Tarihî Arka Plan
Deyr Yasin Katliamı, 9 Nisan 1948 tarihinde Filistin'in Batı Kudüs bölgesindeki Deyr Yasin köyünde meydana gelmiştir. Olay, İngiliz mandasının sona ermekte olduğu ve İsrail devletinin ilanından önceki süreçte, Filistin topraklarında artan Yahudi-Arap çatışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Filistin’e yönelik Yahudi göçü artmış; bu süreçte Siyonist hareketin etkisiyle çeşitli silahlı gruplar ortaya çıkmıştır. Britanya, 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu çerçevesinde Yahudi ulusal yurdunu desteklemiş; ancak 1936-1939 Arap ayaklanmaları ve artan çatışmalar sonrasında Filistin'den çekilme kararı almıştır. Birleşmiş Milletler’in 29 Kasım 1947 tarihli 181 No’lu Taksim Planı, Filistin topraklarının Yahudi ve Arap devletleri arasında bölünmesini öngörmüştür. Plan Yahudi tarafınca kabul edilirken, Araplar tarafından reddedilmiştir.
Bu süreci takip eden dönemde, Yahudi milislerle Arap güçleri arasında yoğun silahlı çatışmalar yaşanmıştır. Özellikle Yahudi silahlı grupların Filistin köylerine yönelik saldırıları, çatışmaların şiddetlenmesine yol açmıştır. Bu bağlamda, Kudüs'e yakın ve stratejik konumda yer alan Deyr Yasin köyü de çatışmaların hedefi hâline gelmiştir.
Filistinlilerin kahramanı Şehit Abdulkadir el-Huseyni.
Ayrıca, Deyr Yasin Katliamı'nın hemen öncesinde, 8 Nisan 1948 tarihinde Filistin direnişinin sembol ismi Abdulkadir el-Huseynî, Kudüs yolu üzerindeki stratejik öneme sahip El-Kastal Tepesi’nde çıkan çatışmalarda hayatını kaybetmiştir. El-Huseynî, Kudüs ve çevresindeki Arap kuvvetlerinin komutanı olarak, Siyonist milislerin ilerleyişine karşı yürütülen savunmanın en önemli figürlerinden biriydi.
Şehadeti, Filistin saflarında ciddi bir moral bozukluğuna ve organizasyonel çözülmeye neden olmuştur. Aynı hafta içinde gerçekleşen Deyr Yasin Katliamı ise bu durumdan etkilenmiş; köy savunmasız kalmış ve saldırı, daha geniş bir etki yaratmıştır. Bu bağlamda, Abdulkadir el-Huseynî’nin ölümü ile Deyr Yasin Katliamı arasında tarihsel ve stratejik bir süreklilik göze çarpmaktadır.
Deyr Yasin Köyü'nün Konumu ve Önemi
Deyr Yasin, Kudüs’ün yaklaşık 5 kilometre batısında yer alan, dönemin şartlarına göre orta büyüklükte bir Filistin köyüdür. Katliam sırasında köyde yaklaşık 600 ila 750 arasında sivilin yaşadığı tahmin edilmektedir.
Köy, Kudüs-Tel Aviv karayoluna yakın bir konumda bulunmaktaydı. Bu nedenle, Kudüs’teki Yahudi topluluğu açısından stratejik bir öneme sahipti. Yahudi silahlı gruplar, bu tür köylerin kontrolünü, Kudüs ile çevresindeki Yahudi yerleşimleri arasındaki ulaşımın sağlanması bakımından önemli görüyordu.
Bazı kaynaklara göre, Deyr Yasin köyü daha önceki çatışmalarda tarafsız kalmaya çalışmış ve Haganah ile saldırmazlık anlaşması yapmıştır (TRT Haber【1】 , FokusPlus【2】 ). Ancak köy, Kudüs’ün kuşatılması ve çevredeki Yahudi yerleşimlerinin güvenliğinin sağlanması amacıyla hedef alınmıştır. Mevcut bilgiler, köyün askeri olduğu kadar siyasi ve psikolojik nedenlerle de seçilmiş olabileceğini göstermektedir.
Saldırıyı Gerçekleştiren Gruplar
Deyr Yasin’e yönelik saldırı, Siyonist paramiliter gruplar olan Irgun (Etzel) ve Lehi (Stern Çetesi) tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu iki örgüt, İngiliz mandasına ve Filistinli Araplara karşı silahlı faaliyetlerde bulunan, ideolojik olarak radikal milliyetçi çizgide yer alan gruplardı.
- Irgun, Menachem Begin liderliğinde faaliyet gösteren ve daha sonra İsrail'in siyasi lider kadrosuna dahil olacak kişileri bünyesinde barındıran bir örgüttü.
- Lehi (Stern Çetesi) ise İngiliz karşıtı direnişi benimseyen, sayıca küçük fakat etkili bir yapılanmaydı.
Her iki grup da, dönemin ana Yahudi savunma gücü olan Haganah’dan daha bağımsız ve farklı yöntemlerle hareket etmekteydi. Saldırı, Irgun ve Lehi'nin iş birliğiyle planlanmış ve uygulanmıştır. Haganah, saldırıya doğrudan katılmamış; ancak bazı kaynaklara göre, operasyon öncesinde ve sonrasında dolaylı koordinasyon sağlamıştır. Haganah’a bağlı Palmach birliğinin, saldırı sonrası köydeki cesetlerin kaldırılması ve köyün kontrol altına alınması gibi faaliyetlerde yer aldığı bildirilmektedir (Mepa News【3】 ).
Bazı analizlere göre saldırının amacı yalnızca köyün askeri olarak ele geçirilmesi değil, aynı zamanda çevredeki Arap yerleşimlerinde caydırıcılık etkisi yaratmaktı. Bu tür saldırıların, 1948 yılı boyunca yaşanan kitlesel Filistinli göçlerinde etkili olduğu ve sonraki süreçte Nakba (Büyük Felaket) olarak tanımlanan demografik değişimlere zemin hazırladığı değerlendirilmektedir.
Katliamın Seyri
Deyr Yasin Katliamı, 9 Nisan 1948 sabahının erken saatlerinde başladı. Irgun ve Lehi’ye bağlı yaklaşık 120 kişilik silahlı bir grup, köyü dört koldan kuşattı. Saldırı, gün doğmadan önce, köy halkının çoğunluğunun uykuda olduğu bir saatte başlatıldı. İlk etapta yerel bir direnişle karşılaşıldığı, ancak ağır silahlarla köy içine ilerlenerek çatışmanın kısa sürede kontrol altına alındığı bildirilmektedir.
Evlerin tek tek hedef alındığı, içeride bulunan sivillerin öldürüldüğü aktarılmaktadır. Bazı kaynaklar, sivillere yönelik fiziksel şiddet, kötü muamele ve infazları da içeren eylemler gerçekleştiğini belirtmektedir. Tanıklıklara göre köy sakinlerinin bir bölümü evlerinden çıkarılarak kurşuna dizilmiş, öldürülenler arasında kadın, çocuk ve yaşlılar da bulunmuştur.
Bazı evlerin içindekilerle birlikte havaya uçurulduğu; hayatta kalan çok az sayıda kişinin ise ya yaralı olarak kaçabildiği ya da sonrasında esir alındığı bildirilmektedir. Saldırı yaklaşık 36 saat sürmüş ve köy tamamen boşaltıldıktan sonra sona ermiştir. Olayın ardından köydeki bazı yapılar yıkılmış, çok sayıda cesedin kuyulara veya toplu mezarlara gömüldüğü ifade edilmiştir. Tanıklardan Meryem El-Atraş, ailesine ait cesetlerin evdeki kuyuya atıldığını belirtmiştir. Bu tür anlatımlar, olayın geniş kapsamlı bir sivil kayba neden olduğunu ortaya koymaktadır.
Deyr Yasin Katliamı'nın üzerinden 77 yıl geçti.
Can Kayıpları ve Yaşananlar
Deyr Yasin Katliamı sırasında hayatını kaybedenlerin sayısı konusunda farklı kaynaklarda çeşitli rakamlar yer almaktadır. Irgun ve Lehi tarafından yapılan ilk açıklamada ölü sayısı 254 olarak verilmiştir. Ancak bu rakamın daha sonra propaganda amacıyla abartıldığı yönünde değerlendirmeler bulunmaktadır. Akademik kaynaklarda ise ölü sayısı genellikle 107 ila 120 arasında tahmin edilmektedir.
Hayatını kaybedenlerin büyük çoğunluğunun sivil olduğu, ölenler arasında kadınlar, çocuklar ve yaşlıların bulunduğu bildirilmektedir. Olay sırasında köyde silahlı bir milis gücünün bulunmadığı, bu nedenle çatışmaların askeri nitelikten çok sivil kayıplara yol açtığı yönünde bilgiler mevcuttur.
Bazı kaynaklar, öldürülen sivillerin bazılarının bedenlerinin parçalanmış hâlde bulunduğunu ve cesetlerin bir kısmının yakıldığını aktarmaktadır. Tanıklıklarda, fiziksel şiddete ve ağır kötü muameleye maruz kalındığı yönünde ifadeler yer almaktadır. Katliamdan sağ kurtulan az sayıda kişi, daha sonra yaşananlara ilişkin tanıklık vermiştir.
Bu tür anlatımlar, olayın doğrudan sivilleri hedef alan kapsamlı bir saldırı niteliğinde olduğunu ve yalnızca bir askerî çatışma çerçevesinde değerlendirilemeyeceğini ortaya koymaktadır.
Uluslararası ve Yerel Tepkiler
Deyr Yasin Katliamı, kısa sürede hem Filistin topraklarında hem de uluslararası alanda büyük yankı uyandırdı. Olayın hemen ardından, gerek Arap dünyasında gerekse Batı basınında sert tepkiler geldi. Katliamın vahşetiyle ilgili bilgiler yayılmaya başladıkça, uluslararası kamuoyu ciddi şekilde sarsıldı.
Filistin ve Arap Dünyasındaki Tepkiler
Arap ülkeleri, Deyr Yasin'de yaşananları Siyonist planın bir parçası ve etnik temizlik girişimi olarak değerlendirdi. Katliam, Arap halkları arasında derin bir öfkeye yol açtı ve bu, 15 Mayıs 1948’de İsrail’in bağımsızlık ilanının hemen ardından başlayan Arap-İsrail Savaşı'nın da zemininin hazırlanmasında etkili oldu. Olayın ardından Filistin'de yaşayan Arap halk arasında büyük bir panik dalgası başladı; bu da daha sonraki kitlesel göçleri tetikleyen en önemli olaylardan biri oldu. (TRT Haber【4】 )
Uluslararası Tepkiler
Katliam sonrası İngiliz yetkililer ve Birleşmiş Milletler görevlileri durumu belgeledi ve bazı raporlar yayımlandı. İngiliz mandası altındaki Filistin’de görev yapan İngiliz subaylar, saldırıyı kınadı ve “bir savaş suçu” olarak değerlendirdi. BM Ortadoğu Temsilcisi olan Folke Bernadotte, Deyr Yasin’de yaşananları açık bir şekilde kınamış, ilerleyen dönemde bu olayın barış görüşmelerini zora soktuğunu belirtmiştir.
Ancak Batılı devletlerin büyük çoğunluğu, İsrail’in kuruluş sürecine destek verdikleri için bu katliama doğrudan bir yaptırım uygulamadı. İsrail’in resmi olarak kurulmasından sonra ise Deyr Yasin ve benzeri olaylar, genellikle diplomatik açıklamalarda göz ardı edildi ya da “iç savaşın parçası” olarak gösterilmeye çalışıldı.
İsrail İçindeki Tepkiler
İlginç biçimde, İsrail’deki bazı Yahudi gruplar da Deyr Yasin'de yaşananları kınamıştır. Haganah yetkilileri, saldırıya doğrudan katılmadıklarını belirtmiş ve Irgun-Lehi militanlarının yöntemlerini eleştirmiştir. Ancak daha sonra bu gruplar İsrail ordusuna entegre edilmiştir. Bu da saldırının resmi düzeyde tam olarak dışlanmadığını, dolaylı bir onayla karşılandığını göstermektedir. (MepaNews【5】 )
Katliamın Ardından: Göç ve Travma
Deyr Yasin Katliamı, yalnızca köy halkı üzerinde değil, Filistin toplumunun genelinde de önemli psikolojik ve demografik etkiler oluşturmuştur. Katliamdan hemen sonra köy tamamen boşaltılmış, sağ kalan az sayıdaki kişi çevredeki Arap yerleşimlerine sığınmıştır. Katliamın kısa sürede yaygınlaşan haberleri, olayın etkisinin bölgesel ölçekte hissedilmesine yol açmıştır.
Korku Dalgası ve Göç
Katliamın niteliği ve sivil kayıpların boyutu, bölgedeki Arap nüfus arasında ciddi bir güvenlik endişesine neden olmuştur. Bu durum, köylerin toplu halde terk edilmesine yol açmış ve 1948 yılı boyunca devam eden kitlesel göç sürecinin hızlanmasına katkı sağlamıştır.
"Tüm Filistinliler köylerini boşaltmaya başladı"
Bazı değerlendirmelere göre, Deyr Yasin sonrasında yaşanan göç hareketi, 1948 Arap-İsrail Savaşı sürecinde yaklaşık 750.000 Filistinlinin yerinden edilmesine zemin hazırlayan olaylar zincirinin başlangıcını oluşturmuştur. Bu kitlesel göç, Filistinliler tarafından “Nakba” (Büyük Felaket) olarak adlandırılmakta; Deyr Yasin ise bu sürecin sembolik başlangıç noktalarından biri olarak kabul edilmektedir.
Toplumsal Hafıza ve Tanıklıklar
Katliam, yalnızca fiziksel sonuçlarıyla değil, toplumsal hafıza üzerindeki etkisiyle de önem taşımaktadır. Olaydan kurtulan tanıkların anlatımları, kuşaktan kuşağa aktarılan bir toplumsal hafızanın oluşmasına katkı sağlamıştır. Bu tanıklıklardan biri olan Meryem El-Atraş, ailesine ait cenazelerin evdeki kuyuya atıldığını ve olay sırasında sivillerin infaz edildiğine tanıklık ettiğini belirtmiştir (AA【6】 ).
Katliamdan sağ kurtulan bazı çocukların Tel Aviv yakınlarında gözaltına alındığı ve birkaç gün tutulduktan sonra serbest bırakıldığı bildirilmiştir. Bu süreçte yaşanan travmatik deneyimlerin, toplumsal yapıyı uzun vadeli olarak etkilediği; aile birimlerinin parçalanmasına ve geleceğe yönelik belirsizliklere yol açtığı değerlendirilmiştir.
Katliamın İsrail’in Kuruluş Sürecindeki Rolü
Deyr Yasin Katliamı, yalnızca bir askerî operasyon ya da izole bir olay olarak değil, İsrail’in 1948’deki kuruluş süreci bağlamında stratejik öneme sahip gelişmelerden biri olarak değerlendirilmektedir. Katliam, dönemin Siyonist hareketleri tarafından hem askerî kontrol hem de psikolojik etki oluşturma amacıyla kullanılan yöntemlerin bir örneği olarak öne çıkmıştır.
Psikolojik Etki ve Göç Dinamikleri
Katliam sonrasında Irgun lideri Menachem Begin, yaptığı kamuoyu açıklamasında Deyr Yasin olayının, çevredeki birçok Arap köyünün boşaltılmasında etkili olduğunu ifade etmiştir. Begin’in açıklamasına göre, bu tür saldırılar, göç hareketlerini teşvik etmek üzere bir caydırıcılık unsuru olarak düşünülmüştür (GZT【7】 ).
Bu bağlamda, Deyr Yasin'in hedef alınmasının yalnızca askerî bir amaç taşımadığı; aynı zamanda bölgedeki demografik yapının Yahudi yerleşimleri lehine dönüştürülmesine yönelik bir stratejinin parçası olduğu değerlendirilmiştir. Katliam sonrası yaşanan panik havası, Kudüs çevresindeki bazı Arap köylerinin boşaltılmasında etkili olmuştur.
Devlet Kuruluşu Öncesi Toprak Kontrolü
İsrail’in resmî olarak ilan edilmesinden önceki dönemde, Yahudi ajansları ve silahlı gruplar, stratejik öneme sahip bölgelerde kontrol sağlamayı hedeflemişlerdir. Bu çerçevede Deyr Yasin gibi konum olarak kritik köyler, bu stratejinin uygulama sahası hâline gelmiştir. Köyün Kudüs'e ulaşım sağlayan ana yollar üzerindeki konumu, askerî ve lojistik açıdan önemli bulunmuştur.
Askerî Yapıların Entegrasyonu
Katliamdan kısa bir süre sonra, 14 Mayıs 1948’de İsrail devleti ilan edilmiştir. Bu süreçte, Irgun ve Lehi gibi milis gruplar, İsrail Savunma Kuvvetleri'ne entegre edilmiştir. Bu durum, Deyr Yasin’deki saldırıyı gerçekleştiren grupların daha sonra yeni kurulan devletin resmî güvenlik yapısına dâhil edildiklerini göstermektedir.
Deyr Yasin olayı bu yönüyle, İsrail’in kuruluş süreci içinde meydana gelen yerel silahlı operasyonların, daha geniş stratejik ve siyasi hedeflerle örtüşen bir boyut taşıdığını göstermektedir.
Tanıkların Anlatımları
Deyr Yasin Katliamı’na ilişkin en önemli bilgi kaynaklarından biri, hayatta kalanların ve olaya tanıklık edenlerin anlatımlarıdır. Bu tanıklıklar, olayın yalnızca bir askerî çatışma değil, sivilleri doğrudan hedef alan bir saldırı niteliğinde olduğunu ortaya koymaktadır. Katliamdan sağ kurtulan bireylerin ve köy dışındaki gözlemcilerin ifadeleri, yaşananların detaylarını belgelemek açısından önem taşımaktadır.
Meryem El-Atraş’ın Tanıklığı
Katliamdan sağ kurtulanlardan biri olan Meryem El-Atraş, Anadolu Ajansı’na verdiği bir röportajda, ailesinden birçok kişinin öldürüldüğünü ve cenazelerin evdeki kuyuya atıldığını aktarmıştır:
“Cesetleri evin içindeki kuyulara attılar. Kardeşim, yeğenim ve birçok akrabamı gözlerimin önünde öldürdüler. Saldırganlar, bağırarak evlere giriyor, çocukları ve kadınları bile acımadan vuruyordu.”
Bu tür tanıklıklar, olayın sivil halk üzerindeki doğrudan etkisini göstermesi açısından önem arz etmektedir.
Çocukların Gözaltına Alınması
Bazı tanıklıklar, saldırıdan sağ kurtulan çocukların Irgun ve Lehi militanları tarafından Tel Aviv yakınlarındaki bir gözaltı merkezine götürüldüğünü, burada birkaç gün tutulduklarını ve daha sonra serbest bırakıldıklarını ifade etmektedir. Bu durum, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik düzeyde etkiler doğuran bir süreci göstermektedir.
İsrail Kaynaklı Sözlü Tarih Çalışmaları
İsrail’de bazı akademik çevrelerde yapılan sözlü tarih araştırmalarında, saldırıya katılan bazı kişilerin yıllar sonra yaşananlara ilişkin pişmanlık ifade ettikleri görülmüştür. Bu çalışmalardan birinde, Irgun mensubu olduğu belirtilen bir kişi, yaşananlardan dolayı bazı arkadaşlarının uzun yıllar psikolojik etkiler yaşadığını belirtmiştir:
“Evet, biz Deyr Yasin’de sadece Arap savaşçılarla savaşmadık, sivilleri öldürdük. Bazı arkadaşlarım hâlâ bunun travmasını taşıyor.”
— Irgun mensubu, anonim tanıklık (FokusPlus derlemesi【9】 )
Fotoğraf ve Görsel Belgeler
Katliam sonrası çekilen bazı fotoğraflar, hem yerel hem de Batılı gazeteciler tarafından arşivlenmiştir. Bu görüntülerde yıkılmış evler, sokaklarda bulunan cesetler ve köyden ayrılmak zorunda kalan siviller yer almaktadır. Söz konusu görseller, olayın belgelenmesine katkı sağlamış; Birleşmiş Milletler ve uluslararası gözlemciler tarafından da değerlendirilmiştir.
Katliamın Bugünkü Yansımaları
Deyr Yasin Katliamı, üzerinden uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen, hem Filistin toplumunun kolektif hafızasında hem de bölgesel siyasi tartışmalarda etkisini sürdüren bir olaydır. Katliam, 1948 yılında başlayan ve Nakba (Büyük Felaket) olarak adlandırılan kitlesel göç sürecinin önemli dönüm noktalarından biri olarak kabul edilmektedir. Bu süreçte yaşanan zorunlu yerinden edilmeler, mültecilik, kimlik kaybı ve adalet talepleri gibi sorunların günümüze kadar taşınmasına neden olmuştur.
Günümüzdeki Etkiler
- Mülteci Sorunu: Deyr Yasin ve benzeri köylerden ayrılmak zorunda kalan halk, günümüzde hâlâ Ürdün, Lübnan, Suriye gibi ülkelerdeki mülteci kamplarında yaşamaktadır. 1948 sonrası kurulan İsrail devleti, bu kişilerin geri dönüş hakkını tanımamış ve birçok eski yerleşim yeri gibi Deyr Yasin’in fiziksel izleri zamanla ortadan kaldırılmıştır.
- Toplumsal Hafızanın Korunması: Deyr Yasin Katliamı, her yıl Nisan ayında başta Filistinli topluluklar olmak üzere çeşitli insan hakları kuruluşları tarafından anılmaktadır. Bu anmalar, tarihsel bilincin korunması ve olayın gelecek nesillere aktarılması açısından önem taşımaktadır.
- Resmî Anlatılar ve Tartışmalar: İsrail’de Deyr Yasin’e ilişkin kamu anlatıları uzun yıllar boyunca sınırlı kalmış, olay genellikle ya gündeme getirilmemiş ya da askerî bir operasyon çerçevesinde değerlendirilmiştir. Ancak son yıllarda bazı İsrailli akademisyenler, tarihçiler ve sivil toplum temsilcileri, olayın niteliği üzerine yeniden değerlendirmeler yapmakta ve kamusal hafızada yer edinmesi için girişimlerde bulunmaktadır.
- Yerleşim Alanındaki Değişim: Katliamdan sonra Deyr Yasin köyü, İsrail devleti tarafından kamulaştırılmış ve yerine “Givat Shaul” adlı bir Yahudi yerleşim birimi kurulmuştur. Günümüzde bu bölgede sanayi tesisleri, bir psikiyatri hastanesi ve konut alanları bulunmaktadır. Köyün adı resmî haritalardan çıkarılmış, tarihî kimliği yerel düzeyde büyük ölçüde silinmiştir.