Dekompresyon hastalığı, halk arasında “vurgun” olarak adlandırılan; basınç değişikliklerine maruz kalındığında dokularda çözünmüş halde bulunan inert gazların (çoğunlukla azot veya helyum) ani ve düzensiz biçimde serbest kalarak gaz kabarcıkları oluşturmasıyla ortaya çıkan çok sistemli bir hastalıktır. Bu durum genellikle sualtı dalışı gibi basınçlı ortamlardan yüzeye hızla çıkıldığında gelişir. Kabarcıklar damar içinde ya da dışında, hücre içi veya hücreler arası alanlarda yer alabilir.
Fiziksel Temel
Dekompresyon hastalığı, fiziksel olarak Henry Kanunu ile açıklanır. Bu kanuna göre, sabit sıcaklık altında bir gazın sıvı içinde çözünürlüğü, gazın parsiyel basıncıyla doğru orantılıdır. Dalış sırasında çevresel basınç arttıkça solunan gazların dokularda çözünmesi artar. Yüzeye çıkış sırasında çevre basıncı hızla düşerse bu çözünmüş gazlar kabarcıklara dönüşebilir. Dokulardaki gaz miktarı, yalnızca derinlikle değil, aynı zamanda o derinlikte kalma süresiyle de ilişkilidir. Uygun olmayan çıkışlarda kabarcık oluşumu artar.

Dalış Yapan Dalgıç Görseli (Yapay Zeka ile Oluşturulmuştur)
Fizyopatoloji
İntravasküler kabarcıklar kan damarlarını tıkayarak iskemiye, hipoksiye ve ödem gelişimine neden olabilir. Ekstravasküler kabarcıklar, dokularda mekanik bası oluşturarak hücre hasarı yaratır. Bu fiziksel etkiler inflamatuvar yanıtları da tetikler. Endotel hasarı, trombosit aktivasyonu, nötrofil birikimi, pıhtılaşma sistemi uyarılması gibi olaylar sonucunda damar geçirgenliği artar ve kan akımı bozulur. Biyokimyasal süreçler, hastalığın şiddetini artıran ikincil patolojik mekanizmaları oluşturur.
Epidemiyoloji ve Risk Faktörleri
Dekompresyon hastalığı, en sık dalgıçlarda görülmekle birlikte, astronotlar, basınçlı ortamlarda çalışan kişiler ve yüksek irtifaya ani çıkış yapan havacılarda da gözlemlenebilir. Risk faktörleri arasında derinlik, dalış süresi, hızlı çıkış, yetersiz dekompresyon, dehidratasyon, obezite, ileri yaş, soğuk su, fiziksel efor ve tekrarlayan dalışlar yer alır. Cinsiyet, menstrüasyon ve oral kontraseptif kullanımı ile olan ilişki net değildir.
Sınıflandırma ve Klinik Bulgular
Tip 1 Dekompresyon Hastalığı:
Cilt, kas-iskelet sistemi ve lenfatik sistem tutulumu ile seyreder. Eklem ağrıları (özellikle omuz, dirsek, kalça, diz), kaşıntı, mermerimsi cilt lezyonları (cutis marmorata) ve lenfödem tipiktir.
Tip 2 Dekompresyon Hastalığı:
Nörolojik, kardiyopulmoner ve iç kulak belirtileriyle karakterizedir. Spinal kord tutulumu parapleji, duyu kaybı, sfinkter bozuklukları ile sonuçlanabilir. Kardiyopulmoner etkiler arasında göğüs ağrısı, nefes darlığı, köpüklü balgam yer alırken; iç kulak bulguları arasında vertigo, işitme kaybı ve çınlama sayılabilir.
Tanı ve Değerlendirme
Tanı, öykü ve fizik muayene ile konur. Dalış derinliği, süresi ve çıkış hızı değerlendirilmelidir. Laboratuvar testleri (hemogram, kreatin kinaz vb.) ve görüntüleme yöntemleri (akciğer grafisi, BT, MRG) yardımcı olabilir. Ancak bu testlerin tanı koymadaki duyarlılığı sınırlı olup, esas olarak ayırıcı tanı amacıyla kullanılır.
Tedavi
İlk Müdahale:
%100 oksijen verilmesi esastır. Oksijen uygulaması doku hipoksisini azaltır, kabarcıkları küçültür ve inert gaz eliminasyonunu hızlandırır. Bilinci açık hastalara ağızdan, diğerlerine intravenöz izotonik sıvı verilmelidir. Glukoz içeren ve hipotonik sıvılardan kaçınılmalıdır.
Rekompresyon Tedavisi (Hiperbarik Oksijen):
Dekompresyon hastalığında en etkili tedavi hiperbarik oksijen (HBOT) uygulamasıdır. Kabarcık hacmini azaltır, oksijenlenmeyi artırır ve inflamasyonu baskılar. Erken uygulandığında tedavi başarısı yüksektir, ancak gecikmiş olgularda da etkili olabilir. Şiddetli vakalarda birden fazla seans gerekebilir.
Ayırıcı Tanı
Dekompresyon hastalığı ile hava embolisi ve akciğer barotravmaları karışabilir. Hava embolisi genellikle kontrolsüz, ani çıkış sonrası gelişir ve beyini etkileyen semptomlarla ortaya çıkar. DKH ise çoğunlukla omurilik tutulumu ile seyreder. Belirti başlama süresi, dalış profili ve semptom dağılımı ayırıcı tanıda yardımcıdır.
Korunma
Dalış öncesi uygun eğitim, dalış tablolarına uyum, yavaş ve kontrollü çıkış, yeterli yüzey beklemeleri ve tıbbi değerlendirme, dekompresyon hastalığından korunmada temel önlemlerdir. Dalış sonrası ilk 24 saat içinde uçak yolculuğundan kaçınılması önerilir.
Dekompresyon hastalığı, özellikle sualtı dalışı gibi basınca maruz kalınan ortamlarda ortaya çıkan, inert gazların dokularda oluşturduğu kabarcıklarla seyreden çok sistemli bir bozukluktur. Klinik bulguları hafif eklem ağrılarından ağır nörolojik defisitlere kadar geniş bir yelpazede değişebilir. Tanıda öykü ve fizik muayene ön plandadır; tedavide ise oksijen desteği ve hiperbarik oksijen uygulaması temel yaklaşımı oluşturur. Hastalığın önlenmesinde dalış tekniklerine uyum, eğitim, düzenli sağlık kontrolleri ve yüzeye çıkış protokollerine riayet büyük önem taşır. Erken tanı ve zamanında tedavi ile hastaların çoğunda tam iyileşme sağlanabilmektedir.
Uyarı: Bu maddede yer alan içerik, yalnızca genel ansiklopedik bilgi amacı taşımaktadır. Buradaki bilgiler tanı koyma, tedavi etme ya da tıbbi yönlendirme amacıyla kullanılmamalıdır. Sağlıkla ilgili konularda karar vermeden önce mutlaka bir hekime veya uzman sağlık personeline danışmanız gerekmektedir. Bu bilgilerin tanı veya tedavi amacıyla kullanılması sonucunda doğabilecek durumlardan madde yazarı ve KÜRE Ansiklopedisi herhangi bir sorumluluk kabul etmez.

