Yoksulluk İçimizde, aynı devlet dairesinde çalışan üç genç Süheyla, Engin ve Şükran’ın hayatları, hayalleri ve tercihlerine odaklanan bir eserdir. Ana eksende, Engin ve Süheyla arasında gelişen bir aşk ilişkisi ile bireysel dönüşüm süreçleri anlatılır. Roman, özellikle Engin'in zenginlik peşinde koşması, Süheyla’nın ise manevi bir uyanışla farklı bir yaşam tarzını benimsemesi üzerinden şekillenen doğu-batı çatışması, modern hayatın eleştirisi, dönüşüm ve yabancılaşma temalarını işler.
Konu
Süheyla, annesinin emekli maaşıyla geçinemediği için lise eğitiminden sonra çalışmaya başlamış, mütevazı ve kanaatkâr bir genç kızdır. Aynı iş yerinde çalışan Engin ise hem okuyup hem çalışan, yoksul bir geçmişten gelen hırslı ve zengin olma hayalleri kuran bir gençtir. Süheyla ile Engin arasında bir aşk başlar ancak Engin’in dünyaya bakışı, onun lüks, para ve statü arayışı bu ilişkiyi zedeler.
Engin bir süre sonra Süheyla’nın hayatından çıkar ve Şükran, onun zengin bir kızla nişanlandığını Süheyla’ya bildirir. Bu haber Süheyla’yı derinden sarsar. Bir gün ezan sesiyle irkilen Süheyla, “hayyalel-felah” (kurtuluşa gel) çağrısını ilk kez işitir gibi olur. Bu ses, onun hayatında bir dönüm noktası olur. Süheyla manevi bir arayışa girer. Başörtüsü takar, sade bir yaşam benimser, işinden ayrılır ve toplumun sunduğu “mutluluk” tanımlarını reddeder. Artık eski yaşam tarzını, eşyalarını ve arkadaşlarını geride bırakmıştır.
Zamanla Engin zenginleşir ve toplumda saygınlık kazanır ancak Süheyla’yla karşılaşınca onun değişimi karşısında derin bir sarsıntı yaşar. Süheyla, Engin’e artık onunla olamayacaklarını, ancak o da dünyevi hayattan vazgeçerse birlikte “yasadışı bir kasabaya” göç edebileceklerini söyler. Bu söz Engin’i içsel bir sorgulamaya sürükler.
Engin, katıldığı toplantılarda “haram nedir?” gibi sorular sormaya başlar ancak kimse bu sorulara cevap veremez. Zihin karışıklığıyla Süheyla’yı arar ama onu bulamaz. Süheyla ise artık içine dönen, yalnızlığında zenginleşen bambaşka bir insana dönüşmüştür.
Romanın sonunda, Engin de tıpkı Süheyla gibi maddi dünyanın cazibesini sorgulamaya başlar. Artık o da haramsız bir dünyanın arayışındadır. Her iki karakter de kendi yollarında, aynı hakikatin yolcularıdır.

Engin ve Süheyla Temsili (Yapay Zeka Tarafından Oluşturulmuştur)
Karakterler
Süheyla: Lise eğitiminden sonra çalışmaya başlayan sade ve kanaatkâr bir genç kızdır. Annesinin emekli maaşıyla geçinemezler, bu nedenle iş hayatına atılmıştır. Hırs ve servet arzusu taşımadığı için, zenginlik hayalleri kuran Engin’in ideallerinden uzaklaşır. Engin’den ayrılışı sonrası, ezan sesiyle sarsılıp manevi bir yolculuğa çıkar. Başörtüsü takar, sade bir yaşamı benimser ve eski dünyasını terk eder.
Engin: Hem çalışan hem de üniversite okuyan, yoksulluk içinde büyümüş bir gençtir. Hayattaki amacı, fakirlikten kurtulmak ve zengin olmaktır. Bu nedenle bir noktada Süheyla’yı terk eder ve varlıklı bir kızla birlikte olur. Ancak zamanla içsel bir sorgulama yaşar ve Süheyla’nın yeni yaşam tarzına yaklaşmak ister.
Şükran: Engin ve Süheyla ile aynı devlet dairesinde çalışan pragmatik bir arkadaştır. “Bir araba, bir palto, bir koca” gibi dünyevî ideallerle yaşayan Şükran, toplumsal normları sorgulamaz. Süheyla’daki dönüşümü anlamakta zorlanır.
Tema
Doğu-Batı Çatışması: Engin’in modern, Batılı yaşam arzusu ile Süheyla’nın geleneksel ve manevî değerlere yönelmesi arasındaki fark bu çatışmanın merkezindedir.
Yoksulluk ve Hırs: Yoksulluk, karakterlerin hem fiziksel hem de ruhsal yönlerini şekillendirir. Engin’in yoksulluğu onu servet hırsına iterken, Süheyla için sade yaşama yönelmenin başlangıcı olur.
Manevi Arayış ve Değişim: Süheyla'nın ezanla irkilip “hayyalel-felah” çağrısının anlamını araştırması, onun dönüşümünün ilk adımıdır. Başörtüsü, sade giyimi ve yalnızlığı seçmesi, içsel bir devrimi simgeler.
Toplumsal Roller ve Kadın: Süheyla’nın annesi ve Şükran gibi karakterler, kadına evlilik ve statü beklentisiyle yaklaşırken, Süheyla bu kalıpların dışına çıkar.
Anlatım Tarzı
Yazar, bireyin iç dünyasına yoğunlaşan bir anlatımla psikolojik çözümlemelere yer verir. Eserde iç monologlar, hafıza kesitleri ve içsel çatışmalar ön plandadır. Betimlemeler sade ama derindir. Kurguda modern şehir hayatının kaosu ile manevi arayış arasındaki zıtlık vurgulanır.


