Alacahöyük, Türkiye'nin Çorum iline bağlı Alaca ilçesinde yer alan önemli bir arkeolojik alan ve ören yeridir. Hititler’in önemli dini ve kültürel merkezlerinden biri olarak bilinen bu antik yerleşim, geçmişi Geç Kalkolitik Çağ’a (M.Ö. 5500-3000) kadar uzanan dört kültür katmanına sahiptir. Alanda yapılan kazılarda, Hititler’den önce bölgede yaşamış olan Hatti Uygarlığı’na ait kraliyet mezarları, anıtsal yapılar ve çeşitli arkeolojik eserler ortaya çıkarılmıştır. Özellikle Eski Tunç Çağı’na (M.Ö. 2500-2000) ait hanedan mezarları, altın, gümüş ve tunçtan yapılmış ölü hediyeleriyle dikkat çekmektedir.
1935 yılında başlatılan kazılar, Türk arkeolojisinin önemli bilimsel çalışmaları arasında kabul edilir. Sfenksli Kapı, taş döşeli caddeler, saray yapıları ve Hitit dönemine ait tahıl depoları, Alacahöyük’ün tarihsel önemini gösterir. Kazılarda elde edilen eserlerin büyük bir kısmı Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Alacahöyük Müzesi ve Çorum Müzesi’nde sergilenmektedir.
Alacahöyük (Fotoğraf: T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Kalkınma Galerisi.)
Tarihçe
Alacahöyük, Orta Anadolu’nun en eski yerleşim alanlarından biridir. Bu bölgedeki yerleşimin izleri Geç Kalkolitik Çağ’a (M.Ö. 5500-3000) kadar inmektedir. İlk olarak bu dönemde ana toprak üzerine kurulan küçük çaplı yerleşimler, zaman içinde gelişerek Eski Tunç Çağı’nda (M.Ö. 2500-2000) güçlü bir merkez haline gelmiştir. Bu dönemde bölge, Hatti kültürünün etkisi altındaydı ve Alacahöyük, çevresindeki diğer yerleşimlere kıyasla öne çıkmış önemli bir kült merkeziydi. Eski Tunç Çağı’nda bölgede güçlü bir yönetici sınıfı bulunduğu ve dini ritüellerin büyük önem taşıdığı düşünülmektedir.
Hititler, M.Ö. 17. yüzyılda Anadolu’da siyasi bir güç olarak tarih sahnesine çıktığında, Alacahöyük de bu uygarlığın etkisi altına girmiştir. Hitit İmparatorluğu döneminde Alacahöyük, başkent Hattuşa’ya yakınlığı sayesinde büyük bir idari ve dini merkez haline gelmiştir. Hitit metinlerinde Alacahöyük’ün adı kesin olarak geçmese de birçok araştırmacı, buranın Güneş Tanrıçası’nın kutsal kenti Arinna veya kült merkezlerinden Zippalanda olabileceğini ileri sürmektedir.
Hitit İmparatorluğu’nun M.Ö. 12. yüzyılda çöküşüyle Alacahöyük zayıflamış ve Friglerin kontrolüne geçmiştir. Frigler, Hitit mirasını kısmen sürdürerek höyükte kendi kültürel izlerini bırakmıştır. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde de yerleşim devam etmiş ancak Alacahöyük eski önemini büyük oranda yitirmiştir. Özellikle Roma ve Bizans dönemlerinde höyük üzerinde daha küçük ölçekli yerleşimlerin varlığı saptanmıştır. Osmanlı döneminde ise bölge, tarımsal faaliyetler için kullanılmıştır.
Günümüzde Alacahöyük, farklı dönemlere ait katmanlarıyla Anadolu’nun uzun süreli yerleşim geçmişine ışık tutan bir arkeolojik alan olarak kabul edilmektedir. Höyükte keşfedilen eserler, Anadolu’nun tarih öncesi dönemlerinden itibaren nasıl bir gelişim sürecinden geçtiğini göstermesi bakımından önemlidir.
Arkeolojik Kazılar
Alacahöyük’teki arkeolojik kazılar, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ulusal nitelikli çalışmaları arasında sayılır. Höyük, 1835 yılında W. C. Hamilton tarafından keşfedilerek bilim dünyasına tanıtılmış, 1907 yılında ise Theodor Makridi tarafından İstanbul Arkeoloji Müzeleri adına kısa süreli kazılar yürütülmüştür. Ancak bu erken dönem çalışmalar höyüğün genel yapısını ortaya koyacak kadar derinlik kazanmamıştır.
Sistematik kazılar 1935 yılında, Türk Tarih Kurumu desteğiyle Remzi Oğuz Arık tarafından başlatılmış, 1936’dan itibaren Dr. Hamit Zübeyr Koşay’ın yönetiminde sürmüştür. Kazıların başlamasıyla höyüğün üst kısmında bulunan köy, çalışmaların daha sağlıklı ilerleyebilmesi için başka bir alana taşınmıştır. 1935-1939 arasındaki kazılar, Eski Tunç Çağı’na ait kraliyet mezarlarını ortaya çıkarmış; bu mezarlardan altın, gümüş, tunç ve elektrumdan yapılmış değerli objeler çıkarılmıştır. Mezarların üzerlerinin sığır başları ve bacakları ile kapatılması, dönemin dini ritüellerine ışık tutmaktadır.
Sfenksli Kapı kazı çalışmaları (Fotoğraf: Salt Araştırma)
Kazılar, 1949-1962 yılları arasında ara verdikten sonra 1963’te Hamit Zübeyr Koşay ve Mahmut Akok öncülüğünde yeniden başlamıştır. Bu dönemde Hitit dönemine ait Sfenksli Kapı, Mabet-Saray Yapısı ve tahıl depoları gibi önemli mimari unsurlar ortaya çıkarılmıştır. 1983’te yeniden duraklayan kazılar, 1996 yılında Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu başkanlığında tekrar başlamış ve Hitit dönemine ait surlar, iç kale yapıları ve yeni tahıl depoları gibi buluntular detaylandırılmıştır.
Bu çalışmalar sonucunda Alacahöyük’te dört ana kültür katmanı belirlenmiştir. En üstte Osmanlı, Bizans, Roma ve Helenistik dönemlere ait kalıntılar; ikinci katmanda Hitit döneminden kalma anıtsal yapılar; üçüncü katmanda Eski Tunç Çağı’na tarihlenen kraliyet mezarları ve dini ritüel objeleri; en alt katmanda ise Geç Kalkolitik Çağ’a ait yerleşim izleri tespit edilmiştir.
Mimari Yapı ve Buluntular
Alacahöyük, farklı dönemlere ait mimari yapıları ve buluntuları barındırmaktadır. Geç Kalkolitik Çağ’dan Bizans Dönemi’ne kadar uzanan dört ana kültür katmanına sahip höyük, Hititler döneminde büyük bir dini ve idari merkez haline gelmiştir. Kazılar sonucunda ortaya çıkarılan mimari unsurlar ve eserler, Alacahöyük’ün tarih boyunca nasıl bir gelişim sürecinden geçtiğini göstermektedir.
Türk Tarih Kurumunun hazırladığı gravür (Fotoğraf: Salt Araştırma)
En dikkat çekici yapılar Hitit dönemine aittir. Sfenksli Kapı, bu dönemin en önemli anıtsal yapılarından biridir. Kalker temel üzerine andezit bloklarla inşa edilmiş kapının genişliği 10 metreyi bulmaktadır. Kapının her iki yanında sfenks kabartmaları yer almakta, kulelerin iç ve dış yüzeyleri ortostatlarla süslenmiş olarak yükselmektedir. Kapıdan girildiğinde büyük bir dini kompleks olan Mabet-Saray Yapısı karşılanmaktadır. Bu yapının geniş taş avlulara, ritüel alanlarına ve çeşitli depo odalarına sahip olduğu tespit edilmiştir.
Hitit dönemine ait mimari unsurlar arasında tahıl depoları da yer almaktadır. Bu depolar, taş döşemeli tabanları ve yüksek duvarları ile Hitit kentlerinde görülen en büyük depolama alanlarından biri olarak dikkat çekmektedir. Bunun yanında, şehir altyapısını oluşturan su kanalları ve gizli geçitler (poternler) Hitit mühendisliğinin gelişmişliğini yansıtmaktadır.
Sfenksli Kapı (Fotoğraf: Turkish Museums)
Eski Tunç Çağı’na tarihlenen kraliyet mezarları, Alacahöyük’ün en önemli arkeolojik keşiflerinden biri olarak kabul edilmektedir. Hanedan üyelerine ait olduğu düşünülen 13 mezarın her biri taş duvarlarla çevrilmiş ve ahşap kirişlerle kapatılmıştır. Mezarların üzerine kurban edilen sığır başları ve bacakları bırakılmış, içlerinde ise altın, gümüş, tunç ve elektrumdan yapılmış değerli eşyalar bulunmuştur. Hitit Güneş Kursları, dönemin dini inançlarına dair ipuçları sunarken, bronzdan yapılmış hançerler, baltalar ve savaş aletleri dönemin silah teknolojisini gözler önüne sermektedir.
Kazılarda ortaya çıkarılan bir diğer önemli unsur ortostat kabartmalarıdır. Taş bloklar üzerine kazınmış kabartmalar, Hitit dini törenlerini, savaş sahnelerini ve kraliyet figürlerini tasvir etmektedir. Ayrıca, Hitit sanatının gelişmişliğini gösteren geyik ve boğa heykelleri, kraliyet ritüellerinde kullanılan nesneler arasında yer almaktadır.
Aslanlı kapı yakınlarındaki rölyefler (Fotoğraf: Verity Cridland, flickr.com)
Frig, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde höyük üzerindeki yerleşim devam etmiştir. Frigler döneminde küçük ölçekli konut alanları ve dar sokaklarla şekillenen bir iskan modeli görülmektedir. Roma ve Bizans dönemlerinde ise höyük üzerindeki mimari yapılar daha çok su kemerleri, sarnıçlar ve küçük konut birimlerinden oluşmaktadır.
Geç Kalkolitik Çağ’a ait mimari kalıntılar arasında taş temelli yapılar öne çıkmaktadır. Bu dönemde kerpiç ve ahşap malzemenin kullanıldığı anlaşılmış, çömlekçilik faaliyetlerine dair izler tespit edilmiştir. El yapımı seramikler ve çömlek fırınları, bu dönemde Alacahöyük’te gelişmiş bir üretim sisteminin varlığına işaret etmektedir.
Hitit barajı
Alacahöyük’te bulunan Hitit Barajı, Anadolu’da bilinen en eski su yönetim sistemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. M.Ö. 13. yüzyılda Hitit Kralı IV. Tuthaliya tarafından yaptırıldığı düşünülen bu baraj, dönemin su kontrolüne verdiği önemi ve mühendislik bilgisini göstermektedir. Hitit metinlerinde, büyük bir kuraklık ve kıtlık döneminde kraliyet tarafından barajların inşa edildiği belirtilmektedir. Bu kapsamda, Alacahöyük çevresinde iki barajın varlığı tespit edilmiştir.
Günümüzde Gölpınar olarak bilinen Hitit Barajı, Alacahöyük ören yerinin yaklaşık 500 metre güneybatısında yer almaktadır. Doğal bir su kaynağı üzerinde kurulan baraj, çevredeki tarım arazilerinin sulanmasını sağlamıştır. Yapının temellerinde büyük taş bloklar kullanılmış, suyun yönlendirilmesi için kanallar oluşturulmuştur. Hitit mühendisliğinin ileri seviyede olduğunu kanıtlayan bu sistem, suyun hem içme hem de tarımsal amaçlı kullanılmasına olanak tanımıştır.
Alacahöyük ve çevresinde yapılan kazılarda, barajın yakınında su kontrolüne dair çeşitli mimari unsurlar bulunmuştur. Hititlerin su yönetimi konusundaki gelişmiş teknikleri, yalnızca Alacahöyük ile sınırlı kalmamış, Hattuşa ve diğer Hitit şehirlerinde de benzer sistemler kullanılmıştır. Hitit Barajı, Anadolu’da devlet eliyle gerçekleştirilen büyük ölçekli su yapılarının en erken örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir.