Hunat Hatun Külliyesi, Türkiye’nin Kayseri il merkezinde, İç Kale’nin doğusunda, sur dışında konumlanan ve Anadolu Selçuklu mimarisinin seçkin örneklerinden biri olarak kabul edilen bir yapılar topluluğudur. Külliye; cami, medrese, türbe ve hamamdan oluşmaktadır. Baniyesi, I. Alaeddin Keykubad’ın eşi, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi olan Mahperi Hatun’dur. Halk arasında "Hunat" adıyla bilinen Hatun'un unvanı "Huand" olup, bu unvan zamanla yapı grubunun adında "Hunat" şeklinde Türkçeleşmiştir.
Tarihçe
Külliye, 1237–1238 (H. 635) yıllarında inşa edilmiştir. Yapının kesin inşa tarihine dair bilgiler, caminin batı ve doğu taç kapıları üzerindeki Arapça kitabelerde mevcuttur. Kitabelerde, Mahperi Hatun’un cami inşasını, oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in sultanlığı döneminde emrettiği ifade edilmektedir.
Evliya Çelebi külliyeye ait bir imaretten söz etse de günümüzde böyle bir yapı tespit edilememiştir. Yapılar topluluğunun hangi sırayla inşa edildiği hususunda farklı görüşler vardır. Gabriel ve Kuban caminin önce inşa edildiğini, ardından medrese ve türbenin eklendiğini savunurken; Karamağaralı külliyenin ilk yapısının medrese olduğunu belirtmiştir.
Mahmut Akok ise cami ve medresenin eş zamanlı olarak projelendirildiğini, türbenin ise ikinci aşamada eklendiğini ifade eder.
Mimari Özellikler
Cami
Külliyenin ana yapısı olan Hunat Hatun Camii, 56 x 46,5 m ölçülerinde, dikdörtgen planlı ve çok ayaklıdır. Caminin kuzey, doğu ve batı olmak üzere üç girişi vardır. Taçkapılar, Selçuklu mimarisinin klasik örnekleri olup geometrik ve bitkisel süslemelerle bezenmiştir. Batı taçkapısındaki celî sülüs yazıyla süslenmiş bir ayet kuşağı dikkat çekicidir. Caminin kıble yönünde yer alan mihrap, istiridye kabuğu motifli nişler, mukarnas kavsara ve mermer sütunçelerle süslenmiştir. Minber kündekârî tekniğiyle yapılmıştır ve günümüze bazı tahribatlarla ulaşmıştır.
Caminin ortasındaki açıklık, 18. yüzyılda bir kubbe ile kapatılmış, bu kubbe ise 19. yüzyılda II. Abdülhamid döneminde yeniden yapılmıştır. Cami aslen minaresizdir; mevcut minare sonradan Osmanlı tarzında inşa edilmiştir.

Hunat Hatun Cami (Kayseri Büyükşehir Belediyesi)
Medrese
Huand Hatun Medresesi, dikdörtgen planlı olup açık avlulu ve iki eyvanlı bir şemaya sahiptir. Avlunun güney, batı ve kuzey cepheleri sivri kemerli revaklarla çevrilidir. Doğu cephesinde ise yazlık eyvan ve her iki yanında kışlık dershaneler yer almaktadır. 1751 yılında Hacı Halil Efendi tarafından kurulan kütüphane, 1917’de medrese eğitiminin sona ermesiyle Raşid Efendi Kütüphanesi’ne devredilmiştir.
Medrese yapısında köşelerde yer alan prizmatik ve silindirik kuleler, yapıya hem destek hem de anıtsal görünüm kazandırır. Süslemelerde ise sadelik ön plandadır; taş işçiliği özenlidir.
Türbe
Hunat Hatun Türbesi, medresenin güneydoğusunda, sekizgen planlı, çift katlı ve kubbeli olarak inşa edilmiştir. Alt katta lahitler, üst katta ise mihraplı bir alan ve sandukalar yer alır. Üç sandukadan biri Mahperi Hatun’a, diğerleri ise muhtemelen kızı Selçuki Hatun ve hanedan mensubu bir başka kadına aittir. Dış cephede mukarnaslı saçak, süs sütunçeler ve Ayet’el-Kürsi kuşağı bulunmaktadır.

Hunat Hatun Türbesi (Kayseri Büyükşehir Belediyesi)
Hamam
Hunat Hamamı, çift bölümlü olup kadın ve erkek kısımlarından oluşur. Yapı külliye planına çapraz bir biçimde yerleştirilmiştir. Erkekler kısmı sonradan alçaltılmıştır. Son restorasyonlar sırasında Kubadabad çinilerine benzer figürlü çiniler ortaya çıkarılmıştır. Hamam, 1929’dan beri özel mülkiyettedir.
Onarımlar ve Koruma Süreci
Hunat Hatun Camii, Selçuklu döneminde vakıf sistemiyle yönetilmiş ancak bu döneme ait onarım belgeleri günümüze ulaşmamıştır. Osmanlı dönemindeki ilk ciddi onarımlar 1726–1727 yıllarına (H.1140) tarihlenmektedir. Bu dönemde cami ortasındaki aydınlık açıklığın kubbe ile kapatıldığı, minare ve mahfilin eklendiği belgelerle sabittir.
1834’te Texier tarafından yapılan çizimler, avlunun hâlâ açık olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla yapılan kubbenin sonradan yıkıldığı ve 1899 yılında II. Abdülhamid tarafından yeniden inşa edildiği düşünülmektedir. 20. yüzyılda Albert Gabriel, Mahmut Akok ve Ali Saim Ülgen gibi araştırmacılar yapının rölöve ve restitüsyonlarını hazırlamış, çeşitli onarım raporları hazırlanmıştır.
Cumhuriyet döneminde yapılan en kapsamlı çalışmalar Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yürütülmüş, 2000’li yıllarda restorasyon süreci tamamlanarak yapı yeniden ibadete ve ziyarete açılmıştır.


