Monetarizm, iktisat biliminin para teorisiyle ilgili en etkili yaklaşımlarından biri olup, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında makroekonomik düşünce ve politika tasarımında belirleyici bir rol oynamıştır. Temelinde, para arzının ekonomik faaliyet ve fiyat seviyeleri üzerindeki belirleyici etkisini vurgulayan Monetarizm, özellikle Amerikalı iktisatçı Milton Friedman’ın çalışmalarıyla sistematik bir doktrin haline gelmiştir.
Monetarizmin Kavramsal Temelleri
Monetarizm, esas olarak para arzı ile fiyatlar genel seviyesi arasındaki ilişkileri ele alan bir iktisat teorisidir. Teorik temeli, Klasik Miktar Teorisi'ne (MV = PT) dayanır. Bu teoride:
- M: Para arzı,
- V: Paranın dolaşım hızı,
- P: Fiyatlar genel seviyesi,
- T: Toplam işlem hacmini ifade eder.
Monetaristler, özellikle fiyat istikrarı ve ekonomik büyüme konularında para arzının rolünü vurgular. Para arzındaki artışların, belirli bir gecikmeyle üretim ve fiyatlar üzerinde etkili olduğunu savunurlar. Friedman bu konuda, para arzındaki değişimlerin kısa vadede üretimi, uzun vadede ise fiyatlar genel seviyesini etkilediğini belirtir.
Monetarizmin Tarihsel Gelişimi
Klasik Miktar Teorisi ve İlk Monetaristler
Monetarizmin kökleri, David Hume, John Locke ve J.S. Mill gibi düşünürlerin para miktarının fiyatlar üzerindeki etkisine dair analizlerine kadar uzanır. Ancak bilimsel düzeyde formülasyonu, Irving Fisher tarafından 20. yüzyıl başlarında yapılmıştır. Fisher'in katkısıyla, miktar teorisi artık ampirik olarak test edilebilir hale gelmiştir.
İlk Monetarizm
Irving Fisher’in öncüsü olduğu bu dönemde Monetarizm, para arzındaki artışların doğrudan fiyatlar üzerinde etkili olduğunu varsaymaktaydı. Ancak Fisher’in bu teorisi, özellikle işsizlik ve üretim dalgalanmaları gibi konularda yetersiz kalmış ve Keynes’in eleştirilerine maruz kalmıştır. Keynes, 1923’te yazdığı Tract on Monetary Reform adlı eserinde bu görüşü şu şekilde eleştirir: “Uzun vadede hepimiz ölmüş olacağız.”
Modern Monetarizm: Friedman ve Chicago Okulu
Monetarizmin sistematik hale gelmesi, Milton Friedman’ın 1956’da yayımladığı “The Quantity Theory of Money – A Restatement” başlıklı çalışmasıyla mümkün olmuştur. Bu döneme “Klasik Monetarizm” veya “Modern Miktar Teorisi” de denir.
Friedman, para arzı ile nominal gelir arasında kuvvetli, ancak gecikmeli bir ilişki olduğunu savunmuş ve şu temel ilkeleri dile getirmiştir:
- Para arzındaki büyüme oranı ile nominal gelir arasında pozitif bir ilişki vardır.
- Para arzındaki değişimin etkileri zamanla ortaya çıkar; bu süre yaklaşık 6–18 ay aralığındadır.
- Kısa vadede para arzı üretimi, uzun vadede fiyatları etkiler.
- Para arzındaki değişimlerin etkisi kesin değildir, değişkenlik gösterir.
Friedman’ın en önemli katkılarından biri, para politikalarının aktif kullanımını öneren Keynesyen yaklaşıma karşı çıkarak, sabit oranlı para arzı artışı ilkesini savunmasıdır. Bu anlayışa göre merkez bankası, her yıl ekonominin büyüme hızı kadar para basmalı ve müdahaleci olmamalıdır.
Monetarizmin Uygulamaya Etkisi ve 1970’ler
1970’li yıllarda dünya genelinde artan enflasyon ve stagflasyon sorunları, Keynesyen politikaların sorgulanmasına neden olmuş; bunun yerine monetarist politika önerileri gündeme gelmiştir. ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Paul Volcker’ın 1979’da para arzına odaklanan bir politikaya geçmesi, monetarist yaklaşımın uygulamadaki zaferi olarak görülmüştür.
Ancak bu zafer kısa süreli olmuştur. 1980’li yıllarda paranın dolaşım hızındaki dalgalanmalar ve merkez bankalarının M1, M2 gibi para tanımları üzerinde kontrol güçlükleri, monetarizmin pratikte uygulanmasını zorlaştırmıştır. Bu nedenle birçok merkez bankası, para miktarı hedeflemesi yerine faiz oranı hedeflemesine yönelmiştir.
Monetarizme Eleştiriler
Hyman Minsky’nin Eleştirileri
Minsky, Friedman ve Schwartz’ın analizlerini, kredi piyasalarının ve finansal sektörün dışlanması nedeniyle eleştirir. Minsky’e göre, makroekonomik dalgalanmaları yalnızca para arzı ile açıklamak yetersizdir; finansal kurumlar, borçlanma dinamikleri ve spekülatif davranışlar da bu dalgalanmaların ana unsurlarıdır.
Empirik Uyuşmazlıklar
Para arzı, fiyatlar ve gelir arasındaki birebir ilişki 1965 sonrası dönemde zayıflamıştır. ABD, Çin, Japonya ve İsviçre örneklerinde görüldüğü üzere, yüksek para arzı artışları her zaman enflasyona yol açmamıştır. Özellikle Çin'de yüksek yatırım oranları fiyatlar üzerindeki baskıyı azaltmış, İsviçre ve Japonya gibi açık ekonomilerde ise dış varlık birikimi enflasyonu dengelemiştir.
Monetarizmin Güncel Durumu ve Mirası
DeLong’a Göre Monetarizmin Dönüşümü
J. Bradford DeLong, Monetarizmi dört alt türde sınıflandırır:
- First Monetarism: Irving Fisher’in öncülüğündeki klasik yaklaşım,
- Old Chicago Monetarism: Viner, Simons gibi isimlerin kriz döneminde genişlemeci para politikası savunuları,
- Classic Monetarism: Friedman ve takipçilerinin sistematik analizleri,
- Political Monetarism: 1970’lerde para büyümesine takıntılı, pratikte başarısız olan versiyon.
DeLong’a göre, Friedman’ın birçok görüşü bugünkü Yeni Keynesyen düşünceyle iç içe geçmiş durumdadır. Örneğin, uzun dönem işsizlik oranının doğal olduğu fikri, para politikasının etkinliği ve politika kuralları fikri bugün hâlâ geçerliliğini korumaktadır.
IMF Görüşü
IMF’ye göre Monetarizm, politika yapıcıların enflasyonla mücadelede uzun vadede para arzının önemini vurgulamalarına yardımcı olmuştur. Ancak uygulamadaki zorluklar nedeniyle artık saf haliyle uygulanmamakta; yine de, birçok merkez bankası fiyat istikrarı hedefi etrafında para politikasını şekillendirmektedir.
Monetarizm, 20. yüzyılın en etkili iktisadi yaklaşımlarından biri olmuş, özellikle Milton Friedman ile kurumsallaşmış ve politika uygulamalarında önemli etkiler yaratmıştır. Her ne kadar uygulamada bazı eksiklikler ve sorunlar barındırsa da, Monetarizmin teorik katkıları çağdaş iktisat literatürünün bir parçası haline gelmiştir.
Para arzı ile fiyatlar genel seviyesi arasındaki ilişki daha esnek ve çok boyutlu bir çerçevede ele alınmakta; Monetarizmin katı varsayımlarından uzaklaşılmakla birlikte, temel ilkeleri birçok makroekonomik yaklaşımda varlığını sürdürmektedir.