Bazen korkularımızın, bizden güçlü insanların, içimizdeki nefsin ve geçmiş travmalarımızın karşısında zayıf, güçsüz ve önemsiz bir pozisyonda kalırız. Hem aklımız hem de çevremizdeki insanlar bize yenileceğimizi söyler. Çünkü doğa kanunları böyle işlermiş: Gücün yoksa, kaybedersin. Ama karşımda bir tablo var. Zayıf, çoban bir genç; dev gibi bir zalimin kafasını kesmiş. Bu ne demek? Yoksa Davud (as) burada kaosla yüzleşmeyi, korkularımızla hesaplaşmayı mı temsil ediyor? Golyat; korkularımızı, travmalarımızı, düşmanlarımızı, hatta kendi nefsimizi mi simgeliyor? İnsan bilinçli bir imana sahip olduğunda, elindeki küçük araçlarla — bu bir sapan olabilir, ya da yalnızca bir fikir — en büyük tehditleri yenebiliyor. Ve bu sahne, bu kıssa, hâlâ her birimizin hayatında bir çağrıdır: Golyat'lara karşı Davud olma çağrısı. Zorbaların karşısında hakikati savunmanın çağrısı. İçimizdeki dev korkulara, alışkanlıklara, atalete, yenilmez sandıklarımıza başkaldırmak, zayıfken bile doğru bildiğin yolda yürümek çağrısı. Her insan, kendi Golyat’ıyla karşılaşmalı.

