Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Türk ve İslam sanatlarını kapsayan ilk Türk müzesi olmasının yanı sıra, Osmanlı İmparatorluğu döneminde açılan son müzedir. Kuruluşundan günümüze kadar geçirdiği tarihî süreç, barındırdığı zengin koleksiyonlar ve Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan kurumsal kimliğiyle Türkiye müzecilik tarihinde özel bir yere sahiptir.

Türk ve İslam Eserleri Müzesi (Türkiye Kültür Portalı)
Kuruluş ve Tarihî Gelişim
Müze, 1914 yılında, Evkaf Nâzırı Ürgüplü Mustafa Hayri Efendi’nin öncülüğünde “Evkāf-ı İslâmiyye Müzesi” (İslâm Vakıfları Müzesi) adıyla kurulmuştur. Bu kuruluş kararı, 1908’den itibaren Sadrazamlık, Maarif Nezareti ve Müze-i Hümâyun’un ortak görüşüyle gündeme gelmiş ve özellikle İslam sanatına ait değerli eserlerin korunması ihtiyacından doğmuştur. Dönemin Sadrazamı Hüseyin Hilmi Paşa’nın imzasıyla gümrüklere gönderilen talimatlarda, kaçakçılığın önlenmesi ve değerli vakıf eserlerinin Avrupa müzelerine gitmesinin engellenmesi vurgulanmıştır.
Kuruluş aşamasında ülkenin çeşitli bölgelerinden, hatta Halep gibi uzak vilayetlerden eserler toplanmıştır. Başlangıçta yeni bir bina inşa edilmesi planlansa da sonradan bu fikirden vazgeçilerek müze, Mimar Sinan’ın eseri olan Süleymaniye Külliyesi içerisindeki imaret binasında (dârüzziyâfe) açılmıştır. 27 Nisan 1914’te, Sultan Mehmed Reşad’ın tahta çıkış yıl dönümünde açılışı yapılan müzenin ilk müdürü Ahmed Hakkı Bey olmuştur.
Cumhuriyet döneminde, yani1924’te, Evkaf Nezareti’nin kaldırılmasıyla müze, Maarif Vekâleti’ne bağlanmış ve “Türk ve İslam Eserleri Müzesi” adını almıştır. 1964 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğüne bağlanarak bağımsız bir müze statüsü kazanmıştır. 1983 yılında ise Süleymaniye İmareti’nden alınarak, İstanbul’un Sultanahmet semtinde bulunan İbrahim Paşa Sarayı’na taşınmıştır. Bu saray, 16. yüzyıl Osmanlı sivil mimarisinin önemli örneklerinden biridir ve At Meydanı’nda (eski Hipodrom) yer almaktadır. Saray, Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı ve veziri İbrahim Paşa’ya tahsis edilmiştir.
Koleksiyonlar ve Sergilenen Önemli Eserler
Türk ve İslam Eserleri Müzesi, 40.000’i aşkın eseriyle, İslam dünyasının sanatsal mirasını yansıtan en kapsamlı koleksiyonlardan birine sahiptir. Müze koleksiyonları, İslam sanatının erken dönemlerinden 20. yüzyıla kadar uzanan bir yelpazede Emevi, Abbasi, Selçuklu, Eyyubi, Memlük, Timurlu, Safevi ve Osmanlı gibi pek çok medeniyete ait eserleri içermektedir.
Müzenin koleksiyonları, halı, el yazmaları, ahşap, taş, cam-maden-seramik ve etnografya bölümleri altında sergilenmektedir. Özellikle halı koleksiyonu, camileri süsleyen büyük halılardan küçük seccade ve kilimlere kadar uzanan zenginliğiyle, dünyanın en önemli halı koleksiyonlarından biri olarak kabul edilmektedir.
Koleksiyonun başta gelen eserleri arasında, 1906’da Konya Alâeddin Camii’nde bulunan Selçuklu halıları yer almaktadır.
El yazmaları koleksiyonu ise İslam yazı sanatının önde gelen hattatlarının eserlerini barındırmakta ve erken İslam döneminden XIX. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bu koleksiyonun dikkat çeken bölümlerinden biri de 1917 yılında Şam’daki Emeviye Camisi’nde çıkan yangın sonrası İstanbul’a getirilen ve “Şam Evrakları” olarak adlandırılan koleksiyondur. Bu koleksiyon, 200.000’den fazla Kur’an sayfası, vesika ve cilt içerir. En erken örnekler arasında 7. yüzyıl sonu ile 8. yüzyıl başlarına tarihlenen Hicazi hatla yazılmış Kur’an sayfaları yer alır.
Müzede sergilenen diğer önemli eserlerden bazıları şunlardır:
- Cizre Ulu Cami Kapı Kanatları ve Tokmağı (13. yüzyıl, Artuklu dönemi): Cezeri’nin çizimlerinden ilhamla yapılmış olduğu düşünülen bronz kapı kanatları ve ejderha motifli tokmak, İslam teknik sanatının nadir örneklerindendir.
- Çifte Sütunce (13. yüzyıl, Eyyubî dönemi): Ahşap üzerine derin oyma tekniği ile işlenmiş ve Kur’an ayetleriyle süslenmiş nadide bir mimari parçadır.
- Askı Buhurdan (12–13. yüzyıl, Büyük Selçuklu dönemi): Kuş biçimli gövdesiyle dikkat çeken, içi boş döküm tekniğiyle yapılmış bir buhurdan örneğidir.
- Askı Kandil (14. yüzyıl, Memlük dönemi): Ajur tekniğiyle süslenmiş, çok kandilli yapısı ile dikkat çeken bir ışık kaynağıdır.
- Gümüş Buhurdan (1624, Osmanlı dönemi): Sultan Osman’ın dadısı Havva Kadın adına yapılmış, servi motifli zarif bir eserdir.
Müze koleksiyonuna ayrıca 1926 yılında tekke ve türbelerin kapatılmasının ardından, bu mekânlarda bulunan halı, kandil, sultan kaftanları, sorguçlar gibi eşyalar da eklenmiştir. Böylece koleksiyon yalnızca sanatsal değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal hafızayı da barındıran bir nitelik kazanmıştır.
Etnografya Salonu ve Sosyal Hayat Yansımaları
Müzenin etnografya salonu, özellikle “19. Yüzyılda İstanbul” sergisi ile dikkat çeker. Bu bölümde Osmanlı sosyal yaşamının önemli parçaları olan hamam, kahvehane, mesire alanı, karagöz, konak, hat atölyesi ve halı sanatı gibi konulara dair canlandırmalar ve eşyalar sergilenir. Ayrıca giysi ve takı koleksiyonları, Türk halk kültürünün günlük yaşamına dair önemli veriler sunar.
Uluslararası Tanınırlık ve Ödüller
Müze, başarılı sergileme ve koruma faaliyetleri nedeniyle 1984 yılında Avrupa Yılın Müzesi Ödülü’ne, genç kuşaklara sanatı sevdirmeye yönelik çalışmalarıyla da UNESCO Özel Teşvik Ödülü’ne layık görülmüştür.
Önemi
Türk ve İslam Eserleri Müzesi, yalnızca koleksiyonlarının zenginliğiyle değil; aynı zamanda Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişte İslam sanatına verilen değeri temsil etmesi açısından da önemlidir. Müze, Batı merkezli müzecilik anlayışına karşı, Türk ve İslam sanatının da korunmaya ve sergilenmeye değer olduğu fikrinin kurumsallaştığı ilk örneklerden biri olmuştur.


