Bazı yollar haritalarda yoktur. Ve bazı yola çıkışlar, sadece bir yere varmak için değil; kendine varmak içindir. Yola çıkmak, bir mesafe almak değil yalnızca. Ait olduğunu sandığın, alıştığın, uyuştuğun her şeyden sıyrılıp çıplak bir bilinmeze adım atmaktır. Bildiklerini geride bırakmanın, bilmediklerinle yüzleşmeye cesaret etmenin eylemidir. Kimi zaman yalnız, kimi zaman yorgun ama her defasında daha sen olarak yürümektir.

kadın, engebeli ve yokuş bir patikada ilerliyor. Yolun sonunda, ufukta parlayan güneş tüm sahneyi altın tonlarına boyarken, yolculuk zorlu ama umut dolu bir geleceğe işaret ediyor. (Görsel Yapay Zeka ile Oluşturulmuştur.)
Yol öğretir. Hata yapmayı, affetmeyi, vedalaşmayı, güvenmeyi… Ayakların nasır tutarken kalbin kabuk bağlar. Ama sonra o kabuk çatlar, içinden büyüyen başka bir sen çıkar. Yolda öğrenilen hiçbir şey ders kitaplarında yazmaz. Yola düşmeden uyanılmaz.
Yürüdükçe anlarsın: Varılacak yer önemli değildir aslında. Yolun kendisi dönüşümdür. Karşına çıkan insanlar, seni zorlayan patikalar, beklenmeyen fırtınalar, ansızın açan güneş… Hepsi sana aittir. Hepsi seni senden çıkarıp sana götürür.
Ve yolda bir şey daha olur: Sessizliğin sesiyle tanışırsın. Kendi iç sesinle. Onu daha önce hiç duymadığın kadar berrak duyarsın. O ses sana nereden geldiğini değil, kim olduğunu fısıldar.
Bu bir çağrıdır. Konforundan, korkularından, ertelediğin hayallerden sıyrılma çağrısı. Bilmediğin sokaklara, içinden geçmediğin hislere, denemediğin ihtimallere yürüme çağrısı. Yola çık. Ne zaman döneceğini, nereye varacağını, kimlerle karşılaşacağını bilmeden çık. Çünkü asıl yol, yolculuğun seni dönüştürdüğü yerdir.
Her yol, yürüyene kendini öğretir.

