Woodrow Wilson, 20. yüzyılın en önemli Amerikan devlet adamlarından biri olarak kabul edilmektedir. Akademik bir geçmişten gelen Wilson, ABD başkanı olarak iç reformları, I. Dünya Savaşı’ndaki liderliği ve Milletler Cemiyeti’nin kurulması gibi büyük politik hamleleriyle tanınmaktadır. Ancak iç siyasetteki kutuplaşmalar ve uluslararası alandaki bazı başarısızlıkları, onun mirasının tartışmalı yönlerini de beraberinde getirmiştir.
Erken Yaşamı ve Eğitimi (1856-1885)
Thomas Woodrow Wilson, 28 Aralık 1856’da Virginia’nın Staunton kentinde dünyaya gelmiştir. İskoç kökenli Presbiteryen bir ailenin çocuğu olarak, dinî değerlerin ön planda olduğu bir ortamda yetişmiştir. Babası Presbiteryen bir rahip, annesi ise yine bir rahibin kızı olarak Wilson’a akademik ve ahlaki disiplinin yüksek olduğu bir ev ortamı sunmuştur. Amerikan İç Savaşı sırasında ailesi Georgia ve Güney Carolina’da yaşamış, bu durum Wilson’un erken yaşlarında savaşın ve yeniden yapılanma sürecinin etkilerini doğrudan gözlemlemesine neden olmuştur.
Wilson, önce Davidson College’da bir yıl eğitim aldıktan sonra, 1879’da Princeton Üniversitesi’nden mezun olmuştur. Hukuk eğitimi için Virginia Üniversitesi’ne devam etmiş ancak avukatlık kariyerinde başarılı olamamıştır. Hukuk alanında tatmin edici bir kariyer oluşturamayınca akademiye yönelmiş ve 1883’te Johns Hopkins Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve tarih alanında doktora programına başlamıştır. 1886’da tamamladığı "Congressional Government" adlı çalışması, Amerikan siyasetinde yürütme ve yasama arasındaki ilişkilere dair önemli analizler sunmuş ve akademik camiada dikkat çekmiştir.
Akademik Kariyeri ve Princeton Yılları (1885-1910)
Wilson, doktora sonrası akademik kariyerine Bryn Mawr College’da başlamış, ardından Wesleyan Üniversitesi’nde çalışmış ve 1890’da Princeton Üniversitesi’nde profesör olmuştur. Hukuk, siyaset bilimi ve ekonomi dersleri verdiği bu dönemde üretken bir akademisyen olarak tanınmıştır. 1902’de Princeton Üniversitesi’nin rektörü olmuş ve burada eğitim sistemini reforme etmeye çalışmıştır. Öğrenci kabul sürecini daha demokratik hale getirmek, öğretim sistemini modernize etmek ve üniversitenin sosyal yapısını değiştirmek gibi reformlar önermiştir. Ancak bu değişiklikler muhafazakâr kesimler tarafından tepkiyle karşılanmıştır.
Siyasete Girişi ve New Jersey Valiliği (1910-1912)
Wilson, akademik kariyerinin ardından siyasete atılmış ve 1910’da New Jersey Valisi olarak seçilmiştir. Görev süresince siyasi makinelere karşı bağımsızlığını koruyarak reformcu bir lider olarak dikkat çekmiştir. Kamu yönetiminde şeffaflığı artıran düzenlemeler yapmış ve işçi haklarını güçlendiren yasalar çıkarmıştır. Bu başarıları, Demokrat Parti içinde Wilson’u ulusal siyasete taşıyan bir figür haline getirmiştir.
1912 Seçimleri ve Başkanlık Dönemi (1913-1921)
Wilson, 1912’de Demokrat Parti’nin başkan adayı olmuş ve seçimleri kazanmıştır. Cumhuriyetçi Parti’nin ikiye bölünmesi, Wilson’un zaferinde önemli bir rol oynamıştır. Dönemin başkanı William Howard Taft ve eski başkan Theodore Roosevelt’in ayrı adaylarla seçimlere girmesi, Wilson’un rakiplerinin oylarını bölmüş ve onun seçimi kazanmasına olanak sağlamıştır.
Başkan olarak göreve başladığında, New Freedom (Yeni Özgürlük) adını verdiği program çerçevesinde ekonomik ve sosyal reformları hayata geçirmiştir.
Başlıca reformları arasında:
- Underwood Tarife Yasası (1913): Gümrük tarifelerinde indirim sağlamış ve düşük gelirli vatandaşlar için vergi reformlarını desteklemiştir.
- Federal Rezerv Yasası (1913): Bankacılık sistemini yeniden yapılandırarak ABD Merkez Bankası’nın temellerini atmış ve para arzını daha esnek hale getirmiştir.
- Clayton Antitröst Yasası (1914): Büyük şirket tekellerine karşı rekabeti koruyucu düzenlemeler getirmiştir.
- Federal Ticaret Komisyonu’nun Kurulması (1914): Haksız iş uygulamalarını denetlemek için oluşturulmuştur.
- Çocuk İşçiliği Yasası ve Sekiz Saatlik Çalışma Süresi (1916): Çalışma koşullarını iyileştiren reformlar hayata geçirilmiştir.

I. Dünya Savaşı ve Wilson’un Dış Politikası (1914-1918)
Wilson başkanlığının ilk döneminde ABD’yi I. Dünya Savaşı’ndan uzak tutma politikasını benimsemiştir. 1916 seçimlerini "He kept us out of war" (Bizi savaştan uzak tuttu) sloganıyla kazanmıştır. Ancak, Almanya’nın 1917 yılında başlattığı sınırsız denizaltı savaşı ve Amerikan gemilerine yönelik saldırıları sonucunda, Wilson 2 Nisan 1917’de Kongre’den Almanya’ya savaş ilan edilmesini talep etmiştir. 6 Nisan 1917’de ABD, İtilaf Devletleri safında savaşa girmiştir.
Wilson, savaşın yalnızca askeri zaferle değil, dünya barışının temellerini atarak sona erdirilmesi gerektiğini savunmuştur. 8 Ocak 1918’de Kongre’de Fourteen Points (Ondört İlke) olarak bilinen prensipleri açıklamış ve bu ilkeler, uluslararası barışı sağlamayı ve ulusların bağımsızlığını güvence altına almayı hedeflemiştir.
Versailles Antlaşması ve Milletler Cemiyeti (1919)
Savaşın sona ermesiyle Wilson, Kasım 1918’de Paris Barış Konferansı’na katılmıştır. Versailles Antlaşması’nı şekillendirmede önemli rol oynamış ve Milletler Cemiyeti’nin kurulmasını sağlamıştır. Ancak, ABD Kongresi, antlaşmayı ve Milletler Cemiyeti’ne katılımı onaylamamıştır. Wilson, halk desteğini kazanmak için ülke çapında bir kampanya başlatmıştır. Ancak bu süreçte yoğun yorgunluk ve stres nedeniyle 1919’da felç geçirmiştir. Wilson’un sağlık durumu başkanlığının son döneminde yönetim süreçlerini etkilemiştir. Eşi Edith Wilson, başkanlık yetkilerinin büyük bir kısmını fiilen devralarak ülke yönetiminde belirleyici bir rol üstlenmiştir.
Wilson İlkeleri ve Önemi
Woodrow Wilson, 8 Ocak 1918’de Amerikan Kongresi’ne hitaben yaptığı konuşmada, I. Dünya Savaşı’nın sona erdirilmesi ve kalıcı barışın sağlanması için Ondört İlkeden oluşan bir plan sunmuştur. Bu ilkeler, savaş sonrası dünya düzenini adil ve sürdürülebilir kılmayı amaçlamış ve özellikle ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ile açık diplomasi gibi prensipleri öne çıkarmıştır. Ancak, bu planın tamamı uygulanamamış ve yalnızca bazı bölümleri Versailles Antlaşması’nda yer almıştır.
Wilson’un Ondört İlkesi
Wilson’un önerdiği 14 madde şu şekildedir:
- Gizli Antlaşmaların Kaldırılması: Uluslararası ilişkilerde şeffaflık sağlanmalı ve devletler arasında gizli anlaşmalar yapılmamalıdır.
- Denizlerin Serbestliği: Savaş ve barış zamanında uluslararası sular tüm uluslar için serbest olmalıdır.
- Serbest Ticaretin Sağlanması: Ekonomik engeller kaldırılmalı ve tüm ülkeler arasında eşit ticaret fırsatları yaratılmalıdır.
- Silahların Azaltılması: Tüm uluslar, ulusal güvenlikleri için gerekli asgari silahlanma seviyesinde kalmalı, aşırı silahlanma sona erdirilmelidir.
- Sömürge Politikalarının Adil Hale Getirilmesi: Sömürge yönetimleri, halklarının çıkarlarına uygun bir şekilde düzenlenmelidir.
- Rusya’nın Bağımsızlığının ve Egemenliğinin Korunması: Rusya, bağımsız ve özgür bir devlet olarak kendi kaderini belirleme hakkına sahip olmalıdır.
- Belçika’nın Bağımsızlığının Yeniden Sağlanması: Almanya tarafından işgal edilen Belçika, tamamen bağımsız hale getirilmelidir.
- Fransa’nın Topraklarının Geri Verilmesi: Almanya tarafından işgal edilen Fransız toprakları, özellikle Alsas-Loren bölgesi, Fransa’ya iade edilmelidir.
- İtalya’nın Sınırlarının Düzenlenmesi: İtalya’nın sınırları, etnik kimlikler dikkate alınarak düzeltilmelidir.
- Avusturya-Macaristan Halklarına Özerklik Verilmesi: Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’ndaki tüm halklar kendi kaderlerini belirleme hakkına sahip olmalıdır.
- Balkan Devletlerine Bağımsızlık: Romanya, Sırbistan ve Karadağ gibi Balkan devletlerine tam bağımsızlık sağlanmalıdır.
- Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Milletlere Özerklik Verilmesi: Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan farklı halklara özerklik tanınmalı ve Boğazlar uluslararası geçişe açık olmalıdır.
- Bağımsız Bir Polonya Devletinin Kurulması: Polonya bağımsız bir devlet haline getirilmeli ve denize çıkışı sağlanmalıdır.
- Milletler Cemiyeti’nin Kurulması: Uluslararası barışı korumak ve savaşları önlemek amacıyla tüm devletlerin katılımıyla bir Milletler Cemiyeti (League of Nations) kurulmalıdır.
Wilson İlkelerinin Uygulanması ve Sonuçları
Wilson’un Ondört İlkesi, savaş sonrası Avrupa’nın yeniden şekillenmesinde ideolojik bir temel oluşturmuştur. Ancak bu ilkelerin büyük bir kısmı uygulanamamıştır. Başlıca nedenler şunlardır:
- Avrupa’daki galip devletler (İngiltere ve Fransa) bu ilkeleri tamamen benimsememiş ve özellikle Almanya’ya sert yaptırımlar uygulanmasını istemiştir.
- Wilson’un Milletler Cemiyeti’ne katılım önerisi ABD Senatosu tarafından reddedilmiş ve ABD, bu organizasyona katılmamıştır.
- Wilson’un ulusların kendi kaderini tayin hakkı prensibi, bazı bölgelerde uygulanmış ancak Orta Doğu ve Afrika gibi sömürge bölgelerinde büyük devletlerin çıkarları doğrultusunda şekillendirilmiştir.
Buna rağmen Milletler Cemiyeti kurulmuş ve ilerleyen yıllarda Birleşmiş Milletler’in temelini oluşturmuştur. Ayrıca, Polonya ve Çekoslovakya gibi yeni bağımsız devletler kurulmuş, Avrupa’da bazı sınırlar etnik dağılıma göre düzenlenmiştir. Wilson İlkeleri, modern uluslararası hukuk ve barış girişimleri açısından önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir.
Son Yılları ve Mirası (1921-1924)
Wilson, 1921’de başkanlığı Warren G. Harding’e devrettikten sonra Washington D.C.’de inzivaya çekilmiştir. Fiziksel olarak zayıf düşmüş olmasına rağmen, siyasi fikirlerini savunmaya devam etmiştir. 1924’te hayatını kaybetmiş ve Washington Ulusal Katedrali’ne defnedilmiştir.
Wilson’un mirası, ABD ve dünya siyasetinde derin etkiler bırakmıştır. İç politikada ekonomik reformlar ve sosyal düzenlemeler ile modern Amerikan devlet yapısının temellerini atmıştır. Dış politikada ise Milletler Cemiyeti girişimiyle uluslararası iş birliğine zemin hazırlamıştır. Ancak iç siyasetteki kutuplaşmalar ve uluslararası politikalardaki bazı başarısızlıklar, onun mirasının tartışmalı yönleri olarak değerlendirilmektedir. Wilson’un siyaset felsefesi, reformist yönetim anlayışı ve uluslararası iş birliğini önceleyen yaklaşımı, modern devlet yönetimi ve küresel diplomasi üzerinde önemli bir etki yaratmıştır.



