Mimari tasarım süreci, belirli gereksinimleri karşılamak amacıyla bir yapı bütününün ve bu bütünü oluşturan tüm bileşenlerin kavramsal, işlevsel, biçimsel, yapısal ve eylemsel niteliklerinin yorumlandığı, tanımlandığı ve belgelendiği disiplinlerarası bir eylem alanıdır. Bu süreç, tam olarak tanımlanmamış bir alanda problemlerin ortaya çıkarılması ve bu problemlere bilişsel mekanizmalar aracılığıyla çözüm bulunması olarak da ifade edilir. Mimari tasarım, bir düşünme eylemi olarak kabul edilir ve bu eylem, yaratıcılığın etkisiyle bir tasarım ürününe dönüşür. Süreç, doğası gereği bireysel bir yaratıcı etkinlik olmakla birlikte, karmaşık problemlerin çözümü için genellikle mimarlık, mühendislik, peyzaj mimarlığı ve iç mimarlık gibi birçok farklı disiplinden uzmanın ekip çalışmasını gerektirir.

Tasarım Fikirden Gerçeğe Dönüşen Bir Yolculuktur (Yapay Zeka İle Üretilmiştir)
Tarihsel Gelişim
Mimari tasarım süreci tarih boyunca değişen toplumsal, teknolojik ve kültürel koşullarla birlikte evrilmiştir. İlk dönemlerde mimari üretim, zanaatkâr mimarların elinde şekillenmiş, yapıların planlaması, yapımı ve denetimi tek bir kişi tarafından yürütülmüştür. Bu durum, özellikle Antik Mısır, Mezopotamya ve Yunan mimarlığında gözlenebilir. Vitruvius’un De Architectura adlı eseri, Antik Roma'da mimarın estetik, sağlamlık ve işlevsellik ilkeleriyle nasıl çalıştığını belgeleyen en erken kaynaklardan biridir.
Ortaçağ’da mimari üretim, büyük ölçüde lonca sistemi içinde organize olmuş; katedraller gibi büyük yapıların tasarımı ve yapımı uzun yıllar alan kolektif süreçler olarak yürütülmüştür. Bu dönemde mimar kimliği anonimleşmiş, bilgi sözlü gelenekle aktarılmıştır. Rönesans’la birlikte Alberti, Palladio ve Michelangelo gibi mimarlar bireysel yaratıcılığı öne çıkaran figürler olarak mimarlık tarihine girmiş; tasarım süreci entelektüel bir etkinlik olarak yeniden tanımlanmıştır.
18. ve 19. yüzyıllarda sanayi devrimi ile birlikte yapı üretimi teknikleşmiş, mühendislik bilgisi mimari sürece dahil olmaya başlamıştır. Bu dönemde mimar ile mühendis ayrımı belirginleşmiş, yeni yapı tipolojileri ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda Beaux-Arts ve Bauhaus gibi okullar, mimari tasarım eğitimini kurumsallaştırarak tasarım sürecine sistematik yaklaşımlar geliştirmiştir.
19. yüzyıl, mimari tasarım sürecinin modernist ilke ve normlarla rasyonelleştirildiği bir dönem olmuştur. Le Corbusier ve Gropius gibi isimler, tasarımı bir “problemin çözümü” olarak kurgulamış; süreçte analiz-sentez-değerlendirme aşamaları vurgulanmıştır. 1960’lardan itibaren postmodern söylemle birlikte öznel, yerel ve kültürel değerler yeniden tasarım sürecine dahil edilmiştir.
Bilgisayar destekli tasarımın (CAD) 1980’lerden itibaren yaygınlaşmasıyla birlikte mimari üretim dijitalleşmiş, eş zamanlı mühendislik ve disiplinlerarası koordinasyon güncel tasarım süreçlerinin temel bileşenleri haline gelmiştir. Günümüzde, BIM (Building Information Modeling) ve parametrik tasarım gibi yöntemlerle mimari tasarım süreçleri hem daha karmaşık hem de daha entegre bir yapıya bürünmüştür.
Sürecin Aşamaları ve Modelleri
Mimari tasarım süreci, farklı kuramcılar tarafından çeşitli modellerle açıklanmıştır. Bu modeller, sürecin doğasını, adımlarını ve aktörler arası ilişkileri farklı açılardan ele alır.
Geleneksel (Lineer) Süreç
Bilgisayar teknolojilerinin yaygınlaşmasından önceki dönemlerde, mimari tasarım süreci büyük ölçüde adımsal (lineer) ve algoritmik bir yapıya sahipti. Bu yaklaşımda, tasarımlar kâğıt üzerinde yapılır ve mimari avan tasarım belirli bir aşamaya geldikten sonra inşaat, makine ve elektrik mühendisliği gibi diğer disiplinlerle bilgi alışverişi sağlanırdı. Proje ekibi, belirli dönemlerde yapılan toplantılarla bir araya gelir ve alınan kararlara göre tasarımlar revize edilirdi. Ancak bu yöntem, her revizyonda çizimlerin yeniden yapılmasını gerektirmesi, sürekli geriye dönük revizyonlar nedeniyle proje gelişim sürecini uzatması ve tekrar eden çizimlerde hatalara yol açabilmesi gibi dezavantajlar barındırmaktaydı.

Geleneksel Tasarım Aşaması (Yapay Zeka ile Üretilmiştir)
Sistematik Süreç Modelleri
Mimari tasarım süreci, yalnızca estetik bir üretim alanı değil; aynı zamanda belirli aşamalardan oluşan sistematik bir problem çözme süreci olarak ele alınmıştır. Bu çerçevede çeşitli kuramcılar, süreci analiz, sentez, değerlendirme ve iletişim gibi aşamalara bölen sistematik modeller geliştirmiştir.
Bryan Lawson'ın Modeli (2005)
Lawson, tasarım sürecinin sonsuz olduğunu ve hatası olmayan tek bir doğru sürecin bulunmadığını belirtir. Ona göre süreç, problemleri çözmenin yanı sıra problemleri bulmayı da gerektirir ve mimarın deneyimlerini içeren öznel değer yargılarını barındırır.
Nigel Cross'un Modeli (2008)
Cross, tasarım sürecini keşfetme, meydana getirme, değerlendirme ve iletişim olmak üzere dört temel aşamadan oluşan bir yapı olarak tanımlar. Bu modelde, meydana getirme ve değerlendirme aşamaları arasında döngüsel bir ilişki bulunur.
Kızılırmak'ın Modeli (2010)
Benzer şekilde Kızılırmak da süreci analiz, sentez, değerlendirme ve iletişim olmak üzere dört adımda açıklar. Rize Tapu ve Kadastro Müdürlüğü hizmet binası projesinde de bu adımlar izlenmiş; problemin tanımıyla başlanmış, bilgi toplama, analiz ve bu analizler doğrultusunda tasarım kararlarının alındığı sentez aşamasıyla devam edilmiştir. Değerlendirme aşamasında ise mimari proje, diğer disiplinlerin çözümleriyle bir arada ele alınmıştır.
Dijital (Eş Zamanlı) Süreç
Bilgisayar ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, geleneksel adımsal sürecin organizasyonel yapısını değiştirmiştir. Günümüzde tasarımların dijital ortamlarda hazırlanması, disiplinlerarası tasarım organizasyonunun da biçim değiştirmesine neden olmuştur. Dijitalleşme ile birlikte, mühendislik gibi diğer disiplinler, tasarım sürecinin en başından itibaren mimarlarla birlikte zaman ve mekâna bağlı kalmadan, eşzamanlı (senkronize) olarak çalışabilmektedir.
Bu yaklaşım, Eş Zamanlı Mühendislik (Concurrent Engineering) olarak da adlandırılır. Eş zamanlı mühendislik, tasarım sürecinde tüm proje paydaşlarının sürece dahil edilerek projelerin eksiksiz ve birbiriyle uyumlu olmasını hedefler. Bu anlayış, tasarım ve yapım süreçleri arasında geri bildirim (feedback) ve karşılıklı düzeltmelere olanak tanıyarak projeler arası uyumsuzlukları, eksiklikleri ve yanlışlıkları en aza indirmeyi amaçlar.
Kuramsal Yaklaşımlar
Mimari tasarım süreci, farklı kuramsal çerçeveler ve felsefeler üzerinden de ele alınır.
Problem Çözme Olarak Tasarım
Birçok araştırmacıya göre tasarım, temelde bir problem çözme sürecidir. Bu yaklaşımda tasarım eylemi, bir gereksinimin veya sorunun ortaya çıkmasıyla başlar ve bu probleme uygun çözümlerin bulunmasını hedefler. Tasarımcı, bu süreçte bir düşünme eylemi gerçekleştirir. Yaratıcılık ve problem çözme, bu bağlamda temelde aynı bilişsel aktivite olarak görülür.
Yaratıcı ve Bilişsel Süreç Olarak Tasarım
Tasarım, aynı zamanda yaratıcı ve bilişsel bir süreçtir. Yaratıcılık, bu süreçte yeni ve alışılmamış bir şeyin ortaya konulması olarak tanımlanır. Yaratıcı süreç; duyumlar, duygular ve imgelem gücü gibi yetilerin düşünsel yetilerle birleşip örgütlenmesiyle bir yeniliğin ortaya çıkmasını sağlar.
Bu süreçte tasarımcının kişisel, çevresel ve bilişsel değişkenleri belirleyici rol oynar. Bireyin sahip olduğu biyolojik-kişisel ve kültürel değişkenler (yaşam biçimi, değerler, deneyim, inançlar) ile sosyo-grup ve fiziksel çevre değişkenleri (aile yapısı, eğitim, yaşam çevresi) bu süreci doğrudan etkiler. Bu bileşenlerin tamamı, bireyin kültürel şemasını oluşturur. Kültürel şema, bir sosyal grup tarafından paylaşılan ve bireyin dünyayı yorumlamasını sağlayan kültürel modellerdir. Tasarımcının kültürel şeması, normatif değer ve anlamların zihinsel süreçlerle (anlama, gruplama, öğrenme, bellek) kodlanmasıyla oluşur ve yaratıcı bilişsel süreçle etkileşime girerek tasarlama eylemini biçimlendirir.
Kullanıcı Katılımlı Tasarım
1960'lı yıllarda yaşanan sosyal değişimler ekseninde, birey merkezli alanlarda "katılım" kavramı öne çıkmıştır. Mimarlık disiplininde bu yaklaşım, kullanıcının tasarım sürecine sistematik ve bilinçli bir biçimde dâhil edilmesi düşüncesiyle tartışılmaya başlanmıştır. Katılım fikrinin temelinde, kullanıcının yaşadığı çevreyle olan ilişkilerinden edindiği deneyim birikiminin var olduğu ve bunun tasarım parametreleri içinde yer alması gerektiği görüşü bulunur. Bu yaklaşım, iki temel kategoriye ayrılabilir:
- Kullanıcı İçin Tasarım (User-centered Design): Bu öncül yaklaşımda tasarımcı, kullanıcı beklenti ve deneyimlerini daha fazla merkeze alır; onun kültürel, sosyal ve mekânsal değerlerini önemser. "Açık uçlu/esnek tasarım" ve "sosyal mimarlık" gibi arayışlar bu kategoride değerlendirilebilir. Burada kullanıcı, sürece dolaylı olarak katılır.
- Kullanıcıyla Birlikte Tasarım (Participatory/Collaborative Design): Bu yaklaşımda kullanıcı, pasif konumdan çıkarak tasarım sürecinde aktif bir katılımcı olarak yer alır. Lefebvre'in "tasarlanan mekân" (soyut mekân) ve "kullanılan mekân" (somut mekân) ayrımından yola çıkarak, bu yaklaşım iki mekân arasında bir işbirliği alanı yaratmayı hedefler. Mimar bu süreçte "organize eden", "yönlendiren", "dinleyen" ve "yorumlayan" gibi yeni roller üstlenir. Sanoff (1999), bu ilişkiyi, "Kullanıcı problemi tanımlama konusunda uzmandır, çözme konusunda değil," diyerek açıklar.【1】
Disiplinlerarası İlişkiler ve Koordinasyon
Mimari tasarım süreci, farklı meslek ve disiplin gruplarının katkısını gerektiren bir yapıya sahiptir. Sürecin en büyük zorluklarından biri, birden çok disiplinin birden çok konu üzerinde beraber çalışmasının gerekliliğidir. Bu noktada mimarlar, sadece yapının tasarımından değil, aynı zamanda diğer proje paydaşları arasındaki koordinasyonun sağlanmasından da sorumludur. Mimarlar, bu rolde "sistem bütünleştirici" olarak görev yaparlar; teknolojik gelişmeler, proje yönetimi ve yapım içeriklerini birleştirir ve müşteriyle ilişkileri yönetirler.
Proje sürecinde mimarlar, inşaat mühendisi, makine mühendisi ve elektrik mühendisi gibi aktörlerle eş zamanlı ve iletişim halinde çalışarak, birbirini besleyen bir yapıyla projeyi biçimlendirirler. Geleneksel süreçte periyodik toplantılarla sağlanan bu koordinasyon, dijital süreçte intranet, extranet, e-posta, anında toplantı (meet now) ve uzaktan masaüstü erişimi (remote desktop) gibi teknolojilerle zaman ve mekândan bağımsız olarak gerçekleştirilir.
Uygulama Alanları ve Araçlar
İhtiyaç Programı
Tasarım sürecinin başlangıcında, kullanıcı ve işveren isteklerini, kurumsal kimliği ve mekânsal gereklilikleri belirlemek amacıyla bir "ihtiyaç programı" oluşturulur. Bu program, tasarımın temel çerçevesini çizer ve mekânsal organizasyon için bir kaynak teşkil eder.
Dijital Teknolojiler ve Yazılımlar
Günümüzde tasarım süreci, büyük ölçüde bilgisayar destekli tasarım (CAD) yazılımları aracılığıyla yürütülmektedir. Bu yazılımlar çizim, döküman saklama, tasarım, hesap işleri ve disiplinlerarası iletişim gibi birçok alanda kullanılır. Disiplinlerarası çalışmalarda veri kaybını önlemek ve uyumluluğu sağlamak için ortak yazılımların veya .dxf gibi dönüşebilir dosya formatlarının kullanılması önem taşır. MicroStation TriForma gibi bazı yazılımlar, farklı disiplinlerin entegrasyonunu tek bir proje modeli üzerinde sağlayabilmektedir.
İletişim için ise "Web'de Yayımlama" (Web Publish), "E-iletim" (E-transmit) ve "İnternet Üzerinde Sürükle-Bırak" (I-drop) gibi özellikler, orijinal çizim dosyalarını göndermeye gerek kalmadan veri paylaşımına olanak tanır.
Performans Değerlendirme Simülasyonları
Bina enerji simülasyon programları, binaların enerji yüklerini saptamada ve enerji tüketim profillerini ortaya çıkarmada etkin bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Bu programlar, geleneksel olarak tasarımın sonunda performansı "doğrulamak" için kullanılırken, güncel yaklaşımlar bu araçların tasarım sürecinin başından itibaren sürece entegre edilerek tasarımı "geliştirmek" için kullanılmasını önermektedir. Tasarımın ilk aşamalarında yapılacak simülasyonlar, biçim, boyut, yönlenme ve malzeme gibi kararların enerji tüketimine etkisini analiz ederek daha yüksek performanslı binaların tasarlanmasına olanak tanır. Ancak bu programların kullanıcı arabirimlerinin karmaşıklığı, detaylı veri gereksinimleri ve yorumlama zorlukları gibi kısıtları bulunmaktadır.
Türkiye'de Mimari Tasarım Süreci
Türkiye'de mimari tasarım süreci, mevzuat, mesleki pratik ve disiplinlerarası ilişkiler çerçevesinde biçimlenen, ancak çoğu zaman çeşitli yapısal sorunlarla kesintiye uğrayan bir üretim sürecidir. Bu süreç, hem tasarımcı mimarların hem de mühendislik, danışmanlık, yapı denetimi ve kamu otoritelerinin katılımıyla şekillenir. Ancak uygulamada kuramsal modellemelerle öngörülen bütünleşik yaklaşım çoğu zaman yeterince gerçekleşmemektedir.
Sorunlar
Türkiye'deki inşaat sektöründe mimari tasarım sürecinde çeşitli sorunlar gözlemlenmektedir. Yapılan araştırmalar, bu sorunları şu başlıklar altında toplamaktadır:
- Detay Eksikliği: Mimari uygulama projelerinin genellikle 1/50 ölçekli çizimler dışında, ince yapı veya özellikli imalatları açıklayan büyük ölçekli detay paftaları içermediği tespit edilmiştir.
- Projeler Arası Uyumsuzluk: Mimari, statik, tesisat ve donanım projeleri arasında ciddi ve yaygın düzeyde uyumsuzluklar bulunmaktadır. Taşıyıcı sistem elemanları ile tesisat bacalarının çakışması gibi sorunlara sıkça rastlanmaktadır.
- Koordinasyon Eksikliği: Disiplinlerarası eş zamanlı mühendislik yaklaşımı yeterince benimsenmemiştir. Mimarlar ile diğer mühendislik disiplinleri arasındaki iletişim genellikle ihtiyaç duyulduğunda kurulur; bu durum, proje bütünlüğünü zedeler.
- Yasal Yaptırım Eksikliği: Yasaların ruhsat alabilmek için detay çizimini şart koşmaması ve bu konuda bir yaptırımının olmaması, detay eksikliğinin önemli nedenlerinden biri olarak gösterilmektedir.
- Düşük Proje Ücretleri: Mimari proje ücretlerinin düşük olması, mimarların detay çizimlerine yeterli vakit ayırmamasına neden olan bir faktör olarak belirtilmektedir.
Bu sorunlar; uygulama aşamasında proje tadilatlarına, imalatların yeniden yapılmasına, maliyet artışına, zaman kaybına, malzeme israfına ve proje dışı keyfi uygulamalara zemin hazırlamaktadır.


