Tarih boyunca milletlerin kökenleri, dillerin ve kültürlerin kesişim noktaları her zaman ilgi çekici olmuştur. Bazen beklenmedik benzerlikler, insanın aklında yeni sorular doğurur. Bu sorulardan biri de belki de en şaşırtıcı olanı: İsveçliler gerçekten Türk kökenli olabilir mi? İlk duyulduğunda elbette bu iddia, “fazlasıyla uç bir teori” gibi görünebilir. Ancak tarih ve mitoloji, bazen birbirine uzak görünen coğrafyalar arasında şaşırtıcı izler bırakır. Nitekim bazı araştırmacılar, İsveç mitolojisinde yer alan unsurların, eski Türk kültüründeki kutsal sembollerle dikkat çekici biçimde benzeştiğini dile getiriyor.
Mitolojideki İzler: Gök, Kurt ve Kader
Türk mitolojisinde gök kutsaldır. Tanrı’nın yüceliğini, sonsuzluğu ve düzeni temsil eder. Aynı şekilde İskandinav mitolojisinde de göğün tanrısı Odin, bilgelik ve hükümranlıkla özdeşleştirilmiştir. Türklerin bozkurt efsanesiyle İsveçlilerin Fenrir adlı kurt mitosu arasındaki paralellik de sıkça dikkat çeker. Her iki kültürde de kurt hem yıkıcı hem de yaratıcı bir güç olarak karşımıza çıkar. Yani hayat döngüsünün kendisidir. Bu tür benzerliklerin “rastlantı” olduğunu söylemek kolaydır ancak ortak semboller, insanlığın çok eski dönemlerinden beri paylaştığı mitolojik bir dilin varlığına işaret edebilir.
Runik Yazılar ve Orhun Abideleri
Kültürel paralellikler yalnızca efsanelerle sınırlı değildir. İsveç ve Norveç’te kullanılan runik alfabe, Orta Asya’da Türklerin kullandığı Orhun-Yenisey yazı sistemiyle biçimsel benzerlikler taşır. Her iki yazı sistemi de dikey çizgiler, keskin açılar ve geometrik karakterlerle şekillenmiştir. Elbette bu benzerlik “doğrudan bir akrabalık” anlamına gelmez; ancak tarihsel temasların, kültürel etkileşimin veya ortak kökenli sembolik düşünce biçimlerinin izleri olabilir.
Runik yazıya dair bir kare (Yapay zeka ile oluşturulmuştur)
İsveç Kaynaklarında “Türk” Kimliği
Daha da ilginç olanı, 18. yüzyılın başlarında bazı İsveçli tarihçilerin ve entelektüellerin kendilerini “Türklerin torunları” olarak tanımladıkları yönünde belgelerin bulunmasıdır. Bu dönem, Avrupa’da tarihsel kimlik arayışlarının yoğun yaşandığı bir çağdı. Bazı İsveçli yazarlar, kendi ulusal geçmişlerini Nuh’un oğlu Yafes soyuna bağlamış ve Yafes’in torunlarından biri olarak Türkleri göstermiştir. Böylece Türklerle İsveçliler, aynı “ata soy”a mensup olduklarını ileri sürmüşlerdir.
Yafes ve Ortak Ata İnancı
İslam tarihçiliğinde Hz. Nuh’un üç oğlu Ham, Sam ve Yafes, insanlığın ikinci başlangıç noktası olarak kabul edilir. Rivayetlere göre Sam’dan Ortadoğu halkları, Ham’dan Afrika halkları, Yafes’ten ise Türkler ve Avrupalılar türemiştir. Bu anlatım, hem İslami hem de Tevrat kökenli tarih anlayışlarında yer bulur. Eğer bu soy zinciri esas alınırsa, Avrupalı ve Türk toplumlarının ortak bir kökten geldiği fikri, yalnızca bir mit değil, eski kültürel belleğin bir parçası olarak da görülebilir.
Kadim Türkler'e dair bir kare (Yapay zeka ile oluşturulmuştur)
Tarihin Şaşırtıcılığı Üzerine
İnsanlık tarihi, sürprizlerle doludur. Bugün “çok farklı” sandığımız toplumların, binlerce yıl öncesinde aynı kökten, aynı hikâyeden yola çıkmış olmaları mümkündür. Belki de bu yüzden, İsveç tundralarında yankılanan eski destanlarla Orta Asya bozkırlarının ozan ezgileri birbirine bu kadar tanıdık gelir. Bir başka açıdan bakarsak, bu tür iddialar, doğruluğundan çok insanlık tarihinin ne kadar birbirine bağlı olduğunu hatırlatır. Her yeni keşif, insanın kendi geçmişine bakışını biraz daha derinleştirir. Kökenlerimizin izini sürmek, yalnızca tarih okumak değildir; aynı zamanda “biz kimiz?” sorusuna verilen kadim bir cevaptır
İsveçlilerin Türk kökenli olabileceği iddiası, kanıtlanmış bir tarihsel gerçeklik olmaktan ziyade, tarihsel ve kültürel bir merak alanıdır. Fakat mitolojiden yazıya, dilden sembole kadar uzanan benzerlikler, bizi insanlık ailesinin ortak köklerine doğru düşünmeye sevk eder. Belki de en doğrusu, bu tür benzerlikleri “kim kimden türedi?” sorusuyla değil, “biz nerede buluşuyoruz?” sorusuyla değerlendirmektir. İnsanlık tarihi, aynı kökten filizlenmiş dallar gibidir. Her dal farklı yönlere uzansa da özünde aynı topraklardan beslenir. Ve bu toprak, nerede olursak olalım, hepimizin geçmişidir.