İskenderiye Feneri, M.Ö. 3. yüzyılda Mısır'ın İskenderiye kentindeki Pharos Adası üzerine inşa edilmiş olan ve Antik Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri kabul edilen anıtsal bir deniz feneridir. Yapı, deniz fenerlerinin inşasını başlatan örneklerden biri olarak kabul edilmektedir, aynı zamanda tarih boyunca Kayıtbay Kalesi'nin bulunduğu yerde 14. yüzyıla kadar ayakta kalabilen bir mimari eser olmuştur. Pharos Feneri olarak da anılan bu yapı, Nil Nehri'nin batı kolunun Akdeniz'e döküldüğü Mısır deltasının batı kıyılarında bulunan Pharos adlı küçük, dikdörtgen şekilli bir adanın üzerine kurulmuştur.

İskenderiye Feneri Renkli Gravürü (wellcome collection)
Tarihçe ve İnşa Süreci
M.Ö. 332 yılında Büyük İskender'in (III. Alexandros) kurduğu İskenderiye, kısa sürede onun imparatorluğunun ve Mısır'ın başkenti niteliğinde bir merkez haline gelmiştir. Büyük İskender'in vefatının ardından imparatorluk generalleri arasında bölünmüş ve Mısır, Ptolemaios I Soter'e (Batlamyus) düşmüştür.
Deniz feneri inşa etme fikri, gemileri denizdeki resifler nedeniyle uyarmak amacıyla ilk olarak Ptolemaios I Soter tarafından düşünülmüştür. Ancak fenerin büyük inşaatı tamamlanamadan Soter ölmüş ve projenin tamamlanması oğlu Ptolemaios II Philadelphus'a kalmıştır. İnşaat M.Ö. 285 yılında başlamış ve M.Ö. 247 yılında tamamlanmıştır. Rivayetlere göre, beyaz mermerden inşa edilen bu kule, 800 talente (antik ölçü birimi) mal olmuştur; bu miktar yaklaşık 20 tondan fazla değerli madene denk gelmekteydi.【1】
İnşaat süreci hem mimari hem de coğrafi açıdan zorlu koşullar altında yürütülmüştür. Pharos Adası, açık deniz dalgalarına doğrudan maruz kalmaktaydı. Bu nedenle yapının temelleri deniz tabanına kadar kazılarak sağlamlaştırılmış, alt bölümler deniz seviyesinin üzerinde, eğimli taş bloklarla güçlendirilmiştir. Fenerin yapımında kullanılan taşlar, İskenderiye’nin batısındaki ocaklardan çıkarılan beyaz kaymaktaşı, mermer ve Asvan granitiydi. Taş bloklar arasında boşluk kalmaması ve yapının deniz suyuna dayanıklılığının artırılması için erimiş kurşunla birleştirme tekniği uygulanmıştı.
İnşaatın ilk aşamasında, deniz üzerindeki zemini stabilize etmek amacıyla büyük taş kütleleriyle bir set (dalga kıran) oluşturulmuş, ardından kare planlı zemin katın duvarları bu setin üzerine oturtulmuştur. Zemin katın yapımında kullanılan bloklar, yüzeyleri özenle düzeltilmiş ve birbirine geçmeli şekilde yerleştirilmiştir. Bu bölüm, fenerin en geniş ve en ağır kısmı olduğundan, taşıyıcı görevi üstlenmiştir. Ardından sekizgen biçimli orta kat ve silindirik üst kat inşa edilmiştir. Bu aşamalarda hem taş işçiliği hem de bronz döküm ustalığı bir arada kullanılmış, özellikle üst katın kubbesine kadar olan bölümde rampa sisteminin şekillendirilmesi uzun zaman almıştır.
Fenerin aydınlatma mekanizmasının kurulumu, yapının son evresinde gerçekleştirilmiştir. Tepedeki platforma büyük bir bakır kazan yerleştirilmiş, içerisine sürekli yanacak şekilde odun ve yağ karışımı konulmuştur. Işığın daha uzak mesafelerden görülebilmesi için, bu kazanın arkasına parabolik bronz aynalar yerleştirilmiştir. Bu sayede güneş ışığı gündüzleri yansıtılmış, geceleri ise ateşin parıltısı denize yönlendirilmiştir.
İnşa sürecinin ardından fenerin düzenli bakımı ve onarımı, ardışık dönemlerde Mısır yöneticileri tarafından sürdürülmüştür. Özellikle Roma İmparatorluğu döneminde yapının tepesindeki aydınlatma sistemi yenilenmiş, bronz aynalar onarılmıştır. İslam fetihlerinden sonra fenerin işlevi bir süre daha korunmuş, hatta İbn Tolun döneminde (9. yüzyıl) üst kısmına ahşap bir kubbe ve küçük bir mescit eklenmiştir. Bu dönemde fener, aynı zamanda müezzin kulesi olarak da kullanılmıştır. Ancak 10. yüzyıldan itibaren artan depremler yapının dayanıklılığını zayıflatmış, 14. yüzyıl ortalarına gelindiğinde fenerin büyük bölümü yıkılmıştır.
Fener, M.S. 796 yılından itibaren birçok depremden etkilenmiştir. 796, 956, 1303, 1334, 1341, 1348 ve 1375 yıllarında meydana gelen sarsıntılar sonucunda yapı ağır hasar görmüştür. 956 depreminde üst kısmının yaklaşık 25 metresi çökmüş, 1303 depremi ise fenerin büyük bir bölümünü tahrip etmiştir. Son olarak 1375’te meydana gelen şiddetli depremde fener tamamen yıkılmıştır.
İbn Battûta, 1326 ve 1349 yıllarında İskenderiye’ye yaptığı seyahatlerde feneri iki farklı durumda görmüştür. İlk ziyaretinde ayakta olan yapıyı ikinci ziyaretinde harap halde bulduğunu, kapısına dahi yaklaşamadığını ifade etmiştir.【2】

İskenderiye Feneri'nin Gravür Tasviri (Lacma)
Mimari Özellikleri ve Yapısı
İskenderiye Feneri, yaklaşık 120 ila 146 metre yüksekliğiyle Antik Çağ’ın en yüksek yapılarından biri olarak kabul edilmektedir. Fenerin mimarı Knidoslu Sostratos olarak bilinir. Sostratos, dönemin mühendislik bilgi birikimini kullanarak hem estetik hem de işlevsel bir yapı planlamıştır. Ancak antik dönemde gelenek gereği böylesine anıtsal yapıların adanması genellikle hükümdar adına yapılırdı. Buna rağmen Sostratos’un, yapının giriş kapısına kendi adını gizlice yazdırdığı bilinmektedir:
“Dexiphanes’in oğlu Knidoslu Sostratos’tan, denizcilerin selameti için iki sadık tanrıya.” 【3】
Yapı, Pharos Adası’nın doğu ucunda, limana hâkim bir noktada yer almakta ve deniz trafiğine rehberlik etmesi amacıyla inşa edilmiştir. Temelinde kare planlı, çok katlı ve yükselen bir kule sistemi bulunur. Bu sistem, yukarı doğru daralan üç ana bölümden (katman) oluşmaktadır.
Bölümler
Birinci Kat (Zemin Kat – Kare Planlı Kütle)
Yaklaşık 30x30 metre taban ölçülerinde, 60 metre yüksekliğindedir. Bu katın içinde yaklaşık 300 oda bulunmaktadır. Odalar, işçilerin konaklaması, yakıt (odun ve yağ) depolanması ve mekanik sistemlerin çalıştırılması için kullanılmıştır. Odalardaki çökme riskini azaltmak amacıyla havalandırma açıklıkları ve pencerelerle donatılmıştır.
Katın üst kısmında, Triton’u (Poseidon’un oğlu) simgeleyen dört büyük bronz heykel bulunmaktaydı. Bu figürler Roma sikkelerinde de tasvir edilmiştir. Zemin katın içinde şehirden gelen bir su boru hattı aracılığıyla beslenen büyük bir su deposu yer almaktadır.
İkinci Kat (Sekizgen Orta Kısım)
Yaklaşık 30 metre yüksekliğindedir. Sekizgen planı sayesinde yapının üst katlarındaki yük dengeli biçimde taşınmıştır. Bu bölüm, rüzgâr basıncına karşı aerodinamik bir dayanım sağlamıştır. Cepheleri pilasterler, nişler ve küçük sütunlarla bezenmiştir.
Üçüncü Kat (Silindirik Kule ve Kubbe)
Yaklaşık 15 metre yüksekliğindedir. Üzerinde 8 metre yüksekliğinde bir kubbe ve onun üstünde yer alan bronz Poseidon heykeli fenerin en üst noktasını oluşturmuştur.【4】 Bu bölümde fenere ait ışık kaynağı bulunuyordu. Ateş, gündüzleri duman; geceleri ise parlak alev olarak kilometrelerce uzaktan görülebilmektedir. Aynı zamanda bu alanda, odun ve yağın taşınmasını kolaylaştıran mekanik bir vinç sistemi bulunduğu tahmin edilmektedir.
Ulaşım Sistemi ve İç Mekan Organizasyonu
İskenderiye Feneri, iç kısmında merdiven yerine rampa sistemi kullanılarak tasarlanmıştır. Bu rampa, insan ve hayvanların (özellikle yük taşıyan katır ve eşeklerin) fenerin tepesine kadar çıkmasını sağlamaktaydı. Rampa boyunca sarmal şekilde yükselen iç duvar fenerin taşıyıcı iskeletini oluşturmuştur. Ayrıca yapının her katına çıkışı sağlayan sarmal merdivenler de mevcuttu.
İkonografik ve Mimari Etkiler
- Bizans döneminde çan kuleleri ve seyir kulelerinin biçimsel gelişiminde örnek alınmıştır.
- İslam mimarisinde minare formunun erken ilham kaynaklarından biri olarak kabul edilmektedir. Özellikle Kuzey Afrika’daki Giralda (Sevilla), Hasan (Rabat) ve Kütübiyye (Marakeş) minarelerinde fenerin üç katlı kompozisyonu tekrarlanmıştır.【5】
Tarih Boyunca Önemi ve Akıbeti
İskenderiye Feneri, Roma İmparatorluğu'nun doğu eyaletlerinin Hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra bile uzun süre ayakta kalmıştır. M.S. 640'lı yıllarda bölgeye gelen Arapların zamanında dahi Pharos'un ışığının Hellen gemilerine yol göstermeye devam ettiği bilinmektedir. Fener, zamanla bir minare işlevi de görmüş; 875 yılında Ahmed bin Tolun'un müezzinlik yapmak için ahşap kubbeye tırmandığı kaydedilmiştir.【6】
Yapının temelleri zamanla zayıflamış ve 28 Aralık 955 veya 956 tarihindeki bir deprem, fenerin yaklaşık 25 metrelik üst kısmının çökmesine neden olmuştur. Şehrin 969 yılından itibaren Kahire'nin inşası nedeniyle ihmal edilmeye başlanmasına rağmen, 956 yılındaki depremin ardından ayakta kalan yaklaşık 60 ila 70 metrelik alt kısmı 1182 yılında yeniden işlevlendirilmiş ve bu yapısal bölüme kubbeli bir cami inşa edilmiştir. 1375 yılındaki bir başka büyük deprem yapının yıkılmasına yol açmıştır.
12. yüzyılda (1165-1173) bölgeyi ziyaret eden Tudelalı Benjamin, fenerin o dönemde gemiciler için bir sınır işareti olduğunu, gündüz yüz mil öteden görülebildiğini ve geceleri kulede yakılan fenere doğru gemilerin ilerlediğini kaydetmiştir. 1498 yılında Ümit Burnu'nun keşfedilmesi ve gemilerin bu yeni rotayı kullanmaya başlaması, İskenderiye'nin önemini azaltmıştır. Sonunda, Pharos'un kalıntıları zamanla kaybolmuş ya da başka yapıların inşasında kullanılmak üzere taşınmıştır.
Nümismatikteki Yeri
İskenderiye Feneri, günümüze ulaşan Roma sikkeleri aracılığıyla da görülebilen nadir antik yapılardan biridir. Fener tasviri, İmparator Domitianus (M.S. 81-96) döneminden başlayarak İmparator Commodus (M.S. 180-192) dönemine kadar basılan sikkeler üzerinde üç farklı tipte görülmektedir. Bu tasvirin sikkelere aktarılması, yapının inşa edilişinden yaklaşık 300 yıl ve Roma egemenliğine girişinden yaklaşık 100 yıl sonra gerçekleşmiştir.
Sikkelerin arka yüzünde yer alan bu tasvirler üç ana tiptedir: birincisi, fenerin kendisiyle birlikte üzerinde yer alan Isis Pharia veya Zeus Soter ve triton heykellerini gösterirken; ikincisi, sikke yüzünün yarısını kaplayan ve yelken tutan Isis Pharia figürünü tasvir eder; üçüncü tipte ise Isis yerine bir gemi tasviri görülmeye başlanmıştır. Commodus sonrasında fenerin sikkeler üzerinde tasvir edilmesine son verilmiştir. 【7】
- Birinci Tip Tasvir: Bu tipte, fenerin mimari yapısı bütüncül haliyle tasvir edilir ve bu yönüyle önemli görsel kaynaklardan biri olarak kabul edilir. Sikkeler, fenerin kendisini ve onun üzerinde yer alan önemli figürleri gösterir. Bu figürler, deniz tanrısı Poseidon'un oğlu ve denizin habercisi olan triton veya İskenderiye'nin koruyucu tanrıçası sayılan Isis Pharia ya da kurtarıcı Zeus (Zeus Soter) heykelleridir.
- İkinci Tip Tasvir: Bu tasvir tipinde, fenerin mimari yapısı kısmen gösterilir ve sikke yüzeyinin büyük bir kısmını kaplayan bir figür öne çıkar. Bu figür, genellikle yelken tutan veya bir geminin üzerinde tasvir edilen Isis Pharia'dır.
- Üçüncü Tip Tasvir: Üçüncü tasvir tipi, ikinci tiple benzer bir kompozisyona sahip olmakla birlikte, Isis Pharia figürünün yerini doğrudan bir gemi tasviri alır.


