John McCarthy, modern yapay zekâ disiplininin kurucularından biri olarak kabul edilen Amerikalı bilgisayar bilimcisi ve matematikçidir. 4 Eylül 1927 tarihinde Boston, Massachusetts'te dünyaya gelen McCarthy, 24 Ekim 2011'de Kaliforniya, Stanford'da hayatını kaybetmiştir. Yapay zekâ (artificial intelligence) terimini literatüre kazandırmış, Lisp programlama dilini geliştirmiş ve sembolik yapay zekâ yaklaşımlarına öncülük etmiştir. McCarthy’nin çalışmaları, bilgisayar bilimlerinde kuramsal ve uygulamalı ilerlemeleri mümkün kılmış, aynı zamanda bilgisayarların düşünsel süreçleri modelleyebileceği fikrini akademik bir temel üzerine yerleştirmiştir.
Eğitim ve Akademik Kariyer
John McCarthy, bilimsel yeteneğini çok genç yaşlarda göstermiştir. Lise yıllarında kendi kendine üniversite seviyesinde matematik çalışmış, 1944 yılında Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’ne (Caltech) girmiştir. 1948’de matematik alanında lisans derecesini aldıktan sonra Princeton Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora çalışmalarına başlamıştır. 1951’de “Projection Operators and Partial Differential Equations” başlıklı teziyle matematik doktorasını tamamlamıştır.
McCarthy, akademik kariyerine Princeton Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak başlamış, ardından MIT, Dartmouth College, Stanford Üniversitesi ve Stanford Research Institute (SRI) gibi önde gelen kurumlarda görev almıştır. En kalıcı etkilerinden biri, 1962’den itibaren Stanford Üniversitesi’nde sürdürdüğü öğretim üyeliği sırasında olmuştur. Burada Stanford Yapay Zekâ Laboratuvarı’nı (SAIL) kurarak birçok öncü araştırmanın önünü açmıştır.
Yapay Zekâ ve Sembolik Mantık Çalışmaları
1956 yılında, McCarthy’nin önerisiyle Dartmouth College’da gerçekleştirilen ve yapay zekâ alanının doğuşu olarak kabul edilen “Dartmouth Konferansı”, alanda dönüm noktası olmuştur. Marvin Minsky, Claude Shannon ve Nathaniel Rochester ile birlikte organize edilen bu konferansta, makinelerin öğrenme, soyutlama ve problem çözme becerileri üzerine çalışmaların temelleri atılmıştır. Konferansın çağrısında yer alan “Her yönüyle öğrenmenin veya zekânın bir makine tarafından tanımlanabileceği” görüşü, McCarthy’nin bilimsel vizyonunu yansıtır.
McCarthy, yapay zekâyı yalnızca sezgisel sistemlerle değil, matematiksel ve mantıksal temellerle açıklamaya çalışmıştır. Bu yaklaşım, daha sonra “sembolik yapay zekâ” (symbolic AI) olarak adlandırılacak paradigmaya öncülük etmiştir. Ona göre, insan benzeri zekânın modellenebilmesi için mantıksal çıkarım kuralları, sembol işleme ve bilgi temsili gibi formel sistemler geliştirilmeliydi. Bu nedenle, özellikle otomatik teorem ispatı, bilgi temsili dilleri ve yapay zekâda mantık kullanımı gibi alanlarda öncü katkılar sunmuştur.
LISP ve Programlama Dilleri Alanındaki Katkıları
McCarthy, 1958 yılında Lisp (List Processing) programlama dilini geliştirmiştir. Lisp, fonksiyonel programlama paradigmalarının ilk örneklerinden biri olup özellikle yapay zekâ araştırmaları için uygun veri yapıları (ağaçlar, listeler) ve işlem mantığı sunmuştur. Bugün hâlâ modern programlama dillerinin çoğunda izleri bulunan bu dil, Prolog ve Scheme gibi yapay zekâ odaklı dillerin de gelişmesine zemin hazırlamıştır.
Lisp’in geliştirilmesi yalnızca teknik bir başarı değil, aynı zamanda McCarthy'nin “bilgisayarlar düşünemez” argümanlarına karşı ortaya koyduğu işlevsel bir karşılıktır. Ona göre, düşünme eylemi yalnızca biyolojik organizmalara özgü bir süreç değildir; yeterince güçlü ve soyutlama yeteneği olan makineler de benzer zihinsel işlevleri gerçekleştirebilir.
Zaman Paylaşımlı Bilgisayarlar ve Ortak Erişim
McCarthy, bilgisayar kullanımını demokratikleştiren bir diğer kavramın, yani zaman paylaşımlı (time-sharing) bilgisayar sistemlerinin de savunucusudur. 1960’ların başında MIT’deki çalışmaları sırasında bilgisayarların birden fazla kullanıcı tarafından aynı anda kullanılabilmesine olanak tanıyan bu sistemleri savunmuş ve geliştirmiştir. Bu yaklaşım, hem eğitim hem de araştırma dünyasında bilgisayar kullanımının yaygınlaşmasını hızlandırmıştır.
Zaman paylaşımı konsepti, daha sonra modern işletim sistemlerinin temel yapıtaşlarından biri hâline gelmiştir. Bu vizyoner yaklaşım, günümüzdeki bulut bilişim sistemlerinin de öncülü olarak değerlendirilebilir.
Felsefi Yaklaşımları ve Etik Görüşleri
McCarthy, yapay zekânın yalnızca teknik değil aynı zamanda felsefi bir mesele olduğunun da farkındaydı. “Makineler düşünebilir mi?” sorusuna, Alan Turing’in davranışsal yaklaşımına kıyasla daha sistematik ve ontolojik temelli bir bakış geliştirmiştir. Ona göre, zekâ; niyet, amaç, bilinç ya da duygudan ziyade problem çözme kapasitesine indirgenebilir.
Ayrıca, yapay zekâ sistemlerinin etik sorumlulukları üstlenip üstlenemeyeceği gibi konularda da görüş bildirmiştir. McCarthy, zekânın etik davranışa gerekçe oluşturabileceğini, fakat bunun uygun programlama ve bilgi sistemleriyle sağlanabileceğini öne sürmüştür.
Ödüller ve Onurlandırmalar
McCarthy’nin çalışmaları çok sayıda ödül ve onurla taçlandırılmıştır. 1971 yılında Turing Ödülü’nü kazanmış, 1985’te National Medal of Science’a layık görülmüş, American Academy of Arts and Sciences ve National Academy of Engineering gibi saygın kuruluşlara seçilmiştir. Ayrıca birçok üniversite tarafından fahri doktora unvanı verilmiştir.
Mirası ve Bilimsel Etkisi
John McCarthy’nin ardında bıraktığı en önemli miras, yapay zekânın hem bilimsel hem de sosyal alanlarda meşru ve bağımsız bir araştırma disiplini hâline gelmesine yaptığı katkıdır. Çalışmaları yalnızca yapay zekâ değil, aynı zamanda bilgisayar bilimi, matematiksel mantık ve yazılım mühendisliği gibi disiplinlerde de temel referans kabul edilmektedir.
Kendisinin ısrarla vurguladığı gibi, yapay zekâ bir “gelecek projesi” değil, sürekli gelişmekte olan bir bilimsel gerçekliktir. Bu bağlamda McCarthy’nin düşünceleri, günümüzün makine öğrenimi, doğal dil işleme, robotik ve akıllı sistemleri üzerinde hâlâ etkisini sürdürmektedir.