Divan-ı Harbi Örfi, Türk siyasal tarihinde Mütareke Dönemi (1918-1922) olarak adlandırılan siyasi hesaplaşma sürecinde, Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'ndan mağlup çıkıp Mondros Mütarekesi'ni imzalamasıyla İtilaf Devletlerinin baskıları sonucu İstanbul ve Anadolu'nun çeşitli vilayetlerinde kurulan askeri mahkemelerdir. Bu mahkemeler, özellikle savaş boyunca ülkeyi yöneten İttihat ve Terakki hükümetleri mensuplarını ve o dönemin görevlilerini yargılamak amacıyla oluşturulmuştur. Yargılamalar, özellikle Ermeni Tehciri iddialarına dayanmış ve idam dahil ağır cezalar verilmiştir.
Damat Ferit Paşa hükümetleri, itilaf devletleri bloğunun desteğiyle bu süreci yönetmiş ve Kuvâ-yı Milliye liderlerini "isyancı" ilan ederek Nemrut Mustafa Paşa başkanlığındaki 1. Divan-ı Harbi Örfi'de gıyaben yargılatmış, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının idamına karar vermiştir. Ancak bu mahkemelerin kuruluşu, işleyişi, yargılama sırasındaki tutumu, yalancı şahitlikler ve işgal kuvvetlerinin baskıları nedeniyle tarafsız ve hukuk kurallarına uygun çalışmadığı belirtilmektedir Yargılamalar sonucunda İttihat ve Terakki mensupları Malta'ya sürgün edilmiş, bu sürgünler Ankara hükümetinin çabalarıyla İnebolu'da mübadele edilerek serbest kalmışlardır.
Tanım
Divan-ı Harbi Örfi, Türk siyasal tarihinde Mütareke Dönemi (1918-1922) olarak adlandırılan dönemde tesis edilmiş olan askeri yargı organlarıdır. Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'ndan mağlubiyetle ayrılması ve 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi'ni imzalamasının ardından, İtilaf Devletleri'nin talepleri doğrultusunda İstanbul ve Anadolu'nun çeşitli vilayetlerinde kurulmuştur. Bu mahkemelerin başlıca işlevi, savaş döneminde devleti idare eden İttihat ve Terakki hükümetleri mensupları ile bu dönemde görev almış yetkilileri yargılamaktı. Yargılamaların odak noktası, özellikle Ermeni tehciri sürecine ilişkin iddialar olmuştur.
İttihat ve Terakki'nin iktidardan ayrılmasını takiben, işgalci müttefik güçler koalisyonunun desteğini alan dönem hükümetleri tarafından, İttihatçılar savaş suçlusu ilan edilerek Divan-ı Harbi Örfi'de yargılanmıştır. Bu sürecin temel aktörleri Damat Ferit Paşa hükümetleri ve Hürriyet ve İtilaf Partisi olarak belirtilmektedir. Mahkemeler, Kuvâ-yı Milliye liderlerini, aralarında Mustafa Kemal Paşa'nın da bulunduğu isimleri gıyaben yargılayarak idam cezaları vermişlerdir. Ancak, mahkemelerin teşekkül şekli, yargılama esnasındaki tutumları, bazı şahitliklerin niteliği ve işgal kuvvetlerinin uyguladığı dış baskılar nedeniyle, yargılamaların tarafsız ve hukukun temel ilkelerine uygun bir biçimde yürütülmediği kaynaklarda ifade edilmektedir. Yargılamalar neticesinde verilen kararlar arasında ağır cezalar ve İttihat ve Terakki mensuplarının Malta'ya sürgün edilmesi yer almaktadır. Divan-ı Harbi Örfi'nin hukuki dayanağı olarak Kanun-u Esasi'nin 36. ve 113. maddeleri ile sıkıyönetim kararnameleri gösterilmiştir.
Tarihsel Bağlam ve Kurulma Nedenleri
Divan-ı Harbi Örfi'nin teşkil edilmesindeki temel nedenler, Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'ndan mağlup olarak çıkması ve 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi'ni imzalamasıyla ortaya çıkan siyasal ve uluslararası gelişmelerdir. Bu yenilgiyle birlikte, Osmanlı Devleti'ne yönelik eleştiriler yoğunlaşmış ve özellikle İtilaf Devletleri, Ermenilerin savaş içinde Osmanlı Devleti'ne karşı giriştiği isyan ve katliam hareketleri neticesinde sevk ve iskân edilmeleri olayını, Osmanlı Devleti üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanmıştır. İtilaf Devletleri, bu sevk işlemini gerçekleştiren İttihat ve Terakki mensuplarının yargılanmasını talep etmişlerdir.
Mütareke hükümetleri, bu uluslararası baskılara yanıt olarak İstanbul'da ve Anadolu'nun çeşitli vilayetlerinde Divan-ı Harbi Örfi Mahkemelerini kurmuştur. Bu süreç, Türk siyasal tarihinde bir siyasal hesaplaşma dönemi olarak nitelendirilmektedir. Hesaplaşmanın temel hedefi, savaş boyunca ülkeyi yöneten İttihat ve Terakki hükümetleri olmuştur. İttihatçıların iktidardan çekilmesiyle, işgalci müttefik güçler koalisyonunun desteğini alan yeni iktidar sahiplerine, başta Damat Ferit Paşa hükümetleri ve Hürriyet ve İtilaf Partisi olmak üzere, siyasi rakipleriyle hesaplaşma imkanı doğmuştur. Bu mahkemeler aracılığıyla, İttihat ve Terakki mensupları ve o dönemde görev almış kişiler "savaş suçlusu" ilan edilerek yargılanmıştır.
Divan-ı Harbi Örfi'nin İşleyişi ve Yapısı
Divan-ı Harbi Örfi mahkemeleri, Mütareke Dönemi'nin siyasi atmosferi içerisinde özel bir yapı ve işleyişle faaliyet göstermiştir. Bu mahkemelerin heyeti ve yetkilendirme süreçleri, dönemin olağanüstü koşullarına ve siyasi amaçlarına göre şekillenmiştir.
Mahkeme Heyeti ve Yetkilendirme
Divan-ı Harbi Örfi'ler, askeri yargı organları olup, yargıç kadroları askeri yetkililerden oluşmaktaydı. Örneğin, Kuvâ-yı Milliye liderlerini yargılayan ve Mustafa Kemal Paşa hakkında idam kararı veren mahkeme, Nemrut Mustafa Paşa başkanlığındaki 1. Divan-ı Harbi Örfi olarak belirtilmektedir. Bu mahkemeler, Kanun-u Esasi'nin 36. ve 113. maddeleri ile sıkıyönetim (örfi idare) kararnamelerine dayanarak faaliyet göstermiştir. Bu hukuki dayanaklar, mahkemelere geniş yetkiler tanımış ve olağanüstü durumlarda yargılama yapma imkanı sağlamıştır. Ancak bu geniş yetkilerin kullanımı, ilerleyen süreçte ciddi usulsüzlük iddialarına konu olmuştur.
Yargılama Süreçleri ve Usulsüzlükler
Divan-ı Harbi Örfi'nin yargılama süreçleri, dönemin siyasi baskıları ve işgal koşulları altında yürütülmüştür. Bu durum, mahkemelerin tarafsızlığını ve hukukun üstünlüğü ilkesine bağlılığını sorgulatan birçok usulsüzlüğü beraberinde getirmiştir. Kaynaklarda belirtildiği üzere, bu mahkemelerin adil ve tarafsız bir yargılama organı olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
1. Tarafsızlık Eksikliği ve Siyasi Motivasyon
Mahkemelerin kurulması ve faaliyetleri, doğrudan dönemin Damat Ferit Paşa hükümetleri ve Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin siyasi hesaplaşma hedefleriyle ilişkilidir. Özellikle İttihat ve Terakki mensuplarını ve Kuvâ-yı Milliye liderlerini hedef alan bu yargılamalar, siyasi muhalifleri etkisiz hale getirme amacı taşımaktaydı. Mahkemeler, işgal altında ve dış baskı altında kurulmuş olup, verdikleri hükümlerin politik bir çizgi izlediği anlaşılmaktadır. Bu durum, mahkemelerin objektif ve tarafsız muhakeme yapmış bir yargı organı gibi değerlendirilmesini engellemektedir.
2. Zorla Suç İtiraf Ettirme ve Baskılar
Yargılama süreçlerinde güvenlik güçlerinin tutukladıkları şahısları zorla suça itiraf ettirme çabaları belgelenmiştir. Güvenlik güçlerinin, üstlerinin gözüne girmek ve terfi edebilmek amacıyla tutukluları döverek suç itiraf ettirdikleri kayıt altına alınmıştır. Bu tür uygulamalar, mahkemelerin delil toplama ve değerlendirme süreçlerinin ne denli gayri hukuki olduğunu göstermektedir. Bu tür baskılar altında elde edilen itirafların hukuken geçerliliği tartışmalıdır.
3. Yalancı Şahitlikler ve Delil Yetersizliği
Mahkemeler, özellikle Ermeni tehciri yargılamalarında, Ermeni ve Rum yalancı şahitlerin ifadelerine dayanmıştır. Bu şahitlerin ifadeleri çoğu zaman gerçeği yansıtmayan iddialara dayanmakta ve siyasi amaçlar doğrultusunda kullanılmaktaydı. Delillerin yetersiz veya güvenilir olmamasına rağmen, verilen hükümlerin genellikle siyasi beklentilere uygun olduğu belirtilmektedir. Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey hakkında önce hapis, sonra idam cezası veren iki ayrı hüküm dosyasının ortaya çıkarılması, kararların keyfiliğini ve usulsüzlüğünü açıkça ortaya koymaktadır.
4. Hukuki Kurallara Uymama
Mahkemeler, olağanüstü koşullarda faaliyet göstermiş olmasına rağmen, hukukun temel kurallarına riayet etme konusunda ciddi eksiklikler sergilemiştir. Yargılamalar sırasında şeffaflık, adil yargılanma hakkı ve delillerin hukuka uygun toplanması gibi temel prensiplerin göz ardı edildiği ifade edilmektedir. Hükümlerin nasıl ortaya çıktığı konusunun göz ardı edilmesi, meselenin anlaşılmazlığını sürdürmekten başka bir anlam taşımayacağı belirtilmiştir.
Önemli Yargılamalar ve Cezalar
Divan-ı Harbi Örfi, Mütareke Dönemi'nde iki ana grup üzerinde yoğunlaşan önemli yargılamalar gerçekleştirmiştir: İttihat ve Terakki mensupları ve Kuvâ-yı Milliye liderleri. Bu yargılamalar, siyasi hesaplaşmaların ve dönemin uluslararası baskılarının bir yansıması niteliğindedir.
A. İttihat ve Terakki Mensuplarının Yargılanması
Divan-ı Harbi Örfi'nin ilk ve ana hedeflerinden biri, I. Dünya Savaşı döneminde Osmanlı Devleti'ni yöneten İttihat ve Terakki Hükümetleri'nin üyeleri ve bu dönemde görev almış mülki ve askeri idareciler olmuştur. Bu yargılamalar, ağırlıklı olarak 1915'teki Ermeni tehciri sürecindeki iddialara odaklanmıştır. İttihat ve Terakki mensupları, "harpte memleketi bilerek ve kasten felakete sürüklemek" ve Ermeni tehcirinin bir "kırıma dönüştürüldüğü" iddiasıyla yargılanmışlardır.
Yargılananlar arasında Sait Halim Paşa, Talat Paşa hükümeti üyeleri, senatörler, mebuslar, komutanlar ve mülki idare amirleri gibi önemli isimler bulunmaktaydı. Mahkemeler, bu kişilere yönelik idam ve hapis cezaları gibi ağır kararlar vermiştir. Verilen hükümlerin hukuki geçerliliği ve tarafsızlığı, o dönemde dahi ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Bu yargılamalar sonucunda pek çok İttihat ve Terakki mensubu, İngilizlerin uluslararası bir savaş suçları mahkemesi kurma iddiasıyla Malta Adası'na sürgün edilmiştir.
B. Kuvâ-yı Milliye Liderlerinin Yargılanması
Divan-ı Harbi Örfi'nin ikinci önemli yargılama alanı, Anadolu'da örgütlenen ve Milli Mücadele'yi başlatan Kuvâ-yı Milliye hareketinin liderleri olmuştur. Damat Ferit Paşa hükümetleri, bu hareketi bastırmak amacıyla çeşitli idari ve hukuki yollara başvurmuştur. Başlangıçta Kuvâ-yı Milliye mensupları "İttihatçılık", "Bolşeviklik" ve "Yalancı Milliyetçilik" gibi ithamlarla suçlanmış, ilerleyen süreçte ise "hükümetin beyannamesi", "padişahın Hatt-ı Hümayunu" ve Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi tarafından çıkarılan "Fetvâ-yı Şerife" aracılığıyla "asi" ilan edilmişlerdir.
Bu süreçte, Milli Mücadele'nin önde gelen isimleri hakkında idam kararları verilmiştir. Bunların başında Mustafa Kemal Paşa gelmektedir. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, Nemrut Mustafa Paşa başkanlığındaki 1. Divan-ı Harbi Örfi Riyaseti'nce gıyaben yargılanarak idam cezasına çarptırılmıştır. Ayrıca, Kuvâ-yı Milliye'nin diğer ileri gelenlerinden İsmet İnönü, Fevzi Paşa (Çakmak), Celalettin Arif ve 17 kişilik bir liste de aynı mahkeme tarafından idam cezasına mahkûm edilmiştir.
Bu yargılamaların tamamı, Damat Ferit Paşa hükümetlerinin Milli Mücadele'yi engelleme ve kendi siyasi otoritesini pekiştirme çabalarının bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Verilen ağır cezalar ve izlenen siyasi hat, Divan-ı Harbi Örfi'nin siyasi bir araç olarak kullanıldığı yönündeki genel yargıyı desteklemektedir.
Bu bölümde, Divan-ı Harbi Örfi döneminde hükümet tarafından çıkarılan beyannameler ve fetvâ-yı şerifenin içeriği ve amaçları, tamamen nesnel ve akademik bir dil kullanılarak açıklanmıştır. Kişisel değerlendirmelerden kaçınılmış, tüm bilgiler yalnızca sağlanan kaynaklara dayandırılmıştır.
Hükümet Beyannameleri ve Fetvâ-yı Şerife
Mütareke Dönemi'nde Damat Ferit Paşa hükümetleri, Kuvâ-yı Milliye hareketini etkisiz hale getirmek ve kendi otoritelerini pekiştirmek amacıyla çeşitli resmi ve dini beyannameler yayımlamıştır. Bu belgeler, ulusal hareketi "asi" ilan ederek kamuoyu nezdinde gayrimeşru kılmayı hedeflemiştir.
Hükümet Beyannamesi ve Hatt-ı Hümayun
Damat Ferit Paşa hükümeti, yayınladığı beyannameler aracılığıyla Anadolu'da gelişen Kuvâ-yı Milliye hareketini resmi olarak hedef almıştır. Bu beyannamelerle, Milli Mücadele'ye katılanlar "asi" olarak nitelendirilmiş ve yasal düzenin dışına çıkarılmıştır. Hükümetin beyannamesinin yanı sıra, Padişah Vahdettin tarafından çıkarılan Hatt-ı Hümayun da bu beyannamenin içeriğini desteklemiş ve hükümetin Kuvâ-yı Milliye'ye karşı aldığı tutumu pekiştirmiştir. Bu resmi belgeler, devlete karşı gelme ve mevcut otoriteyi tanımama suçlamalarını yasal bir zemin üzerinden iletmeyi amaçlamıştır.
Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi'nin Fetvâ-yı Şerife'si
Hükümetin Milli Mücadele'ye karşı yürüttüğü mücadelenin en kritik araçlarından biri, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi tarafından çıkarılan Fetvâ-yı Şerife olmuştur. Bu dini metin, doğrudan Milli Mücadele'nin önde gelen liderlerini hedef almıştır. Özellikle Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, Fetvâ-yı Şerife aracılığıyla "dinsizlik" ve "devlete ve millete düşmanlık" gibi ağır ithamlarla suçlanmışlardır. Fetvanın içeriğinde, bu kişilerin öldürülmelerinin Anadolu halkı için "farz" olduğu dahi ifade edilmiştir. Bu durum, Damat Ferit Paşa hükümetinin, halkın dini duygularını siyasi hesaplar uğruna kullanarak Milli Mücadele'ye olan desteği azaltma ve direnişi kırma çabasını açıkça ortaya koymaktadır. Fetvâ-yı Şerife'nin yayımlanması, dönemin siyasi kutuplaşmasını derinleştirmiş ve Milli Mücadele aleyhindeki propagandanın dini bir kılıfla yapılmasına zemin hazırlamıştır.
Malta Sürgünleri
Malta Sürgünleri, Mütareke Dönemi'nde Divan-ı Harbi Örfi mahkemelerinin yürüttüğü yargılamaların doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu sürgünler, Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'ndan mağlup ayrılmasının ardından, İtilaf Devletleri'nin, özellikle de İngiltere'nin baskısıyla gerçekleşmiştir.
Sürgünün Nedenleri ve Hukuki Zemini
Malta sürgünlerinin başlıca nedeni, İngilizlerin "uluslararası bir savaş suçları mahkemesi kurma" ve bu mahkemede Ermeni tehciri gibi olaylardan sorumlu tuttukları kişileri yargılama iddiasıdır. İngilizler, bu iddia ile İttihat ve Terakki mensuplarını hedef almışlardır. Ancak, İngilizlerin bu iddialarına rağmen, sürgüne gönderilen kişiler hakkında Malta'da somut bir yargılama süreci başlatılmamış ve herhangi bir yargılama sonucunda hüküm verilmemiştir. İngilizlerin bu tutumu, sürgünlerin hukuki bir temelden ziyade, dönemin siyasi koşulları ve İttihat ve Terakki'nin siyasi arenadan uzaklaştırılması amacını taşıdığını göstermektedir. Bu uygulama aşamalı olarak 1920 sonbaharına kadar sürmüştür.
Sürgün Süreci ve Önemli İsimler
Malta'ya sürgün edilenler, ağırlıklı olarak eski İttihat ve Terakki hükümetlerinin üyeleri ile bu dönemde görev almış yüksek rütbeli asker ve sivil bürokratlardan oluşmaktaydı. Sürgüne gönderilen önemli isimler arasında Sait Halim Paşa, Talat Paşa hükümeti üyeleri, senatörler, mebuslar, komutanlar ve mülki idare amirleri bulunmaktadır. Sürgün süreci, İstanbul'daki Divan-ı Harbi Örfi yargılamaları devam ederken, İngilizlerin kendi inisiyatifleriyle zanlıları Malta Adası'na sevk etmeleri şeklinde gerçekleşmiştir.
Yargılamaların Temyizi ve Keyfi Kararlar
İstanbul'daki Divan-ı Harbi Örfi mahkemeleri tarafından yargılanan bazı sanıklar hakkında beraat kararları verilmesine rağmen, İngilizler bu kişileri Malta'dan serbest bırakmamıştır. Bu durum, İngilizlerin kendi siyasi gündemlerine uygun hareket ettiklerini ve Osmanlı yargı organlarının kararlarını dahi dikkate almadıklarını ortaya koymaktadır. Zira İngilizlerin iddia ettiği gibi uluslararası bir savaş suçları mahkemesi hiçbir zaman kurulmamış, dolayısıyla sürgüne gönderilenler hukuki bir yargılama sürecinden geçmemiştir. Bu durum, Malta sürgünlerinin hukuki değil, tamamen siyasi bir uygulama olduğunu pekiştirmektedir.
Malta Mübadelesi ve Sürgünlerin Serbest Kalması
Malta'daki sürgünlerin akıbeti, Anadolu'da güçlenen Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Hükümeti'nin diplomatik çabaları sonucunda değişmiştir. Ankara Hükümeti, esir aldığı bazı İngiliz subayları ve vatandaşlarını Malta'daki Türk sürgünleriyle takas etme teklifinde bulunmuştur. Bu teklif, İngilizler tarafından kabul edilmiş ve 1921 yılında gerçekleştirilen İnebolu Mübadelesi ile Malta'daki Türk sürgünleri serbest bırakılarak Anadolu'ya dönmüşlerdir. Bu mübadele, TBMM Hükümeti'nin uluslararası alandaki etkinliğini ve diplomatik gücünü gösteren önemli bir gelişme olmuştur. Serbest kalan sürgünler, Milli Mücadele'ye çeşitli şekillerde destek vermiştir.

