Aziz Petrus Bazilikası, Roma’nın batısında, Vatikan Tepesi üzerinde yer alan ve Katolik Hristiyanlığın önemli kutsal yapılarından biri olarak kabul edilen anıtsal bir kilisedir. İlk olarak İmparator Konstantinus döneminde IV. yüzyılın başlarında inşa edilen yapı, Aziz Petrus’un mezarının bulunduğuna inanılan alan üzerine konumlanmıştır. Zaman içinde geçirdiği mimari dönüşümlerle, hem Erken Hristiyan hem de Rönesans ve Barok dönemlerinin temsili bir yapısı hâline gelmiştir.
Bugünkü bazilika, 1506 yılında Papa II. Julius’un emriyle başlatılan kapsamlı bir yeniden inşa sürecinin sonucudur. Donato Bramante, Michelangelo, Giacomo della Porta ve Carlo Maderno gibi birçok mimarın katkısıyla şekillenen yapı, 1626 yılında tamamlanmıştır. Mimari kimliği, kutsal mezarın üzerine kurulan merkezi planlı düzeni, büyük kubbesi ve barok iç mekân kurgusuyla, hem teolojik hem de kent ölçeğinde simgesel bir odak noktası oluşturur.
Aziz Petrus Bazilikası (unsplash)
Tarihçe
Aziz Petrus Bazilikası'nın bulunduğu alan, Hristiyanlık öncesi dönemde Roma kent sınırlarının dışında yer alıyordu. Bölge, öncelikle Roma İmparatorluğu’na ait bir nekropol ve ardından bir hipodrom alanı olarak kullanılmıştır. M.S. 1. yüzyılın ortalarında inşa edilen Vatican Hipodromu, Caligula ve Nero gibi imparatorların yönetiminde gladyatör dövüşleri ve araba yarışlarına sahne olmuştur. Ortasındaki Mısır menşeli obelisk (dikilitaş), muhtemelen M.Ö. 13. yüzyılda Seti I ve II. Ramses döneminde Heliopolis’te yontulmuş ve daha sonra Roma’ya taşınmıştır. Bu obelisk, sonraki yüzyıllarda papalık inisiyatifiyle dönüştürülen kutsal alanın en eski unsuru olarak değerlendirilmiştir.
Alan, 1. yüzyıldan itibaren Hristiyanlar için özel bir anlam kazandı. Geleneksel inanca göre Aziz Petrus, M.S. 64 yılında Nero'nun zulmü sırasında bu bölgede çarmıha gerilmiş ve yakındaki mezarlığa gömülmüştür. M.S. 2. yüzyılın sonlarına doğru bu mezarın üzerine küçük bir anıt (tropaion) inşa edildiği ve çevresinde yoğun bir kült geliştiği bilinmektedir. Papa I. Gregorius (590–604) döneminde, bu mezar ile altar (sunak) arasında fiziksel ve görsel bir bütünlük sağlamak üzere mimari düzenlemeler yapılmıştır. Aynı yüzyılda, annular kript (halka biçimli yeraltı geçidi) sistemi oluşturularak hacıların mezarı doğrudan ziyaret edebileceği bir geçiş düzeni kurulmuştur.
M.S. 4. yüzyıl başında Hristiyanlığı resmi olarak tanıyan İmparator Konstantinus, bu kutsal alan üzerine büyük ölçekli bir bazilika inşa ettirmiştir. Yapı, Aziz Petrus’un mezarını apsisin merkezinde bırakacak şekilde planlanmış ve bu doğrultuda nekropolün büyük kısmı dolguyla kapatılarak kilisenin temelleri oluşturulmuştur. Erken Hristiyanlık dönemine ait bu bazilika, sade dış cephesi ve antik mimari unsurların (spolia) yeniden kullanımıyla dikkat çeker. Konstantinus dönemine ait bu ilk büyük kilise, sonraki yüzyıllar boyunca birçok kez onarım ve eklentilerle değişikliğe uğramıştır.
Ortaçağ'da bozulmaya başlayan yapı, 15. yüzyıl ortalarında Papa V. Nikola tarafından kısmen yeniden inşa edilmeye çalışılmış; ancak esas dönüşüm Papa II. Julius döneminde 1506 yılında başlamıştır. Bu süreçte mevcut yapı yıkılmış ve yerine Rönesans döneminin simge yapılarından biri olacak yeni bir bazilika inşası başlatılmıştır. Donato Bramante’nin merkezi plan anlayışıyla temelleri atılan bu proje, Michelangelo’nun kubbe tasarımı ve Giacomo della Porta’nın uygulamalarıyla sürdürülmüş, Carlo Maderno’nun katkılarıyla genişletilerek 1626 yılında tamamlanmıştır. 17. yüzyılda Bernini tarafından eklenen kutsal mekân düzenlemeleri ve meydan planlamasıyla birlikte bazilika, Katolik dünyasında teolojik, mimari ve kent simgeselliği açısından merkezi bir konuma ulaşmıştır.
Aziz Petrus Bazilikasının İç Görünümü, 1724-1793. (Yale Center for British Art, Paul Mellon Collection)
Mimari Özellikler
Plan Düzeni
Aziz Petrus Bazilikası’nın planı, yapının geçirdiği evreler boyunca önemli değişikliklere uğramış, bu değişim süreçleri mimari düşüncenin ve teolojik yaklaşımların evrimiyle paralel ilerlemiştir. Yapının planlaması, hem mezarın konumu hem de topografik zorunluluklar doğrultusunda biçimlenmiştir.
M.S. 4. yüzyılın başında inşa edilen Konstantinus dönemi bazilikası, beş nefli, uzunlamasına gelişen bir bazilikal plan şemasına sahiptir. Yapının doğu-batı ekseninde uzanan 300 feet uzunluğundaki nefi ve 225 feet genişliğindeki transepti (yan kol) ile birlikte büyük ölçekli bir iç mekân oluşturulmuştur. Apsis bölümünün eğriliği, Aziz Petrus’un mezarının etrafında çizilen dairesel bir kurguya dayandırılmış; böylece tüm yapı kutsal mezarın çevresinde simetrik biçimde planlanmıştır. Bu dönemde plan modülünün 30 Roma ayağı (yaklaşık 9 metre) olduğu ve bu ölçünün mezar merkezli dairesel formdan türetildiği anlaşılmaktadır.
15. yüzyılın sonundan itibaren yeniden inşa edilen bazilika için ilk olarak Donato Bramante tarafından merkezi plan önerilmiştir. Bu plan, eski bazilikanın aksine merkeziyetçi ve anıtsal bir kurguya dayanmakta, yapının tüm bileşenlerini simetrik ve eşit önemde parçalar olarak ele almaktadır. Ancak sonraki yüzyıllarda Michelangelo, Giacomo della Porta ve Carlo Maderno tarafından yapılan eklemelerle yapı uzunlamasına Latin haçı planına evrilmiştir. Maderno'nun doğu yönünde eklediği üç nefli giriş kolu, merkezi planı dengeleyerek yapının mevcut formunu oluşturmuştur.
Planın belirleyici unsuru, Aziz Petrus’un mezarıdır. Mezarın konumu hiçbir dönem değişmemiştir. Erken Hristiyan döneminden itibaren altar, daima bu merkezdeki mezarın üzerine inşa edilmiş ve farklı dönemlerde bu eksen üzerinde üst üste yapılar inşa edilmiştir.
Kubbe
Yapının en belirgin unsurlarından biri olan kubbe, Michelangelo tarafından tasarlanmış, ancak onun ölümünden sonra Giacomo della Porta tarafından 1590 yılında tamamlanmıştır. Michelangelo’nun orijinal planı daha basık ve Pantheon benzeri bir formdayken, nihai yapı daha dik ve sivri bir profile sahiptir. Bu form değişikliği, yapının şehir siluetindeki görsel hâkimiyetini artırmıştır. Kubbenin alt kısmında yer alan yükseltilmiş tambur (yuvarlak kasnak) bölümü, kubbenin kente daha yüksekten görünmesini sağlamıştır.
Kubbe (flickr)
İç Mekân Kurgusu
İç mekân, tarihsel katmanların üst üste binmesiyle şekillenmiş olsa da özellikle Erken Hristiyan ve Barok dönemlere ait dikkat çekici süsleme unsurlarını barındırır. Erken dönem Constantinus bazilikasının iç mekânı figüratif olmaktan çok malzeme çeşitliliği ve renk kullanımıyla etkileyiciydi. Bu yapı evresinde, iç mekân yüzeyleri, renkli mermer kaplamalar ve apsiste yer alan altın zeminli mozaiklerle süslenmişti. Ancak dikkat çekici unsur, yapının yapısal elemanlarında görülen devşirme (spolia) uygulamalarıydı. Nef boyunca yer alan sütunlar, farklı boyut, yükseklik ve klasik düzenlerde olup Roma'nın çeşitli antik yapılarından getirilmişti.
Barok dönemde, özellikle Gian Lorenzo Bernini tarafından tasarlanan baldaken (büyük mihrap örtüsü), iç mekânda hem görsel hem de simgesel odak noktası hâline gelmiştir. Bernini, eski bazilikadan kalan spiral sütunları yeniden kullanmıştır. Bu sütunların Kudüs’teki Süleyman Mabedi'nden getirildiğine dair bir inanç vardır. Baldakenin altında yer alan yüksek altar ise doğrudan mezar ekseni üzerinde konumlanmış, böylece ibadet mekânı ile kutsal emanet arasında görsel ve fiziksel bir birliktelik kurmak amaçlanmıştır.
İç Mekan (flickr)
Piazza ve Kentsel Bağlam
Meydanın bugünkü biçimi, 17. yüzyılda Gian Lorenzo Bernini tarafından gerçekleştirilmiştir. Eliptik formda tanımlanan alan, dört kollu sütunlu portikler (revaklar) ile çevrelenmiş ve merkezde dikilitaş konumlandırılmıştır. Yapılan planlama, alanın hem yaya hareketini düzenlemesine hem de törensel kullanımlara uygun bir açık mekân olarak işlev görmesine olanak tanımıştır. Sütunlu düzen, içbükey kavisle oluşturulmuş olup bu mimari tercih alanın sınırlanmasını sağlarken aynı zamanda merkezi vurgulamıştır.
Meydanın geometrik yapısı ile bazilika cephesi arasında doğrudan bir yönlenme ilişkisi kurulmuş, bu sayede ziyaretçinin hareket hattı ve görüş açısı belirli bir eksen etrafında yönlendirilmiştir. Yüksekliğinden ötürü dikilitaş bu görüş ekseninde hem işaretleyici hem de simgesel bir öğe işlevi görmüştür. Ayrıca çeşmeler, alanın simetrik yapısını destekleyecek şekilde yanlara yerleştirilmiştir.
Meydan (pexels)
Kentsel bağlamda, Aziz Petrus Meydanı, bazilikanın konumlandığı Vatican Tepesi'nin eğimli topografyası üzerine yerleştirilmiştir. Roma’nın diğer bölümlerinden görsel olarak ayrışan bu alan, zamanla dini yapının merkeziliğini güçlendiren bir kent parçası hâline gelmiştir. Meydan, bazilika ile birlikte düşünülerek tasarlanmıştır ve yapının bütünsel algısını destekleyen bir ön avlu niteliği taşır.