Justinyen Vebası (Justinianus Veba Salgını)
Justinyen Vebası, MS 541 yılında Bizans İmparatorluğu’nda başlayan ve yaklaşık 200 yıl süren bir salgındır. Etkeni Yersinia pestis adlı bakteri olan bu hastalık, tarih boyunca kaydedilen ilk büyük veba pandemisi olarak kabul edilir. İlk olarak Mısır’ın Pelusium limanında ortaya çıkan veba, ticaret yolları ve tahıl taşıyan gemiler aracılığıyla İskenderiye’den Konstantinopolis’e ulaşmıştır.
Salgının biyolojik nedeni, çoğunlukla Xenopsylla cheopis türü sıçan piresi aracılığıyla insanlara bulaşan veba basilidir. Taşıyıcılar arasında kara sıçanlar ve göçmen kemirgen türleri (gerbil vb.) de yer alır. Bu salgının özellikle hıyarcıklı (bubon) veba formuyla başladığı, daha sonra pnömonik ve septisemik türlere dönüştüğü anlaşılmaktadır.

İmparator I. justinyen'i Simgeleyen Görsel (arkeofili)
İklimsel ve Jeopolitik Etkenler
Yeni araştırmalar, vebanın sadece mikrobiyolojik değil aynı zamanda iklimsel ve sosyoekonomik faktörlerle de bağlantılı olduğunu göstermektedir. 536 yılında gerçekleşen büyük bir volkanik patlama sonucunda oluşan “volkanik kış”, tarımsal üretimi baltalamış ve yaygın kıtlıklara neden olmuştur. Bu durum halkı yer değiştirmeye zorlamış, göç yolları üzerinden salgının yayılmasına zemin hazırlamıştır. Özellikle Çin’den başlayıp Karadeniz üzerinden Akdeniz’e uzanan ticaret yolları, bakterinin geniş coğrafyalara taşınmasında etkili olmuştur.
Yayılma Süreci ve Coğrafi Kapsamı
Justinyen Vebası, yalnızca Konstantinopolis’te değil, tüm Akdeniz havzası, Kuzey Afrika, İtalya, Galya, Britanya ve Orta Doğu gibi geniş bir bölgede etkili olmuştur. Liman kentleri başta olmak üzere, ticaret ve dini misyoner faaliyetleriyle kıta içlerine kadar ulaşmıştır
. Salgının birkaç on yıl aralıklarla tekrar eden dalgalar hâlinde sürdüğü ve her seferinde nüfusun büyük bir kısmını etkilediği bildirilmektedir. Tarihçiler günde 5.000 ila 10.000 kişinin öldüğü dönemlerden bahsetmektedir.

Justinyen Vebası Salgınını Simgeleyen Görsel (artıgerçek)
Toplumsal, Ekonomik ve Siyasi Etkiler
Justinyen Vebası yalnızca sağlık krizi olarak kalmamış; toplumsal yapının, yönetim düzeninin ve ekonominin yeniden şekillenmesine neden olmuştur:
- Nüfus Kayıpları: Konstantinopolis’te nüfusun %30-50’si hayatını kaybetmiş; şehirler boşalmış, cenazeler defnedilememiştir.
- İşgücü ve Tarım Krizi: Tarımsal üretim durma noktasına gelmiş; köylüler ve zanaatkârlar hastalığa yenik düşmüştür. Bu nedenle Bizans’ta maaş ve mal fiyatlarını sınırlayan yasalar çıkarılmıştır.
- Ordu ve Kamu Düzeni: Asker ihtiyacı karşılanamamış, eyaletlerde düzen sağlanamamıştır. İmparatorluk merkezi otoritesini koruyamaz hâle gelmiştir.
- Dini ve Kültürel Yansımalar: İnsanlar hastalığı ilahi bir ceza olarak görmüş ve kiliseye yönelmiştir. Bu durum, kilisenin sosyal hayattaki otoritesini daha da artırmış ve feodal ekonomi modeline geçişin önünü açmıştır.
Osmanlı Öncesi ve Sonrası Etkileri
Veba, sadece Bizans değil, daha sonra Osmanlı coğrafyasını da etkilemiştir. Justinyen Vebası’ndan sonra Anadolu, Orta Asya ve Mezopotamya gibi bölgelerde görülen veba salgınları, ilerleyen yüzyıllarda Osmanlı Devleti döneminde de yaygın şekilde yaşanmıştır. İstanbul’da sık sık salgınlar yaşanmış; göç, savaş ve ticaret faaliyetleri vebanın Osmanlı topraklarında tekrarlanmasına neden olmuştur.
Modern Araştırmaların Gözlemleri
Günümüzde yapılan arkeogenetik ve paleoklimatolojik araştırmalar, Justinyen Vebası’nın etkilerini daha net ortaya koymaktadır. Yersinia pestis DNA’sı üzerinde yapılan analizler, salgının Asya kaynaklı olduğunu, fakat yerel çevresel koşullar ve insan hareketliliği ile Akdeniz’e taşındığını desteklemektedir. 2019 tarihli PNAS dergisindeki araştırmalar, 536’daki iklim anomalisinin hastalığın yayılımını kolaylaştırdığını ileri sürmektedir.
Justinyen Vebası, yalnızca bir sağlık felaketi değil, aynı zamanda Bizans İmparatorluğu’nun siyasi, ekonomik ve toplumsal yapısını derinden sarsan çok yönlü bir kriz olmuştur. Yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan bu salgın, nüfusun azalması, üretimin durması, göçlerin artması ve dini yapının güçlenmesi gibi kalıcı etkiler bırakmış; Orta Çağ Avrupa’sındaki dönüşümlerin temelini atmıştır.


