Bazı kelimeler vardır ki, yüzyılların ötesinden yürüyüp gelir.
Tohum gibi toprağa bırakılır; büyür, filizlenir, çağlara ses olur.
"Bereket" işte bu kelimelerdendir.
Bir annenin duasında saklıdır, bir çiftçinin nasırlı ellerinde, bir yaşlının yavaş yavaş içtiği çayın buharında...
Ve modern zaman, her şeyi hızla tüketirken, bir yerlerde biri fısıldar gibi hatırlatır:
“Azın da bereketi olur…”
Bereket, ölçülmez. O, tartıda ağır gelen değil; gönülde yer tutan bolluktur. Bazen bir tas çorbanın doygunluğundadır, bazen hiç tanımadığın bir elin uzattığı hurmadadır. Bazen bir kelimenin, bir tebessümün, bir niyetin içindeki temiz sadeliktir.
Bereket; çoklukla değil, temizlikle, niyetle, şükürle gelir.
Modern dünyanın adını "sürdürülebilirlik" koyduğu şey, aslında büyüklerimizin "israf haramdır" dediği yerden başlar. Dibi tutmuş tencerenin kenarını kazıyan, bayat ekmeği küp küp doğrayıp çorbaya katan bir aklın mirasıdır.
Bereketli olmak, sadece bugünü değil yarını da gözetmektir.
Tüketmemek, çoğaltmak; yok etmemek, yaşatmak…
- Bir tarlayı bereketli kılmak, sadece fazla ürün almak değil, aynı zamanda toprağın dengesini bozmadan üretmektir.
- Bir zamanı bereketli kılmak, yoğunluk değil anlam üretmektir.
- Bir emeği bereketli kılmak, alın terinin karşılığını sadece maddi değil manevi olarak da görebilmektir.
Bereketli Zamanların Çağı: Ama Ne Zaman?
Zamanın göreceliği bugün modern fiziğin bir gerçeği. Einstein’ın dediği gibi:
"Zaman sabit değildir; hareket ve kütleye bağlı olarak esner." 【1】
Ama bu gerçeği, bilimin formüle etmesinden çok önce, hayatın içinde, gönlün dilinde fısıldayan bir bilgi vardı. Büyüklerimiz zamanı ölçmeyi saatlerde değil, anlamda bulurdu. Bir sabah duası, bir dost meclisi... Zamanın içini dolduran, hayatı ağırlaştıran anılardı onların dünyasında. Bilim, zamanı eğilip bükülebilir bir boyut olarak anlatırken, onlar zamanı şükürle genişletir, sabırla ağırlaştırır, sevgiyi ekleyerek sonsuzlaştırırdı.
Bugün laboratuvarlarda ölçtüğümüz zaman esnekliği, belki de eskilerin gönlünde zaten yaşanmış bir hakikatti. "Zamanı dolduran hız değil; ruhtur." derlerdi eskiler...
Modern bilimle kadim bilgeliğin buluştuğu yerde, insan zamanı hem ilimle hem kalple kavrar.
Türk kültüründe, bir narın taneleriyle çoğalır bereket. Bir buğday başağına saygıyla eğilir çiftçi. Bir misafir gelir, sofra zenginleşir; bir komşu gelir, kalp genişler. İslam’da bir besmeleyle başlar yolculuk; bir şükürle devam eder. İki kişi yer, üçüncüye de yeter. Rızık paylaşınca artar, gönül de öyle... Bu çağın ihtiyacı daha çok meta değil, daha çok anlam. Daha çok bina değil; daha çok bereketli gölgelik. Daha çok hız değil; daha çok niyetli adım.
Modern dünyada adı farklı türevlerde anılsa da, bereket hayatın temelidir. Devamlılığı, sürdürülebilirliği sağlayan en kadim anahtar. Çünkü bereket, sadece geçmişin mirası değil; geleceğin de umududur.
Ve bereket... Bereket, modern dünyanın karmaşasında bize derin bir nefes aldıran, köklerimizi hatırlatan ve geleceğe umutla bakmamızı sağlayan bir değerdir. Sadece üretmek değil, yaşatmak… Sadece almak değil, paylaşmak… Bereket, bir yaşam biçimidir.
Bereket, bu yolculuğun iç sesi, suskun ama derin çağrısıdır.

