Antakya kent merkezinde yer alan Habib-i Neccar Camii, Anadolu’da inşa edildiği kabul edilen en eski cami olup, İslamiyet’in erken dönem yayılışı ve Antakya’nın çok dinli yapısı içerisinde önemli bir simgesel konuma sahip olan camidir.
Tarihî Arka Plan
Antakya (Antiochia), M.Ö. 300 dolaylarında I. Seleukos Nikator tarafından kurulan ve Roma döneminde “Doğunun Kraliçesi” olarak anılan önemli bir merkezdir. Antik Çağ’da Grek, Roma ve Bizans kültürlerinin etkisinde kalan kent, Hristiyanlığın doğuş ve yayılış süreçlerinde de kritik bir rol üstlenmiştir. Hristiyanlık tarihinde “Hristiyan” adının ilk kez burada kullanıldığı kabul edilir. Antakya, aynı zamanda St. Pierre, Barnabas ve Pavlos gibi havarilerin faaliyet gösterdiği merkezlerden biri olmuştur.
638 yılında Hz. Ömer’in komutanlarından Ebu Ubeyde bin Cerrah’ın komutasındaki İslam orduları tarafından fethedilen Antakya’da, bu tarihten sonra İslam mimarisine ait yapıların inşasına başlanmıştır. Bu dönemde Habib-i Neccar Camii’nin ilk örneği pagan bir Roma tapınağının üzerine inşa edilmiştir. Bu yönüyle cami, inançlar arası sürekliliğin mekânsal bir örneği niteliğindedir.
Cami, tarihi boyunca Bizans, Selçuklu, Haçlı ve Memlük egemenlikleri sırasında defalarca el değiştirmiştir. Bizans’ın 968’deki hâkimiyeti sırasında kiliseye çevrilmiş; 1084’te Selçuklular tarafından tekrar cami yapılmıştır. 1098’de Haçlı orduları tarafından işgal edilen kentte yapı tekrar kiliseye çevrilmiş, 1268 yılında Memlük Sultanı Baybars’ın Antakya’yı fethiyle birlikte cami olarak yeniden inşa edilmiştir.
Osmanlı dönemi boyunca cami çeşitli onarımlar geçirmiştir. 17. yüzyılda barok tarzda bir minare eklenmiş; 1854 yılındaki büyük depremde yıkılan yapı, Sultan Abdülmecid tarafından Osmanlı mimari üslubunda yeniden inşa ettirilmiştir. Bugünkü cami bu onarım sürecinin bir ürünüdür.
Mimari Yapı ve Bileşenler
Habib’ün Neccar Külliyesi, Antakya’da Kurtuluş Caddesi üzerinde yer alır ve cami, iki türbe, medrese hücreleri, şadırvan ve avludan oluşur. Yapılar, yamuk biçimli bir avlu etrafında toplanmıştır. Cami, avlunun güneyinde, kıble yönüne paralel konumda ve enine dikdörtgen planlıdır. Ortada bir kubbe, yanlarda haç tonoz örtüler bulunur. Mihrabı yalın, minberi mermerdendir. Giriş, kuzey cephedeki taçkapıdandır. Mahfile, duvar kalınlığına yerleştirilmiş döner merdivenle çıkılır.
Caminin altında, iki katlı bir türbe yer alır. Türbede Habib’ün Neccar ve Şem’un-u Safa’ya atfedilen sandukalar bulunur. Türbe ile caminin eksenleri farklı yönlerde konumlanmıştır. Avlu girişinin güneyinde yer alan başka bir türbe, iki kişilik tek sanduka içermesi nedeniyle “Çifte Türbe” olarak anılır. Bu türbe Hz. Yahya ve Hz. Yunus’a atfedilir. Türbenin bitişiğinde kare kaideli ve çokgen gövdeli bir minare yer alır. Caminin doğusunda kadınlara ait bir ibadet alanı ve hazire bulunmaktadır.
Medrese hücreleri avlunun kuzey ve batı kenarlarında sıralanmıştır. Avlunun kuzeybatı köşesinde yer alan şadırvan, onikigen planlı su haznesine sahiptir ve barok üsluptadır. Külliyedeki yapıların planları, çevre yollar ve parsellerle uyumlu olacak şekilde düzenlenmiştir.

Habib-i Neccar Camii (Kültür Portalı)
Habib-i Neccar Kıssası
Habib-i Neccar, gerek İslami gerekse Hristiyan kaynaklarda ismi doğrudan geçmese de iki gelenekte de önemli bir inanç figürü olarak kabul edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’in Yasin Suresi'nin 13–29. ayetlerinde anlatılan “şehir halkı” kıssasında yer alan, elçilere inanan ve halk tarafından öldürülen kişinin Habib-i Neccar olduğu Müslümanlar arasında yaygın bir görüştür. Tefsir kaynaklarına göre bu kişi marangozlukla uğraşan, kazancını yarı yarıya ailesi ve ihtiyaç sahipleri arasında paylaştıran, cüzzam hastalığına yakalanmış ve inancını açıkça ifade ettiği için öldürülmüş bir kişidir.
Hristiyan kaynaklarda da Antakya’nın havarilerin erken faaliyet gösterdiği bir şehir olduğu kabul edilmekle birlikte, Kur’an’da anlatılan kıssa ile doğrudan bir paralellik bulunmamaktadır. Ancak bazı rivayetlerde Pavlos, Yuhanna ve Şem’un’un Antakya’da faaliyet gösterdiği, bu nedenle ilgili mezarların burada bulunmasının mümkün olduğu aktarılır.
Habib-i Neccar’ın ikinci bir türbesi de Antakya’nın kuzeydoğusundaki Silpiyus Dağı’nda bulunmaktadır. Bu dağ, halk arasında “Habib-i Neccar Dağı” olarak anılmakta ve kıssanın geçtiği yer olarak kabul edilmektedir. Rivayetlere göre, öldürüldükten sonra başı bu dağdan yuvarlanarak caminin bulunduğu noktaya ulaşmıştır.
Habib-i Neccar
Habib-i Neccar, rivayetlere göre M.S. 40’lı yıllarda Antakya’da yaşayan, marangozluk mesleğini icra eden bir kişidir. Hz. İsa’nın elçileri Yuhanna ve Pavlos’un tebliğine inanmış ve bu inancı nedeniyle halk tarafından öldürülmüştür. Kur’an-ı Kerim’in Yasin Suresi'nin 13–29. ayetlerinde geçen kıssada anlatılan kişinin Habib-i Neccar olduğu yönünde Müslümanlar arasında yaygın bir kanaat bulunmaktadır. Müfessirlere göre bu olay Antakya’da geçmiş, elçiler Yuhanna, Pavlos ve Şem’un Safa (Simun Petrus), mümin kişi ise Habib b. Musa ya da Habib-i Neccar’dır. Tefsirlerde yer alan bilgilere göre Habib-i Neccar, inancını açıkça dile getirip halkı imana davet ettikten sonra taşlanarak ya da hızarla kesilerek öldürülmüştür.
Dinler Arası Hoşgörü Bağlamında Cami
Habib-i Neccar Camii, hem Müslümanlar hem de Hristiyanlar tarafından kutsal kabul edilen bir ziyaret alanıdır. Antakya'nın çok kültürlü ve çok dinli yapısı içerisinde bu cami, farklı inançların bir araya geldiği mekânlardan biri haline gelmiştir. St. Pierre Kilisesi, Ortodoks, Katolik ve Protestan kiliseleri ile Yahudi havrası da aynı kent dokusu içerisinde camiye yakın konumlanmıştır.
Antakya’da her yıl düzenlenen St. Pierre Günü kutlamaları kapsamında, Habib-i Neccar Camii de ziyaret edilen kutsal mekânlar arasındadır. Bu bağlamda cami, dinler arası hoşgörünün mekânsal olarak görünür hale geldiği alanlardan biridir. Aynı zamanda farklı inanç gruplarının ritüel uygulamalarında ortak türbe ziyaretleri, mum yakma, adak adama gibi pratiklerle bir araya geldiği nadir örneklerdendir.
Habib-i Neccar Camii (Hatay İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü)


