Dünyanın bilinen en eski insan sesi kaydı, 9 Nisan 1860 tarihinde Fransız mucit Édouard-Léon Scott de Martinville tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu kayıt, yalnızca 10 saniye süren ve muhtemelen bir kadının seslendirdiği Fransız halk şarkısı “Au Clair de la Lune”dan bir bölümü içermektedir. Kayıt, Paris’te geliştirilen fotonograf adlı bir cihazla yapılmıştır. Bu aygıt, ses dalgalarını görsel olarak kağıda aktaran bir mekanizmaydı ve kayıtlar, kurum kaplı kağıt üzerine iğneyle çizilen dalgalar şeklinde saklanmıştır. 10 saniyelik bu parça, yaklaşık 150 yıl boyunca, 2008 yılında Amerikan ses tarihçileri tarafından keşfedilip modern teknolojiyle yeniden canlandırılana kadar duyulmamıştır.
Ses tarihçisi David Giovannoni, kaydı ilk duyduğunda “büyülü ve uhrevi” bir deneyim yaşadığını belirtmiştir. Ona göre, sesin adeta bir duman perdesinin ardındaki kağıttan yükseliyor gibi hissedilmesi, bu kaydın tarihi değerini daha da artırmıştır. Bu keşif, daha önce Thomas Edison’a atfedilen “en eski kayıt” unvanını değiştirerek, Scott’un geliştirdiği yöntemin önemini ortaya koymuştur.
Fotonograf: Sesin Görselleşen Hâli
Scott, 1857 yılında geliştirdiği bu aygıtı, sesin işitsel değil, görsel bir izini elde etmek amacıyla tasarlamıştır. Fotonograf, ses dalgalarını algılayan bir diyafram ve bu diyaframa bağlı bir iğne sisteminden oluşuyordu. Ses, içi boş bir tüpten geçerek diyaframa ulaşıyor; bu titreşim, iğne aracılığıyla dönen bir silindirin üzerindeki kurum kaplı kağıda dalga desenleri olarak yansıtılıyordu. Silindirin elle çevrilmesi, kayıt hızında farklılıklara neden oluyor, bu da sesin perdesinde değişkenlik yaratıyordu.
Scott’un hedefi sesi çalmak değil, insan konuşmasını kağıt üzerinde belgeleyip bu görsel desenleri inceleyerek anlamaya çalışmaktı. Bu açıdan onun yaklaşımı, sesi yeniden üretmekten çok bir tür “konuşma stenografisi” işlevi görüyordu. Günümüzde ise bu görsel kayıtlar, dijital teknolojiyle tekrar sese dönüştürülebilir hale gelmiştir.
Kaydın Yeniden Keşfi ve Modern Teknolojiyle Canlandırılması
1860 tarihli bu kayıt uzun yıllar boyunca Paris’teki arşivlerde unutulmuş bir şekilde saklandı. 2008 yılında, “First Sounds” adlı bir grup Amerikan ses tarihçisi, mühendis ve arşivci, bu belgeyi Paris’teki Ulusal Fikri Mülkiyet Enstitüsü (INPI) ve Fransız Bilimler Akademisi’nde buldu. David Giovannoni liderliğindeki ekip, fotonogramları yüksek çözünürlükte tarayarak Lawrence Berkeley Ulusal Laboratuvarı’ndaki bilim insanlarıyla iş birliği yaptı.
Carl Haber ve Earl Cornell, “optik ses okuma” adı verilen bir teknikle çizimleri dijital ses dalgalarına çevirdiler. Yüksek çözünürlüklü görüntüleme sayesinde, kayıt yüzeyindeki çizgiler bilgisayarda analiz edilerek sesi yeniden oluşturdu. Elle çevrilen cihazın sebep olduğu hız farklılıklarını gidermek için diyapazon referans alınarak sesin perdesi düzeltildi. Sonuç olarak, “Au Clair de la Lune”un bu kısa bölümü, cızırtılı da olsa anlaşılabilir biçimde yeniden duyulabilir hale geldi.
Thomas Edison ve Fonograf: Farklı Amaçlar, Farklı Yaklaşımlar
Thomas Edison, 1877 yılında fonografı geliştirerek sesi hem kaydedip hem de geri çalabilen ilk cihazı icat etti. “Mary Had a Little Lamb” adlı çocuk şarkısıyla yapılan bu kayıt, uzun süre “ilk ses kaydı” olarak kabul edilmiştir. Ancak Scott’un yaptığı kayıt, Edison’dan 17 yıl önceye dayandığı için bu unvanı tarihselliğiyle gölgede bırakmıştır.
David Giovannoni, Edison’ın başarısına büyük saygı duyduğunu ve onun sesi ilk kez yeniden çalabilen kişi olduğunu vurgulamıştır. Buna karşın, Scott’un geliştirdiği yöntem yalnızca görsel kayıt sunduğu için sesin doğrudan geri çalınması mümkün değildi. Dolayısıyla iki mucidin yaklaşımları ve hedefleri farklıydı: biri belgeleme, diğeri yeniden üretim amacındaydı.
Tarihi ve Kültürel Önemi
1860 tarihli bu kayıt, Guinness Dünya Rekorları tarafından “en eski insan sesi kaydı” olarak tanınmıştır. Bu keşif, sadece ses teknolojisinin tarihine ışık tutmakla kalmaz, aynı zamanda 19. yüzyıldaki bilimsel merak ve azmi gözler önüne serer. McGill Üniversitesi’nden Prof. Jonathan Sterne, Scott’un sesi “görselleştirerek anlamlandırma” çabasının, günümüzün dijital ses analizleriyle benzerlik taşıdığını vurgulamıştır.
Bu kayıt, yalnızca bir teknolojik gelişme değil; aynı zamanda sesin ölümsüzleştirilmesi yönünde atılan ilk büyük adım olmuştur. Paris’teki bir atölyede geliştirilen bu buluş, Amerikan araştırmacıların katkılarıyla günümüzde yeniden duyulabilir hale gelmiş, ve Edison’ın gölgesinden sıyrılarak hak ettiği tarihsel itibarı kazanmıştır.
Sonuç olarak, dünyada ilk kez bir sesin kayıt altına alınması, Édouard-Léon Scott de Martinville’in 1860 yılında fotonografla gerçekleştirdiği bu deneyimle mümkün olmuştur. “Au Clair de la Lune”un yalnızca 10 saniyelik bir bölümü, insan sesinin tarihteki ilk izi olarak hem teknolojik hem de kültürel bir miras niteliği taşır. Bu buluş, Thomas Edison’ın fonografıyla karşılaştırıldığında farklı bir bakış açısı sunsa da, modern bilimin katkısıyla günümüze ulaşarak geçmişle kurduğumuz bağın sesli bir köprüsüne dönüşmüştür.