teknoloji

fav gif
Kaydet
kure star outline

Meta CEO’su Mark Zuckerberg, yapay zekanın geleceğine dair açıkladığı yol haritasında yapay zeka gelişmelerine dair açıklamalarda bulundu. Teknoloji dünyasının neredeyse hepsi gözünü makinelerin süper zekalar kazanmasına çevirmişken Zuckerberg’ün vizyonu farklılaşıyor gibi görünmekte. Onun vizyonu, makinelerden ziyada makineler yardımıyla insanlara “kişisel süper zeka” kazandırmak üzerine kurulu.

İnsanlara “Kişisel Süper Zeka”

Paylaştığı bir mesajda Zuckerberg, önümüzdeki dönemi şekillendirecek olanın çok da uzakta olmadığını belirtiyor. Ancak bu haberler her ne kadar teknoloji dünyasının güncel trendleriyle uyumlu görünse de, çoğu zaman sektörel amaçlarla teknik bir ilerleme olduğundan fazla gösterilebiliyor.


“Son birkaç ayda, yapay zeka sistemlerimizin kendi kendini geliştirdiğine dair ilk belirtileri görmeye başladık” diye yazıyor Zuckerberg. “Bu gelişim şimdilik yavaş, ancak inkar edilemez. Süper zeka artık ufukta.”


Peki, Zuckerberg bunu ne için istiyor? Sadece ofis işlerini otomatikleştiren bir yapay zekadan bahsetmediğini anlamak güç değil. Meta’nın vizyonu sanki çok daha kişisel. Görünen o ki teknolojinin üretkenliği artırmanın ötesinde bireysel gelişimimizi desteklediği bir gelecek hayal ediyor.


Onun sözleriyle, gerçek atılım şurada yatıyor:


“Herkesin, kendi hedeflerine ulaşmasına, dünyada görmek istediğini yaratmasına, istediği macerayı yaşamasına, sevdikleriyle daha iyi bir dost olmasına ve arzuladığı kişiye dönüşmesine yardım edecek kişisel bir süper zekaya sahip olması.”


Zuckerberg bu noktada, sektörün geri kalanına göre çok farklı bir yön belirlediğini açıkça ortaya koyuyor. Ona göre bazı şirketler, süper zekayı merkezileştirerek tüm değerli işleri otomatikleştirmeye ve insanları bunun çıktısıyla yetinmeye yöneltiyor. Meta ise bireyi merkeze koyuyormuş gibi görünmekte. İlerlemenin daima insanların kendi hayallerini takip etmesinden doğduğu, hiper-verimli bir makinenin artıklarından gerçek bir gelişmenin çıkmayacağı öngörülüyor.


Ancak bu vizyonun sahiden bir değişime sebep olup olmayacağı ise bir muamma. Teknoloji dünyasının gündemlerinden olan genel yapay zeka tartışmaları uzun süredir alanın manşetlerini işgal etmiş durumda. Neredeyse her gün, zeka seviyesi ideal düzeye çok yaklaşmış ve sanki insan zekasına taalluk eden bütün meselelere vakıf bir model bugün yarın gelecekmiş gibi bir izlenimle kaplanıyoruz.


Zuckerberg’ün çıkışı öncelikle sektörde alışılagelmiş olan bu puslu bulutu dağıtmak için kıvrakça bir hamle. Ancak söylemin kendisinin sunduğu iddia ise oldukça muğlak. Makine etkileşimiyle yaşayan insanın pek çok yetisi ve ihtiyacı çok zamandır makinelerin mimarisine mutabık bir gelişim serüvenine sahip. 


Hal böyle olunca, insanî olan süper zekayı düşündüğümüzde dahi bunu makine ile etkileşim içerisinde düşünüyoruz. Böylesi bir mimari içerisinden konuşacak olursak Zuckerberg’ün bahsettiği merkez dönüşümü aslında özünde bir değişim olmayacak, yalnızca görünen söylemin dönüşümü olarak belirecek. Süper insan zekası, süper makine zekası ile düşünüldüğünde bahsi geçen muğlaklık daha da gün yüzüne çıkmakta. Süper insan zekası ne demek?


Zuckerberg’ün ifadeleri arasında dikkat çeken önemli hususlardan biri de herkesin dünyada görmek istediğini yaratmasına imkanının olacağı fikri. İnsanoğlunun hem bireysel hem de toplumsal refah için süper zekaya ihtiyaç duyduğu fikri ne ölçüde geçerli olabilir? Dünyada her görmek istediğimizi yaratmak imkanı bize iyi gelir mi? Her şeye gücümüzün yettiği, cennet tasvirlerinden alışık olduğumuz o istek ve imkan açığının kapandığı senaryo çalışıyor olsa bundan memnun olacak mıyız?


İnsanoğlu yüzlerce yıldır, tarihi akışa müdahelesi oldukça hayati olan maddi koşulların insanın hayatındaki yerini tayin etmek için çabalamakta. Bu çaba insanı yer yer melamî pratiklere, yer yer de maddi dünyanın merkezine götürmekte. Bütün istediği olursa, hedeflerine ulaşırsa ve arzu ettiği yaşamı bir anda sürmeye başlarsa dünya ile kurduğu kritik ilişkinin çözümleneceği ve her şeyin bir anda düzeleceği fikrine kapılmış durumda. 


Oysa anlamlı olmanın merkezinde, insan olarak mutlak olanı kapsayamamak bulunmaktadır. Biz ve başkası arasında kurulan derinlik hep bu mesafeden doğar. Bir şeylere ulaşamıyor olmak, mesafelerin bulunması, istediğimizi yaratamıyor olmak ve daha nicesi potansiyelimizin varlık imkanını göstermesi açısından oldukça hayati. Aksi takdirde dünyada ve zamansallık içerisinde her şeye gücümüzün yetmesi hiçbir şeye gücümüzü yetiremez hale getirecektir.


Mesafelerin ve engellerin varlığı tam da bu sebeple anlam levhalarının kurulmasına ve sesin oluşması için gereken zeminin inşasına olanak vermektedir. Dolayısıyla her şeye ulaşabildiğimiz, istediğimizi meydana getirebildiğimiz bir düzlemde oluşacak şey bir düzelme değil düzleşme olacaktır.


Bu vizyonun konvansiyonel yorumuna göre gelecekte yazılımlarla boğuşmaya daha az, yaratmaya ve bağ kurmaya daha çok zaman ayıracağız gibi görünüyor. Ancak süper zekalı olmanın bizi sürükleyeceği düzleşme, bağ kurmak ve yeni bir şey söylemek için ihtiyaç duyduğumuz sesi yokluktan çağıracak yetkinliğimizi kaybetmemize sebep olabilir. 


Şimdilik işleyiş biçimini bir kenara bırakırsak, süper zeka olarak adlandırılabilecek bir modelin insanı mevcut yetilerinin ötesine taşıma, farklılıkları silerek imkânları düzleştirme ihtimali söz konusuysa; bu dönüşümün hangi niyetlerle ve hangi yöne doğru gerçekleşeceği tartışmaya değer. 

Yapay Zeka Mimar Olursa

Uzun yıllar boyunca şehirleri inşa etmek, ağır ilerleyen, karmaşık bir süreçti. Çoğu zaman tahminlerle yürüyen planlamalara dayanıyordu. Özellikle 20.yy öncesinde geleneksel mimari yapılar şehirlerin çehresini belirliyor, kültürel etkileri mimari detaylarda saklıyordu. Tüm bu sürecin değerlendirilmesi ise devasa bir emeğe içinde barındırıyordu. 


Peki tüm bu yüklü süreç makineye devredilebilir mi? Henüz bir kazma bile vurulmadan, geleceğin onlarca ihtimalini test edebilecekleri bir imkan bulunabilir mi? Bugün yapay zeka yardımıyla böylesi bir imkanın kapılarının aralandığını söylemek mümkün. Yapay zeka ve mühendislik alanında çalışan Shah Muhammad, şehirlerin geleceğini nasıl inşa ettiklerine dair içgörülerini şöyle dile getiriyor:


“Yapay zeka, süreçleri optimize ederek, karar alma mekanizmalarını güçlendirerek ve sürdürülebilirlik sonuçlarını iyileştirerek kentsel tasarım ve altyapı planlamasında devrim yaratıyor. Büyük veri yığınlarını analiz etmemizi, çeşitli senaryoları simüle etmemizi ve daha verimli, daha dayanıklı kentsel ortamlar geliştirmemizi sağlıyor.”


Shah’ın anlattığı şey, geleceğin şehirlerini tasarlarken insanların hayatını doğrudan etkileyecek sorulara yanıt aramak: “Trafiği ve kirliliği azaltacak en akıllı mahalle tasarımı nasıl yapılır? Bir bina, sıcak hava dalgasında devasa elektrik faturalarına yol açmadan nasıl serin kalır?” Yapay zeka, binlerce olasılığın hesabını çalıştırarak en iyi yolu bulmayı mümkün kılıyor.


Elbette gerçek dünya, bilgisayar simülasyonlarının steril ortamı gibi değil. Hava koşulları, gecikmeler, insan hayatının kendine özgü karmaşası… Pratik işleyişin sisi neredeyse hiçbir zaman ortadan kalkmıyor.


“Veriye dayalı modellerin fiziksel ortamlara uygulanmasındaki en büyük zorluk, gerçek dünyadaki koşulların karmaşıklığı ve değişkenliğidir” diyor Shah. “Modellerin bu koşulları doğru şekilde yansıtabilmesi ve değişimlere uyum sağlayabilmesi kritik önem taşıyor.”


Bunu aşmanın yolu, en temelden başlamak. Henüz yapay zekaya geçmeden önce, öğrenme sürecinde kullanılacak bilgiyi güvenilir ve sağlam kılmak. Zira mimari sürecin teknik bir işleyişe indirgenmeden insanlar için “yaşam alanları” inşa etme fikrinin merkezinden uzaklaşmaması gerekiyor. 


Şimdilik optimizasyon çalışmaları, gerekli zemin araştırmaları ve kentsel uyum bağlamlarında yapay zekanın işlevselliği tartışılamaz. Ancak tüm bu işleyişin arkasında yatan bir risk; tekdüzeleşme. 


Elbette mevcut el yordamı yöntemlerin işlevselliği tartışılabilir. Ancak ideal düzlemde dünyada ve zamansallık içerisinde imar edilen binanın, içinde yaşayan nesli ihya ettiği gerçeğini akılda tutarak mimari planların yapılması gerekmektedir. 


Günümüz kentleşme süreçlerinde yapay zekanın optimizasyon çalışmaları, zemin araştırmaları ve kentsel uyum bağlamlarındaki işlevselliği yadsınamaz. Elbette yapay zeka destekli sistemler, daha hızlı ve verimli çözümler sunarak planlama süreçlerine büyük kolaylıklar getiriyor. Ancak bu etkileyici işleyişin ardında göz ardı edilmemesi gereken tekdüzeleşme riski yatıyor.


Mevcut, geleneksel el yordamıyla yapılan planlama yöntemlerinin bazı eksiklikleri olduğu aşikar. Ancak yapay zekanın yaygınlaşmasıyla, her şeyin standartlaşması ve yerel dokuların, kültürel özgünlüklerin kaybolması riski artabilir. Bir binanın, içinde yaşayan nesli besleyen, ona ilham veren ve aidiyet duygusu aşılayan bir yaşam alanı olduğu hesaba katıldığında dünyada ve zaman içinde inşa edilen her yapının, o dönemin ve coğrafyanın ruhunu yansıtması esastır.


Bu bağlamda yapay zekanın sunduğu avantajlardan faydalanırken, insan odaklı yaklaşımı ve mimarinin sanatsal yönünü göz ardı etmemek büyük önem taşımaktadır. Yapay zeka, mimarları ve şehir plancılarını destekleyen bir araç olmalı, ancak nihai kararlar her zaman insanın yaratıcılığı, sezgisi ve toplumsal ihtiyaçları anlama kapasitesiyle şekillenmelidir. Aksi takdirde, gelecekteki şehirlerimiz, işlevsel ancak ruhsuz, birbirinin aynısı yapılarla dolu monoton mekanlara dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Blog İşlemleri

KÜRE'ye Sor