The Wind Rises, Rüzgar Yükseliyor (Japonca: Kaze Tachinu), bireysel hayallerin, teknik idealizmin ve tarihsel trajedinin kesişiminde yer alan bir anlatıdır. Uçak mühendisi Jiro Horikoshi’nin yaşamından ve modern Japonya tarihinin kritik anlarından esinle şekillenen film, yalnızca biyografik bir hikâye sunmakla kalmaz; estetik üretimin sınırları, etik sorumluluk, aşk, ölüm ve zaman kavramlarına dair çok katmanlı bir sorgulama alanı oluşturur. Gerçeklik ile düşsel olanı bir araya getiren anlatı yapısı, filmi hem biçimsel hem de içeriksel düzeyde yönetmenin sinemasında belirgin bir örnek haline getirir.

The Wind Rises (IMDb)
Konu ve Anlatı Yapısı
Film, genç Jiro Horikoshi’nin uçma arzusuyla başlayan içsel yolculuğunu merkeze alır. Pilot olamayacak kadar miyop olan Jiro, havacılığa olan ilgisini mühendislik yoluyla sürdürür. Rüyalarında karşılaştığı İtalyan uçak tasarımcısı Caproni ile kurduğu metaforik diyaloglar, hem esin kaynağı hem de vicdani bir rehber işlevi görür. Anlatı, 1920’lerden 1940’lara uzanırken Japonya’nın modernleşme sürecini; depremler, ekonomik krizler ve savaş hazırlıkları çerçevesinde ele alır. Jiro’nun Mitsubishi firmasında yürüttüğü uçak tasarımı çalışmaları, zamanla askerî amaçlara yönlendirilir. Filmde Jiro’nun teknik güzellik arayışı ile bu arayışın militarist kullanıma evrilmesi arasındaki çelişki, yapısal bir gerilim olarak sunulur. Jiro’nun Nahoko Satomi ile olan ilişkisi ise bu teknik ve tarihsel eksene karşıt bir duygusal boyut kazandırır. Nahoko’nun verem hastalığı, aşkın kırılganlığına ve yaşamın geçiciliğine işaret eder. Filmin sonunda Jiro, teknik başarı elde etmiş olsa da, insani ve etik düzlemde önemli bir kayıp yaşar. Caproni ile gerçekleştirdiği son rüya sahnesi, bu çelişkinin içsel bir hesaplaşmaya dönüştüğünü gösterir.
Karakterler
Jiro Horikoshi
Merkezdeki karakter olarak Jiro, teknik idealizmi ve estetik arzuyu bir araya getiren bir mühendis figürüdür. Tasarladığı araçların zamanla yıkım amaçlı kullanılması, onu güzellik ile yıkım, hayal ile sorumluluk arasında kalan bir kişilik haline getirir.

Jiro Horikoshi çizim yaparken (The Wind Rises)
Nahoko Satomi
Nahoko, Jiro’nun yaşamına dahil olan kırılgan ve şiirsel bir figür olarak sunulur. Verem hastalığına rağmen Jiro ile evlenmesi ve onunla birlikte olmayı tercih etmesi, bireysel kararlılığını ve özverisini gösterir. Karakteri, yaşam ve ölüm arasındaki estetik sınırın ifadesi olarak yapılandırılmıştır.

Nahoko Satomi (The Wind Rises)
Caproni
Rüya sahnelerinde yer alan Caproni, yaratıcı hayal gücünü temsil etmenin yanı sıra, etik sorumluluğu hatırlatan bir figür olarak işlev görür. “Uçaklar güzel rüyalardır, ama rüyalar delilik de taşır” ifadesi, film boyunca Jiro’nun içsel çatışmasının temelini oluşturur.

Giovanni Battista Caproni (1886–1957) (The Wind Rises)
Temalar
Mühendislik
Filmde havacılık mühendisliği, yalnızca anlatının arka planını oluşturan bir unsur değil; anlatının temel yapı taşlarından biri olarak kurgulanır. Uçağın montaj sahnelerinde iç iskeletin ayrıntılı biçimde gösterilmesi, teknolojik sürece duyulan dikkat ve saygıyı yansıtır. Vida bağlantıları, gerilim dağılımları ve yapısal birleşimler gibi teknik detaylar, animasyon diliyle aktarılırken mühendislik doğruluğu gözetilir. Uçuş sahnelerinde ise aerodinamik etkiler, iniş takımı konumu ve gövde-hava etkileşimi gibi unsurlar, teknik bilgi ile estetik tasarım arasında bir bağ kurularak işlenir. Bu sahneler yalnızca teknik bir anlatım sunmakla kalmaz, aynı zamanda uçuş eyleminin ardındaki düşünsel boyutu ve tasarımla ilişkili duygusal yükü de yansıtır.

Uçak iç yapısalının en gerçekçi şekilde çizime aktarılması (The Wind Rises)

Kanat iç yapısalı (The Wind Rises)

Yapısal bağlantı elemanlarının teknik gösterimi (The Wind Rises)

Uçak kabuk tasarımı aerodinamik koşullar düşünülerek yapılmıştır. (The Wind Rises)
Rüya
Filmde "rüya görmek" teması, hem bireysel bir ideal hem de toplumsal bir sorun alanı olarak ele alınır. Jiro’nun uçma tutkusu, zamanla savaş teknolojisinin hizmetine girer. Bu çelişki, yalnızca karakterin değil, izleyicinin de etik bir sorgulama sürecine girmesine neden olur. Nahoko’nun ölümü ile Jiro’nun tasarladığı uçağın ilk kez uçması arasındaki çakışma, yaratımın bedeline dair eleştirel bir düşünme alanı sunar.
Zaman ve Mekânın Kurgulanışı
Filmde zaman doğrusal olarak ilerlerken, rüya sekansları ve içsel sahneler bu çizgiyi kesintiye uğratır. Geçmiş, şimdi ve düşsel zaman; sahneler arasında geçişken biçimde düzenlenmiştir. Mekânlar yalnızca fiziksel bağlamda değil, aynı zamanda sembolik anlamlarıyla da dikkat çeker. Tren istasyonları, dağ kasabaları, sanatoryumlar ve deprem sonrası şehir peyzajları, hem tarihsel dönüşümlerin hem de karakterlerin duygusal kırılmalarının mekânsal karşılıkları olarak kurgulanmıştır. Özellikle Caproni ile yapılan rüya sahneleri, zaman ve mekânın askıya alındığı metafizik alanlara örnektir. Bu bölümler, karakterin içsel yolculuğunu görsel ve anlatı düzeyinde belirginleştirir.

1 Eylül 1923'te meydana gelen ve yaklaşık 7.9 büyüklüğünde ölçülen Kanto Depremi, Tokyo ve Yokohama başta olmak üzere geniş bir bölgeyi yerle bir ederek Japon tarihinde çok büyük can ve mal kaybına yol açmıştır. (The Wind Rises)
Görsel Dil ve Estetik Tercihler
Film, pastel tonlara yakın bir renk paletiyle tasarlanmıştır. Doğa unsurlarının – özellikle gökyüzü, rüzgar, bulut ve su – animasyonu, karakterin ruhsal durumunu yansıtacak biçimde işlenmiştir. Uçak tasvirleri teknik açıdan detaylıyken, arka planlar daha soyut ve akışkan biçimde resmedilir. Bu karşıtlık, filmin içerdiği ideolojik gerilimi biçimsel olarak da ortaya koyar. Sessizlik, minimal jestler ve bakışlar gibi anlatım öğeleri, karakterlerin duygusal durumunu aktarmada başat unsurlar olarak öne çıkar. Özellikle deprem sahnelerinde, biçimsel bozulmalar ve sesin yapısal dönüşümü, olayın fiziksel değil psikolojik etkisini ön plana çıkaracak biçimde kullanılmıştır.

Tabiatın tüm renkleriyle Miyazaki animelerinde yer bulması (The Wind Rises)
Müzik
Film müzikleri, Hayao Miyazaki ile uzun süredir iş birliği içinde olan Joe Hisaishi tarafından bestelenmiştir. Bu yapımda Hisaishi’nin tercih ettiği müzik dili, önceki işlerine kıyasla daha sade ve Batı klasik müziğinden izler taşımaktadır. Piyano ve yaylı çalgılar ön plandadır; sahnelerin duygusal tonunu destekleyen, karakterlerin içsel durumlarını yansıtan melodiler tercih edilmiştir. Özellikle Nahoko’nun hastalık sürecine dair sahnelerde, müzik sözel anlatımı aşan bir ifade aracına dönüşmektedir. Filmde sessizlik ve çevresel sesler de anlatı unsuru olarak işlev görür. Rüya ve doğa sahnelerinde yalnızca kuş sesleri, rüzgar uğultusu ya da mekanik sesler duyulur. Deprem sahnesinde ise sarsıntı, doğal ses yerine metalik bir bükülme ile temsil edilir. Bu tercih, olayın fiziksel gerçekliğinden çok psikolojik etkisini ön plana çıkaran bir anlatım stratejisidir.

Joe Hisaishi (nytimes)


