Ahi Çelebi Camii, Fatih ilçesi Eminönü’de bulunmaktadır. “Kanlıfırın Mescidi” ya da “Yemişçiler Camii” olarak da bilinir. Banisi Ahi Mehmet Çelebi’dir. Yapım yılı bazı kaynaklarda 1500 olarak geçmektedir. Cami, 1539 ve 1653 yıllarında iki kez yanmış; 1892 depreminde ise büyük hasar görmüştür. Bazı kaynaklara göre ilk yangından sonra Mimar Sinan tarafından onarılmış ve yeni bir görünüm kazandırılmıştır. Kimi kaynaklara göre ise Mimar Sinan’dan önce cami tadilat görmüştür. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde caminin helal malla yapıldığını ifade etmiştir. 1892 depreminden sonra caminin içi su ile dolmuş ve bir süre daha bu şekilde kaldıktan sonra 1918’de su basan yerler toprakla doldurulmuştur. Mukavemeti sağlamak maksadıyla sütunların çevresi kesme taşlarla örülmüş ve iki yönden ek kemerlerle desteklenmiştir.
1980’li yıllarda Haliç çevre düzenlemesi sırasında cami tekrar büyük hasar görmüştür. Yirmi yıl boyunca onarılmayı bekleyen camii 2005-2007 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün izniyle, isminin açıklanmasını istemeyen bir hayırsever tarafından restore ettirilmiş ve kısa bir süre sonra ibadete açıldı. Onarımda kazıklar çakılarak zemini güçlendirilmiş, yıkılan minaresi ise aslına uygun şekilde yeniden yapılmıştır.
Cami içerisinde "Şefaat Ya Resulallah” ve “Seyahat Ya Resulallah" yazılı hat [Şuheda Osmanlıoğlu]
Mimari Özellikleri
Mimari açıdan bakıldığında cami, dikdörtgen planlıdır. İkişer kemerle desteklenen tek kubbeli, taş-tuğla yapıdır. Tek minaresi mevcut olmakla beraber son cemaat yeri, on iki fil ayağı üzerine oturtulmuş iki sıra halinde altı sağır kubbesi vardır. İç mekanı basık ve loştur. Kubbe kasnağı demirden bir çemberle çevrilidir. Caminin ön cephesinde bir de mermer çeşme vardır. Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan bu çeşmenin üstündeki yuvarlak madalyon içinde “Mâşâallah, tevekkeltü Alallâh ve mâ tevfîki illâ billâh/Allâh'ın dilediği olur. Allâh'a tevekkül ettim, güvendim. Başarım da ancak Allah'tandır.” 1281 (1864) ibaresi yazılıdır.
Ahi Çelebi Kimdir?
Caminin banisi Ahi Çelebi 1432’de doğmuştur. Adı Ahmed ve Mahmud olarak da geçmektedir. Aslen Şirvan ya da Tebrizli olduğu çeşitli kaynaklarda zikredilir. Ahî Çelebi, babasından öğrendiği hekimliği yapmıştır. Dönemin önemli isimlerinden olan Kutbüddin ile Altunîzâde’den ders alarak mesleğini ilerletmiştir. Fatih Darüşşifası’nda önce hekim sonra başhekimlik yapmıştır. II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim döneminde hekimbaşı olmuştur. Doksan yaşında Hac’dan dönerken Kahire’de vefat etmiştir.
Caminin Evliya Çelebi ile Bağı
Evliya Çelebi cami ile ilgisini Seyahatname’sinde şu şekilde açıklar: Hicri 1040 (19 Ağustos 1630) Muharrem ayında Âlem Seyyahı Evliya Çelebi, uyku ile uyanıklık arası bir rüya görür. Rüyasında Yemiş İskelesi’ndeki Ahi Çelebi Camii’nde kendisini bulan Evliya Çelebi, kapıdan peş peşe sahabe-i kirâmın büyük bir aydınlıkla beraber içeri girdiğini görür. Bilal-i Habeşi, Sa’d b. Ebi Vakkas, Hz. Hamza, Mekke, Medine şehitleri ve nicesi. Resulullah’ın geleceği haber verilip kamet getirmesi gerektiği söylenince çok geçmeden Peygamber Efendimiz (s.a.v) sağında Hz. Hasan, solunda Hz. Hüseyin ile camiden içeri girerler. Camiden yayılan nur artarken Evliya, Resulullah’ın hatırlatmasıyla segâh makamında kamet getirir ve sabah namazını kılarlar. Namaz sonrası mihraba, Resulullah’ın yanına giden Evliya Çelebi, titreyen bedeniyle Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) ellerini öptükten sonra “Şefaat Ya Resulallah” diyeceğine “Seyahat Ya Resulallah” der. Resulullah bunun üzerine tebessüm ederek “Allah’ım, şefaati, seyahati, ve ziyareti sağlık ve esenlikle kolaylaştır” diyerek dua buyurur. Sad b. Ebi Vakkas’tan o cemaatte elini öptüğü herkesi gittiği yerlerde ziyaret etmesi gerektiği öğüdünü de aldıktan sonra Evliya Çelebi seyahatlerine başlamıştır.