Kaplumbağalar, yeryüzünde yaşamaya Triyas Dönemi’nden itibaren başlamışlardır ve gezegenin en eski canlılarından biridir. Bu denli bir yaşanmışlık geçmişine sahip olmaları, kaplumbağaların insanlık tarihinde uzun süredir çeşitli sembolik anlamlar taşımasına zemin hazırlamıştır. Sakin ve yavaş hareketleri, uzun ömürleri, kabuklarını bir sığınak gibi taşımaları ve kendilerini koruyabilme özellikleri, kaplumbağaların farklı medeniyetlerde belirli kavramlarla özdeşleştirilmesine neden olmuştur. Bu kavramlar arasında sabır, bilgelik, yaşamın sürekliliği ve denge ön plana çıkmaktadır.
Kaplumbağalar, birçok kültürde farklı anlamlar kazanmış ve çeşitli sembolik roller üstlenmiştir. Bu değer atfının başlıca nedenleri arasında, uzun ömürleri sayesinde zamanın ve sonsuzluğun temsili olmaları, yavaş hareketleriyle hızlı ve aceleci yaşam tarzlarına karşı bir denge unsuru sunmaları, korunaklı kabuklarıyla içe dönüş ve bireysel sınırların farkına varma temalarını çağrıştırmaları yer almaktadır. Ayrıca bedenlerinin sürekli olarak yer ile temas hâlinde olması ve toprağa yakınlıkları dolayısıyla doğa ile bağ kurma ve yeryüzüyle bütünleşme gibi fikirlerle ilişkilendirilmişlerdir. Tehlike anlarında kabuklarına çekilebilmeleri ise öz farkındalık, korunma ve içsel sınırlara dikkat çekme yönüyle değerlendirilmektedir.
Tüm bu nitelikler bağlamında kaplumbağalar, tarih boyunca farklı toplumlar tarafından saygı görerek mitolojik anlatılarda yer bulmuştur.

Görsel yapay zekâ ile oluşturulmuştur.
Çin Mitolojisinde Kaplumbağa
Çin mitolojisinde kaplumbağa, dört kutsal yaratık arasında yer almakta ve bu yaratıklar arasında en bilgesi olarak kabul edilmektedir. Söz konusu dört kutsal varlık; ejderha, anka kuşu, kaplan ve kaplumbağadır. Özellikle kara kaplumbağa (Xuanwu), Çin kültüründe bilgelik, uzun ömür, evrensel denge ve toprak elementiyle ilişkilendirilen önemli bir figürdür. Bu sembolik anlamlar Çin mimarisine de yansımıştır. Tapınakların temellerinde yer alan kaplumbağa kabartmaları, yapıların uzun ömürlü olacağı inancını simgelemiştir.
Çin halk kültüründe yaygın kabul gören bir efsaneye göre ejderhanın dokuz oğlundan biri kaplumbağadır ve sırtının sertliği nedeniyle ağır yükleri taşıma gücüne sahip olduğuna inanılmıştır. Kaplumbağanın uğurlu bir hayvan olarak görülmesinin bir diğer nedeni ise Çinli düşünürlerin onun fiziksel formuna atfettikleri kozmolojik anlamlardır. Kaplumbağanın sırtının yuvarlak olması gökyüzüyle, karnının düz olması ise yeryüzüyle özdeşleştirilmiş; bu yaklaşımla sırt "yang", karın ise "yin" olarak yorumlanmıştır. Bu sembolizm Çin düşünce sistemindeki Yin-Yang anlayışıyla bütünleşmiştir.
Kaplumbağanın, Türk mitolojisine de Çin ve Hint inanç sistemlerinden geçtiği düşünülmektedir. Çin tarihinde ise bu canlı yalnızca mitolojik ya da sembolik bir figür olarak değil, aynı zamanda pratik ve yönetsel alanlarda da kullanılmıştır. Kaplumbağa kabukları kehanet amacıyla kullanılmıştır. Çin imparatorlarının saltanat yıllarını belirlemede, kişi ad ve soyadlarında, şehir, dağ ve nehir adlarının verilmesinde de kaplumbağaya başvurulmuştur.
Kaplumbağa Çin kültüründe, fiziksel dünyada (tapınaklar, heykeller gibi mimari öğelerde) ve manevi dünyada (efsaneler, Yin-Yang öğretisi, Feng Shui uygulamaları gibi) güçlü bir yer edinmiştir.

Görsel yapay zeka ile oluşturulmuştur.
Hint Mitolojisinde Kaplumbağanın Yeri
Hint mitolojisinde kaplumbağa figürü, özellikle Hindu inanç sistemi içerisinde kozmik ve ilahi düzlemlerde anlam kazanmış bir varlıktır. Hinduizm’e göre Tanrı Vişnu’nun on avatardan (bedenlenme) ikincisi olan Kurma, bir kaplumbağa formunda tasvir edilir. Mitolojik anlatıya göre kozmik süt okyanusu çalkalanırken Vişnu, evrenin dengesini sağlamak amacıyla büyük bir kaplumbağaya dönüşmüş ve dağın sabit kalması için sırtında taşıyıcı görev üstlenmiştir. Bu anlatım doğrultusunda kaplumbağa, Hint mitolojisinde evrenin dengelenmesine katkı sağlayan ilahi bir aracı olarak kabul edilmiştir.
Bu mit kaplumbağanın yalnızca fiziksel dayanıklılıkla değil, aynı zamanda ilahi destek ve fedakârlıkla özdeşleştirilmesine neden olmuştur. Ayrıca Hint mitolojisinde, dünyanın kaplumbağanın sırtına yüklendiğine dair inanç da mevcuttur. Bu kozmolojik tasvir, Çin mitolojisinde ve bazı yerli Amerika kültürlerinde benzer şekilde ortaya çıkmıştır.
Kaplumbağa figürü, Hint mimarisinde de yer bulmuş; birçok Hindu tapınağının giriş kısmında taş kaplumbağa heykellerine rastlanmıştır. Bu figürler kutsallığın bir işareti ve ruhsal koruyuculuk simgesi olarak yorumlanmıştır. Öte yandan Hint düşüncesinin bir diğer bileşeni olan yoga sisteminde de kaplumbağaya referans bulunmaktadır. Hatha yoga pratiğinde yer alan “Kurmasana” (Kaplumbağa Pozu), kişinin zihinsel sessizliğe ulaşmasını ve iç dünyasına yönelmesini sembolize eden bir duruştur. Bu duruş, tıpkı kaplumbağanın kabuğuna çekilmesi gibi bireyin dış dünyadan uzaklaşarak içsel derinliğe yönelmesini temsil eder.
Hint mitolojisinde kaplumbağa, yaratılış anlatılarında ve dinî ritüellerde sembolik rol üstlenmiş; kozmik denge, ilahi destek, fedakârlık ve içsel dönüşüm gibi temalarla ilişkilendirilmiştir.
Afrika Mitolojisinde Kaplumbağa
Afrika mitolojisi ve sözlü halk edebiyatında kaplumbağa, özellikle zekâ ve kurnazlık temaları çerçevesinde öne çıkan bir figür olarak yer almaktadır. Pek çok Afrika masalında kaplumbağa, fiziksel olarak güçlü olmamasına rağmen akıl yürütme ve strateji geliştirme becerileriyle engelleri aşan, rakiplerini alt eden bir karakter olarak kurgulanmıştır. Bu yönüyle kaplumbağa, güçten ziyade zekânın ön plana çıkarıldığı didaktik anlatıların taşıyıcısı konumundadır.
Batı Afrika’nın özellikle Nijerya, Gana ve Benin gibi ülkelerinde, kaplumbağa figürü Anansi (örümcek) adlı mitolojik karakterle birlikte ya da karşıtlık içinde yer almaktadır. Anansi, Batı Afrika anlatı geleneğinde oldukça yaygın olan, genellikle bilgi ve hilekârlıkla ilişkilendirilen bir örümcek karakteridir. Anansi ile kaplumbağa arasında geçen öykülerde, iki karakter arasındaki rekabet üzerinden zekânın, sabrın ve stratejinin önemi vurgulanmaktadır. Bu anlatılarda kaplumbağa, fiziksel güçten yoksun ancak zihinsel çevikliğe sahip bir figür olarak sunulur.
Kaplumbağa, Afrika halk anlatılarında yalnızca bireysel başarının değil, aynı zamanda toplumsal derslerin ve kolektif bilgelik aktarımının temsilcisidir. Bu masallar, geleneksel sözlü kültür içinde kuşaktan kuşağa aktarılmış ve kaplumbağayı kültürel bir bellek ögesi hâline getirmiştir.
Amerika Yerlilerinin Mitolojisinde Kaplumbağa
Yerli Amerika inanç sistemlerinde kaplumbağa, kozmogonik anlatıların merkezinde yer alan ve evrenin oluşumuna doğrudan katkıda bulunan kutsal bir figür olarak kabul edilmiştir. Pek çok Kızılderili kabilesi, dünyanın büyük bir kaplumbağanın sırtında taşındığına inanır. Bu inanç doğrultusunda, özellikle Kuzey Amerika kıtasına "Turtle Island" (Kaplumbağa Adası) adı verilmiş ve bu adlandırma, kıtanın yaratılışına ilişkin mitolojik anlatılara dayandırılmıştır.
Bu inanç yapısında kaplumbağa, yaşamın ve doğanın sürekliliğini sağlayan kutsal bir unsur olarak değerlendirilmiştir. Yaygın anlatımlardan birine göre, gökyüzünden düşen bir kadın (Sky Woman), kuşlar tarafından su yüzeyine getirilir. Kadının yaşayabilmesi için hayvanlar suyun altından toprak getirmeye başlar. Bu süreçte kaplumbağa, sırtını kadına uzatarak üzerinde yaşamın kurulmasına olanak sağlar. Hayvanlar tarafından getirilen toprak, kaplumbağanın sırtında zamanla genişleyerek kara parçasını oluşturur ve bu kara parçası “Turtle Island” olarak adlandırılır.
Kaplumbağanın bu anlatılarda üstlendiği rol, onu yaratılışın ve yaşamın devamlılığının bir sembolü hâline getirir. Yerli Amerika kültürlerinde kaplumbağa, doğayla uyumlu yaşam anlayışının ve dünyanın doğuşunun temsilcisi olarak kutsal bir yere sahiptir. Bu bağlamda kaplumbağa, fiziksel ve ruhsal düzlemde evrenin temel yapı taşlarından biri olarak konumlandırılmıştır.

Görsel yapay zekâ ile oluşturulmuştur.
Türk Mitolojisinde Kaplumbağa
Türk mitolojisinde kaplumbağa, evini sırtında taşıması ve uzun ömürlü olması nedeniyle uğurlu ve kutsal bir varlık olarak kabul edilmiştir. Kaplumbağa figürü, güç, koruyuculuk, ölümsüzlük, bilgelik, sabır, azim ve istikrar gibi nitelikleri simgelemektedir. Özellikle Türk İslam düşüncesinde ve tasavvufî sembolizmde önemli bir yer edinmiştir. Kaplumbağanın kendi kabuğuna çekilmesi, dünyevî telaşlardan uzaklaşarak içsel bir dönüşüme yönelmeyi sembolize eden bir metafor olarak değerlendirilmiştir.
Kaplumbağa, halk inanışlarında da çeşitli özellikleriyle yer bulmuştur. Bu özellikler arasında yağmur yağdırma, nazardan korunma, bazı hastalıkların tedavisi gibi unsurlar almaktadır. Ayrıca halk edebiyatında da sıkça kullanılan bir figürdür. Türk halk anlatılarında ticarette hile yapan, cimrilik eden, nimete ya da atalara saygısızlık gösteren kişilerin kaplumbağaya dönüştürüldüğü yönündeki anlatılar dikkat çekmektedir.
Kaplumbağa, Anadolu’da "tuşbağa", "tuşbaa", "toşkaba", "tostos" gibi yerel adlarla da anılmakta olup kilim desenleri, seramik ve çini süslemeleri başta olmak üzere özellikle Anadolu’daki halk sanatında yaygın biçimde kullanılmaktadır. Türk kültüründe kaplumbağa sembolizminin sanat alanındaki önemli örneklerinden biri de Osman Hamdi Bey’in “Kaplumbağa Terbiyecisi” adlı tablosudur. Bu eser, kaplumbağanın taşıdığı sembolik anlamların sanata yansımasına dair önemli bir örnektir.
Türk boyları arasında ise kaplumbağa, evrenin yaratılış mitleri ve Gök Tanrı inancı ile ilişkilendirilmiştir. Kaplumbağanın üst bölümünün gökyüzünü, alt kısmının ise yeryüzünü temsil ettiğine inanılmıştır. Moğolistan, Kırgızistan, Tuva, Hakasya ve Altay gibi bölgelerde yaşayan şamanist toplulukların, kötü ruhları kovmak amacıyla kaplumbağaya özel anlamlar yüklediği aktarılmıştır.
Tarihî olarak da kaplumbağa sembolizmine yer verilmiştir. Bilge Kağan, Köl Tigin ve Moyun Çor yazıtlarının kaplumbağa kaideler üzerine yerleştirilmesi; barış, huzur, uzun ömür ve süreklilik temalarının simgesel bir yansıması olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca mimaride, geometrik motif ve süsleme ögesi olarak kaplumbağa sembolüne yer verildiği görülmektedir.

Görsel yapay zekâ ile oluşturulmuştur.

