Jane Austen, 18. yüzyıl sonları ile 19. yüzyıl başlarında yaşamış, İngiliz edebiyatının önde gelen romancılarından biridir. Özellikle İngiltere’nin taşra yaşamını, toplumsal sınıf yapısını ve kadınların sosyal konumunu edebi bir bakışla işleyen Austen, modern romanın gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Hayatı boyunca yayımladığı eserler, dönemin değer yargılarını ve insan ilişkilerini gerçekçi, incelikli ve eleştirel bir dille yansıtmıştır. Ölümünden sonra edebi değeri giderek artmış, eserleri dünya çapında klasik olarak kabul edilmiştir.
Doğumu, Ailesi ve Eğitimi
Jane Austen, 16 Aralık 1775 tarihinde İngiltere’nin Hampshire bölgesinde, Steventon köyünde doğmuştur. Babası George Austen, Oxford mezunu bir Anglikan rahibidir. Annesi Cassandra Leigh ise aristokrat Leigh ailesine mensuptur. Austen, sekiz çocuklu bir ailenin yedinci çocuğudur. Altı erkek kardeşi ve kendisinden iki yaş büyük bir kız kardeşi, Cassandra vardır. Austen kardeşler arasında sıkı bir bağ olan Cassandra, Jane’in en yakın arkadaşı ve yaşam boyu sırdaşı olmuştur.
Austen ailesi kültürlü, okuma ve yazmaya değer veren bir çevreye sahipti. Edebiyat, aile içinde yüksek bir itibara sahipti ve aile bireyleri arasında kitaplar yüksek sesle okunur, kısa tiyatro oyunları sergilenirdi. Jane Austen ve kız kardeşi kısa süreliğine farklı yatılı okullara gönderilmiş; bu süreçte ciddi bir şekilde hastalanmışlardır. Tifüs nedeniyle yaşadıkları sağlık sorunlarının ardından ailelerine geri dönmüşlerdir. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle resmi eğitimleri uzun sürmemiş; ancak evde, özellikle babalarının zengin kütüphanesi aracılığıyla eğitime devam etmişlerdir.
Yazarlık Kariyerinin Başlangıcı
Jane Austen, yazmaya genç yaşta başlamıştır. On iki yaşına geldiğinde kısa hikâyeler, skeçler ve parodiler kaleme alıyordu. Gençlik dönemine ait yazılarını Volume the First, Volume the Second ve Volume the Third başlıkları altında toplamıştır. Bu erken dönem yazılar, dönemin popüler edebiyat türlerine ironik bir yaklaşım sergilemektedir.
1790’ların ortasında Austen, ilk ciddi romanlarını yazmaya başladı. Elinor and Marianne adlı eseri, daha sonra Sense and Sensibility adıyla yayımlanmıştır. Ardından gelen First Impressions, daha sonradan Pride and Prejudice adını almıştır. Bu romanlar, Austen’in yazarlık hayatında dönüm noktası olmuş; özellikle sosyal sınıflar arası ilişkiler, kadınların evlilik yoluyla güvence arayışları ve bireysel ahlak konularını işlemiştir. İlk eserleri "By a Lady" ve "By the author of Sense and Sensibility" gibi anonim ifadelerle yayımlanmıştır. Jane Austen’in adı, ancak ölümünden sonra yapılan biyografik bir not ile kamuoyuna açıklanmıştır.
Eserleri
Jane Austen’in altı büyük romanı şunlardır:
- Sense and Sensibility (1811)
- Pride and Prejudice (1813)
- Mansfield Park (1814)
- Emma (1815)
- Northanger Abbey (ölümünden sonra, 1817)
- Persuasion (ölümünden sonra, 1817)
Bu eserlerin ortak özellikleri arasında taşra aristokrasisine odaklanmaları, kadın karakterlerin psikolojik derinliklerinin işlenmesi ve dönemin evlilik kurumuna dair eleştirel bir yaklaşım yer alır. Austen, özellikle kadınların yaşadığı sosyal baskılar, ekonomik bağımsızlıktan yoksunluk ve evlilik konusundaki zorunlulukları gerçekçi bir bakış açısıyla ele almıştır.
Romanlarında savaş, kölelik ve siyaset gibi büyük tarihsel olaylara doğrudan yer vermez; ancak bunların etkileri, karakterlerin yaşamına dolaylı olarak yansır. Örneğin Mansfield Park’ta kölelik meselesine dair kısa ama dikkat çekici bir bölüm yer almaktadır. Austen’in anlatımı yalın, mizahi ve gözlem yüklüdür; karakter gelişimleri ve diyaloglar onun anlatı gücünün temelini oluşturur.
Özel Yaşamı
Jane Austen hayatı boyunca hiç evlenmemiştir. 1802 yılında Harris Bigg-Wither adlı bir talipten aldığı evlenme teklifini ertesi sabah geri çevirmiştir. Austen, duygusal yakınlık hissetmediği biriyle evlenmenin doğru olmayacağı görüşündeydi. Yaşamı boyunca aşk ve evlilik konularında birkaç önemli ilişki yaşamışsa da bunlar evlilikle sonuçlanmamıştır.
Ailesinin gelir düzeyi mütevaziydi. Babasının 1805 yılındaki ölümünün ardından Austen, annesi ve kız kardeşiyle birlikte ekonomik zorluklar yaşamış; çeşitli akrabalarının evlerinde kalmak zorunda kalmıştır. 1809 yılında, erkek kardeşi Edward’ın Chawton’daki evine taşındıktan sonra yazarın en üretken dönemi başlamıştır. Burada Emma, Mansfield Park ve Persuasion gibi önemli eserlerini tamamlamıştır.
Sağlığı ve Ölümü
1816 yılında Austen, henüz 40 yaşına gelmeden ciddi sağlık problemleri yaşamaya başlamıştır. Hastalığının kesin teşhisi konulamamıştır. En yaygın görüş Addison hastalığı olduğu yönündedir; ancak tüberküloz ve arsenik zehirlenmesi gibi başka olasılıklar da tartışılmaktadır. Austen, tedavi için Winchester’a taşınmış; burada kız kardeşi Cassandra’nın yanında 18 Temmuz 1817 tarihinde 41 yaşında vefat etmiştir. Winchester Katedrali’ne gömülmüştür. Ölümünden üç gün önce yazdığı kısa bir şiir, bilinen son edebi çalışmasıdır.
Edebi Mirası
Jane Austen’in eserleri, onun yaşamı boyunca sınırlı bir okur kitlesine ulaşabilmiştir. Eserlerinin geniş kitlelerce tanınması ve yazarın edebi değerinin anlaşılması, 19. yüzyılın sonlarında, özellikle Viktorya döneminde artmıştır. 1869 yılında yayınlanan A Memoir of Jane Austen adlı biyografi, onu sessiz, evcimen ve mutlu bir kadın olarak tasvir etmiş, ancak bu betimleme Austen’in edebi keskinliğini ve zekâsını geri planda bırakmıştır. Günümüz araştırmaları, Austen’in yazılarına ve mektuplarına dayanarak onun güçlü bir iradeye, keskin bir mizah anlayışına ve toplumsal eleştiri yetisine sahip bir yazar olduğunu ortaya koymaktadır.
Yazarın kitapları 40'tan fazla dile çevrilmiş; çok sayıda sinema ve televizyon uyarlamasına konu olmuştur. Pride and Prejudice, en çok uyarlanan eserleri arasında yer alır. Austen’in karakterleri, aşk, yanlış anlama, sınıf ayrımı ve kişisel gelişim gibi evrensel temalarla işlendiğinden, eserleri farklı dönem ve kültürlere kolayca uyarlanabilmiştir. Clueless, Bridget Jones's Diary ve Bride and Prejudice gibi çağdaş yapımlar, onun eserlerinden esinlenerek ortaya çıkmıştır.



