KÜRE LogoKÜRE Logo
BlogGeçmiş
Blog
Avatar
Ana YazarKÜME Vakfı25 Nisan 2025 11:34

#8 Toplum ve Teknoloji Bülteni

fav gif
Kaydet
kure star outline


Sözün Metalaşması: Yapay Zeka Çağında İfade Ekonomisi

Sanayi Devrimi insan kas gücünü ve zamanını üretim bantlarında kodladı. Sanayi öncesi toplumlarda insan, doğaya ve mevsimlere göre vaktini taksim ederdi. Tarımsal üretimle uğraşan toplumlarda işin ritmini güneşin doğuşu-batışı, mevsim değişimleri ve dini ritüeller belirlerdi. “Zaman” soyut bir hesaplama değil, gündelik hayatla iç içe, esnek ve döngüsel bir ritimdi. Sanayi ile birlikte ise zaman, saat cinsinden ölçülmeye ve sıkı denetim altına alınmaya başlandı. İşçilerin belirli bir saatte üretime başlaması, mola saatlerinin belirli olması, vardiya sistemleri gibi unsurlar zamanın artık ekonomik verimlilik açısından “yönetilen” bir şey haline gelmesini sağladı.
 

Kapitalist üretim biçimine geldiğimizde de zaman doğrudan para ile ilişkilendi ve "zaman = para" denklemi kuruldu. Bu durumda işçinin çalıştığı saat üzerinden ücret aldığı bir düzene geçilmesini sağladı. Bu da “boş zaman” ve “çalışma zamanı” ayrımını doğurdu. İş dışı zaman da üretken olmayan, ama dinlenip tekrar çalışmaya hazırlayan bir süreç olarak görülmeye başlandı. Fabrika sisteminde dakiklik, verimlilik ve süreklilik makbul hale geldi. Zaman disiplininin bireyler tarafından içselleştirilmesine yol açtı. İnsanlar kendi zamanlarını yönetmeyi bir erdem gibi görmeye başladılar. Modern kapitalist toplumlarda "vakit kaybı" suçluluk duygusuyla anılır hale geldi.
 

21. yüzyıl ise dilimizi, jestlerimizi, alışkanlıklarımızı veri biçiminde pazarlanabilir hale getirerek benzer bir dönüşüm yaratıyor. Artık üretim-tüketim süreçlerine dahil olan yalnızca bedenimiz değil, gündelik dijital davranışlarımız da bu süreçlerin bizatihi içinde. Veri setleri halinde biçim bulan davranışlarımız işlevsel sonuçlar elde etmek maksadıyla hesaplanabilir ve alınıp satılabilir hale geldi. Öte yandan veri haline gelişleri manipülasyon tekniklerine ve dikkat uygulamalarına kapı araladı. Elle tutulabilir, yönlendirilebilir, dizayn edilebilir ve hesaplanabilir veriler halini alan kişisel davranışlarımız artık otantik olarak sahip olduğumuz ve erişelemez parçalarımız olmaktan çıkıp tüketim ve üretim nesnesi olarak kodlanan sistem parçaları haline geldi.
 

Bu durum yapay zekayla kurduğumuz ilişkimizin de merkezinde. Sohbet robotlarını alımlayışımız ve kurduğumuz irtibat bütün teknik üretim ve tüketim süreçleriyle boydan boya ilişkilenmekte. Yapay zeka botlarına “nasılsın?” dediğimizde, sadece bir soru yöneltmiş olmuyor aynı zamanda algoritmayı eğitmekte, modelin etkileşim repertuvarını genişletmekte ve platformun öğrenme döngüsüne katkı sunmuş oluyoruz. Bu bağlamda, yeni dijital emeğin en rafine biçimlerinden biri de farkına bile varmadan ürettiğimiz “ifade emeği”. Bu emek, anonimleştirilmiş olsa dahi, makinelerce kodlanır, yapılandırılır ve ekonomik bir çıktıya dönüştürülür halde. Tam bu işlevselliğinden ötürü de üretim ve tüketim maaliyetlerine sahip.


OpenAI CEO'su Sam Altman, kullanıcıların ChatGPT'ye karşı gösterdikleri nezaketin şirkete milyonlarca dolara mal olduğunu açıkladı. Altman’a göre kullanıcıların arama sorgularının sonunda “lütfen” ve “teşekkür ederim” gibi ifadeler kullanması, sistemlerin hesaplama yükünü artırarak operasyonel giderlerin artmasına neden oluyor.


Yapay zeka sohbet botlarıyla nezaketle konuşma oldukça yaygın bir fenomen. Sebebi, basitçe düşünüldüğünde insanlar arası iletişimden taşan reflekslerin dijital ortama sızması. İnsan beyni bir robotla da etkileşime girse, o metnin arkasında bir “karşı taraf” olduğunu varsaymaya yatkın. O taraf ister insan olsun, ister yapay zeka, konuşma adabı otomatik devreye giriyor. Bu kibarlık hali, sosyal normların makineye uygulanması hali diyebiliriz.


Bu söylemler yalnızca dilsel ifadelerin üretim maliyetlerine olan etkisini değil, aynı zamanda yapay zeka endüstrisinde egemen olan zihniyeti gösteriyor. Özellikle verimlilik ve maliyet optimizasyonu gibi kavramların ön planda tutulması, bu teknolojik üretim sürecinin ardında yatan endüstriyel mantığın izlerini taşıyor. Kullanıcı deneyimi çoğu zaman ikinci plana itilirken, sistemin öncelikleri sonuç odaklılık, işlem süresi ve enerji verimliliği etrafında şekilleniyor. 


Bu yaklaşım, bir bakıma dijital çağın görünmez fabrika bağlamını yansıtır. Sanayi Devrimi’nde yemek ve dinlenme süreleri üretim bandındaki akışı sekteye uğrattığı için kısıtlanan işçilerle, bugün “lütfen” gibi görgü ifadelerinin gereksiz işlem yükü oluşturduğu gerekçesiyle kullanıcıdan tasarruf edilmesi gerektiği ima edilen dijital sistemler arasında yapısal bir benzerlik kurulabilir. 


Her iki durumda da insani jestler, verimliliği tehdit eden fazlalıklar olarak kodlanır; üretim süreci, insan merkezli değil, çıktı merkezli olarak yeniden düzenlenir. Böylece, yapay zekaya yöneltilen sıradan bir hitap şekli bile ardında dijital çağın üretim-tüketim felsefesine dair önemli ipuçları barındırır.
 

Enerji ve Algoritma: Sayısal Girdi, Fiziksel Çıktı

Yapay zeka sistemleri, özellikle büyük dil modelleri, her gelen ifadenin arkasında onlarca hesaplama katmanı çalıştırır. İnsan yapımı olan otantik veri, yapay zeka tarafından üretilen ve üretilecek olan sentetik veri için işlevsel olduğundan, otantik veri üretimi zorunludur. Fakat bu işlemin bir bütün olarak maliyeti ise oldukça fazla. Örneğin, OpenAI’ın veya Google’ın dil modelleri gibi sistemlerde tek bir kullanıcı sorgusu bile birkaç yüz milisaniyelik süreçte onlarca bin çekirdekli sunucuda işlenir. Bu hesaplamaların toplamı enerjiye, enerji de maliyete dönüşür. Sam Altman’ın “on milyonlarca dolarlık sunucu masrafı” ifadesi yalnızca bir büyüklük tahmini değil; aynı zamanda yeni çağın “dijital enerji sınıfları”na işaret eden ekonomik-politik bir göstergedir.


Sanayi Devrimi'nin görünür fabrikaları vardı; buhar çıkaran bacalar, çekiç sesleriyle dolu atölyeler. Dijital çağın fabrikaları ise görünmez: Norveç’in buzullarında ya da Nevada çöllerinde, yüz binlerce sunucu bir araya getirilerek devasa “veri çiftlikleri” olarak görünmektedir. Bu veri merkezleri, 7/24 çalışan modern üretim tesisleridir. Ancak bu üretim somut nesneler üretmez; bilgi, tahmin, profil, öneri, yanıt üretir. Yani dijital çağın çıktısı fiziki değil, bilişseldir. Ve her bilişsel çıktı, watt cinsinden ölçülebilir bir enerji tüketimi içerir. Dolayısıyla bütün ifadelerin watt karşılıkları vardır. 
 

İfadelerin Watt Karşılığı

Bu durum, birçok sözel ifadenin de metalaşarak belirli bir hesap ekonomisine indirgenmesini beraberinde getirir. Artık ifadelerin içeriğiyle birlikte enerji düzlemindeki karşılıkları önem kazanmaktadır. Ne söylediğimizden ziyade söylediğimizin ne kadarlık bir enerjiye mal olduğu ön plana çıkmaktadır. Bu zihinsel dönüşüm dilin anlam üretme kapasitesinden uzaklaşarak, ölçülebilir işlem yüküyle tanımlandığı pesimist bir iletişimsizlik evresine doğru yönelmektedir. Yalnızca algoritmik ve sembolik ilişkiler kuran bir dilsel evrende, içerikler giderek arka plana düşerken, ifade etmenin önceliği “bir şey söylemek”ten çok, “belirli bir enerjiyi sarf etmek” düzlemine kaymaktadır.


Böylece dil modelleri, dili yalnızca organik bir üretim süreci olmaktan çıkararak; onu enerji, zaman ve maliyet ekseninde yeniden değerlendirmeye başlar. Bu da nihayetinde dilin asli işlevlerinden tasfiyesi riskini beraberinde getirir. Bu noktada düşünsel terazinin iki kefesi belirginleşir. Bir yanda sorunların çözümünde vazgeçilmez bir araç olarak dilin kullanımı; diğer yanda ise, dilin kendisinin yeni bir sorunun kaynağı haline gelişi. Dili toptan devre dışı bırakmak, en azından şimdilik, ne pratik ne de etik olarak işlevsel bir çözüm sunmaz; fakat bu çözümün hayal edilmesi bile, ortaya çıkan paradoksu daha da derinleştirir.


Bu nedenle kısa vadeli çözümler, Sam Altman’ın önerdiği gibi, işlem yükünü optimize etmek ve dilsel fazlalıkları azaltmak yönünde olabilir. Ancak uzun vadede, bu mantığın uç noktası dilin esas fonksiyonundan koparılmasına uzanabilir. Böyle bir spekülasyon henüz belirginleşmemiş olsa da ufukta potansiyel bir risk olarak beklemektedir.

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Blog İşlemleri

KÜRE'ye Sor