Biyosanat (bio art), sanatsal ifadenin aracı olarak canlı hücreler, genetik materyaller, mikroorganizmalar, bitkiler, hayvanlar ve insan dokularını kullanan, çağdaş sanat alanlarından biridir. Bu sanat eserleri, bir nesne olmaktan öte, biyolojik bir varoluşa sahip olup zamanla değişen, dönüşen ve biyolojik olarak ölen bir süreçtir. Biyosanat, laboratuvar ortamında gerçekleştirilen deneysel çalışmaları, sanatla birleştirerek, bilim ve sanat disiplinlerinin kesişiminde bir alan yaratır.
Tarihçe
Tarihsel olarak ilk adımlar, 1920'lerde penisilini keşfeden Alexander Fleming'in mikrop resimleriyle atıldı. Fleming'in sanatsal çalışmaları, mantarların bakterileri öldürdüğünü fark etmesine ve böylece antibiyotiklerin keşfine katkıda bulunmasına yol açtı. Ardından, 1933'te fotoğrafçı Edward Steichen, mutant bitkilerle genetik sanat fikrini ortaya attı.
Biyosanatın resmi bir sanat formu olarak ortaya çıkışı ise 1980'lerde gerçekleşti. Bu dönemin öncülerinden Joe Davis, Harvard Üniversitesi'nden genetikçi Dana Boyd ile iş birliği yaparak, bir grafik ikonu (algiz karakteri) sentetik bir DNA molekülü olarak bakteriye kodladığı Microvenus adlı çalışmayı tasarladı. Bu eser, moleküler biyoloji araçları ve teknikleriyle yaratılan ilk sanat eseri olarak tarihe geçti. Microvenus, bilginin bakteriyel DNA'ya yerleştirilip oradan geri alınabileceğini kanıtladı. 1996'da ise Oron Catts ve Ionat Zurr, doku mühendisliği ve sanatı bir araya getiren Tissue Culture & Art Project'i başlattı.
2000'li yıllarda Batı Avustralya Üniversitesi'nde, sanatçıların yaşam bilimleri araştırmaları yapmasına olanak tanıyan SymbioticA adlı bir araştırma merkezi kuruldu. Aynı dönemde, Eduardo Kac, İncil'den bir alıntıyı plasmid DNA'sına kodladığı Genesis adlı bir sanat eseriyle adından söz ettirdi ve UV ışığı kullanarak DNA'da kasıtlı mutasyonlar yarattı.
Eduardo Kac'ın 1998 Tarihli "Genesis" Adlı Eserini Tasvir Eden Bir Görsel (Yapay Zeka ile Oluşturulmuştur)
Özellikler ve Sanatsal Yaklaşımlar
Biyosanat, doğası gereği durağan olmayan, değişim ve dönüşüm içinde olan bir sanat formudur. Bir heykelin veya tablonun aksine, biyosanat eseri yaşayan bir organizmadır; kendi içinde bir yaşam döngüsüne, büyüme ve ölüm süreçlerine sahiptir.
Durağan Olmayan Yaratım Süreci
Biyosanatta eser, bir laboratuvar deneyine benzer şekilde gelişir. Sanatçı, eserin başlangıç koşullarını belirler; hangi hücreleri, hangi genleri veya hangi mikroorganizmaları kullanacağını seçer. Ancak bu aşamadan sonra eser, kendi biyolojik kuralları çerçevesinde gelişmeye başlar.
Canlı Materyaller ve Bilimsel Yöntemler
Biyosanatın temelinde, canlı materyallerin sanatsal bir araç olarak kullanılması yatar. Bu materyaller, insan dokularından genetiği değiştirilmiş bakterilere kadar ki yelpazeyi kapsar. Sanatçılar, bu materyalleri işlemek için modern bilimin sunduğu tekniklerden faydalanır:
- Doku Kültürü: Laboratuvar ortamında hücrelerin ve dokuların yetiştirilmesi, biyosanatın sık kullanılan tekniklerinden biridir. Sanatçılar, canlı hücreleri şekillendirerek veya onları farklı formlarda büyüterek eserler yaratır.
- Genetik Mühendisliği: Genleri bir canlıdan diğerine aktarma, Eduardo Kac'ın GFP Bunny eserinde olduğu gibi, biyosanatın tartışmalı ve etkili yöntemlerinden biridir. Bu teknik, sanatın etik ve bilimsel sınırlarını sorgular.
- Mikroskobik Görüntüleme: Gözle görülemeyen mikroorganizmaların ve hücrelerin dünyası, mikroskobik görüntüleme teknikleriyle sanatsal ifadenin bir parçası haline gelir. Bu görüntüler, sanatçının bakış açısını yansıtan formlara dönüştürülür.
- Biyolüminesans ve Floresan Proteinler: Canlı organizmaların ışık yaymasını sağlayan bu proteinler, biyosanatta kullanılır.
Biyolüminesans ve Floresan Proteinler Kullanılarak Gerçekleştirilen Biyosanat Örneği (Yapay Zeka ile Oluşturulmuştur)
Etik ve Politik Temalar
Biyosanat, estetik kaygılarla değil, aynı zamanda etik ve politik sorularla da beslenir. Sanatçılar, bu eserler aracılığıyla şu konuları gündeme getirir:
- Genetik Patentler ve Mülkiyet: Kimin genleri veya biyolojik materyalleri üzerinde hak sahibi olduğu, biyo sanatın değindiği bir konudur.
- İnsan ve Doğa İlişkisi: Biyoteknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte insanlığın doğayı kontrol etme ve dönüştürme gücü artmaktadır. Biyosanat, bu gücün sonuçlarını ve insan-doğa arasındaki ilişkiyi sorgular.
- Yapay Yaşam ve Klonlama: Sentetik biyoloji ve yapay yaşam deneyleri, "canlılık" ve "insan olmak" gibi felsefi soruları yeniden gündeme taşır. Sanatçılar, bu teknolojilerin potansiyelini ve risklerini eserleri aracılığıyla tartışmaya açar.
- Biyo-politik Meseleler: Biyosanat, genetiği değiştirilmiş gıdalar, gen terapileri ve sağlık politikaları gibi biyo-politik konuları ele alarak, bilim ve teknoloji kararlarının toplumsal yaşam üzerindeki etkilerini görünür kılar.
Canlı Mantar ve Bitki Köklerinin Bir Sanat Eseri Olarak Sergilendiği Biyosanat Örneği (Yapay Zeka ile Oluşturulmuştur)
Türkiye'de Biyosanat
Türkiye'de biyosanat, küresel gelişmelere kıyasla yeni ve sınırlı bir alandır. Türkiye'de biyosanatın gelişimi önündeki engellerden biri, sanat ve bilim dünyasının yeterince entegre olamamasıdır. Biyosanat, laboratuvar ortamlarında yapılan bilimsel deneylerle sanat üretimini bir araya getirmeyi gerektirir. Ancak Türkiye'de bu tür iş birlikleri nadirdir. Sanatçılar, eserlerini üretebilecekleri laboratuvarlara ve bilim insanlarıyla ortak çalışabilecekleri platformlara kolayca erişememektedir.
Bir diğer engel ise, gündelik yaşamda yaşanan olaylar ve sürekli değişen dinamikler nedeniyle sanatçıların üretime odaklanmakta zorlanmasıdır. Bu durum, uzun soluklu ve deneysel projeler gerektiren biyosanat gibi alanlarda çalışmalar yapılmasını engellemektedir.