"Fusûsü’l-hikem", 13. yüzyıl İslam düşünürü Muhyiddin İbnü'l-Arabî tarafından kaleme alınmış olup, tasavvuf felsefesinin temel metinleri arasında yer alır. Eser, her biri bir peygamber ismiyle anılan 27 bölümden oluşmakta ve her bölümde ilgili peygamberin temsil ettiği "hikmet" türü işlenmektedir. Bu hikmetler aracılığıyla İbnü'l-Arabî, varlık, ilim, nübüvvet ve vahiy gibi temel metafizik ve epistemolojik meseleleri ele alır.
İşlenen Temalar
Varlığın Birliği (Vahdet-i Vücûd):
Eserin temel felsefi dayanağını oluşturan bu tema, Allah’ın mutlak varlık olduğu ve diğer tüm varlıkların O’nun isim ve sıfatlarının tecellileri olduğu düşüncesine dayanır. İbnü’l-Arabî’ye göre âlemde görünen her şey, hakikatte Allah’ın varlığının yansımalarıdır. Bu anlayış, yaratıcı ile yaratılan arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlar.
İlahi Sıfatlar ve Zıtlıklar:
Allah’ın hem cemâl (güzellik) hem de celâl (azamet) sıfatlarına sahip olması, evrende görülen karşıtlıkların (hayır–şer, nur–zulmet, hayat–ölüm) ilahi düzenin bir parçası olduğunu gösterir. Bu zıtlıklar, varoluşun anlamını ve bütünlüğünü oluşturan unsurlardır.
Bilgi (Marifet) ve Keşif:
İbnü’l-Arabî’ye göre en değerli bilgi, Allah’ı tanıma anlamına gelen marifettir. Bu bilgi, akıl yoluyla değil; kalp, sezgi, ilham ve keşif yoluyla elde edilir. Vahiy, rüya ve içsel sezgi gibi yollarla hakikate ulaşmak mümkündür. Bu bağlamda bilgi, sadece teorik bir olgu değil, aynı zamanda bireyin manevi yolculuğunun bir ürünüdür.
Nübüvvet ve Risalet:
Eserde, her peygamberin taşıdığı mesajın ardında özel bir hikmet olduğu vurgulanır. Nübüvvet, sadece dinî hükümlerin iletimi değil, aynı zamanda varlık, bilgi ve ahlakla ilgili sırların aktarımıdır. Peygamberler bu sırları, yaşadıkları çağın ihtiyaçlarına göre yansıtırlar.
Velâyet ve İnsan-ı Kâmil:
Peygamberlik sona erse de velâyet devam eder. Veli, peygamberden sonra gelen en yüksek manevi makamdır. İnsan-ı kâmil ise hem Allah’ı hem de kâinatı tanıyan, ilahi hakikatleri kendisinde toplayan insandır. Bu kavram, İbnü’l-Arabî’nin insan anlayışının merkezindedir.
İnsan ve Hilafet:
Âdem’in yeryüzünde halife olarak yaratılması, insanın yüce bir varlık olduğunu ve Allah’ın isim ve sıfatlarını en kapsamlı şekilde taşıyan tek varlık olduğunu gösterir. İnsan, bu sorumluluğunun bilincine vardığında, hakikate ulaşma yolunda ilerler.
Kader ve İrade:
Eserde kader, ilahi ilmin bir parçası olarak ele alınır. İnsan, kendi fiillerinden sorumlu olmakla birlikte, bu fiillerin Allah’ın bilgisi ve dilemesi dahilinde gerçekleştiği vurgulanır. Bu denge, tasavvufi düşüncede “kazâ ve kaderin sırları” olarak değerlendirilir.
Aşk ve Muhabbet:
Allah’ın varlığı yaratmasının temelinde aşk vardır. İbnü’l-Arabî’ye göre “gizli bir hazine” olan Allah, bilinmeyi istemiş ve bu istek sonucunda varlık ortaya çıkmıştır. Aşk, hem Allah’ın kuluna hem de kulun Allah’a yönelişinde temel bir ilkedir.
Vahiy, Tevil ve Hikmet:
Eserde Kur’an ayetleri hem zahiri hem de batıni anlamlarıyla yorumlanır. Her ayetin ardında çok katmanlı bir anlam bulunduğu kabul edilir. Tevil (yorumsal açılım), bu derin anlamlara ulaşmanın yoludur. Peygamberlerin hikmetle söylediği her söz, bu çok katmanlı yapının bir parçasıdır.
Ahlaki Kemâl ve Manevi Yükseliş:
Hikmet, sadece bilgi değil; aynı zamanda ahlaki erdemlerle bütünleşmiş bir yaşantıdır. İbnü’l-Arabî’ye göre hakiki hikmet sahibi kişi, adaletli, ölçülü, sabırlı, merhametli ve teslimiyet içinde olmalıdır. Bu erdemler, insanı manen olgunlaştırır.


