İnsancıklar (Bednye Lyudi), Rus yazar Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'nin 1846 yılında yayımlanan ilk romanıdır. Yazarın henüz 24 yaşındayken kaleme aldığı bu eser, Rus edebiyatında "toplumsal roman" türünün öncülerinden biri olarak kabul edilir. Roman, yayımlandığı dönemde eleştirmen Vissarion Belinski tarafından büyük övgü almış ve Dostoyevski'nin edebî kariyerinde önemli bir çıkış noktası olmuştur.
İnsancıklar, 19. yüzyılın ortalarında St. Petersburg'da yaşayan iki yoksul bireyin, orta yaşlı devlet memuru Makar Alekseyeviç Devuşkin ile genç kadın Varvara Alekseyevna Dobroselova'nın, mektuplaşmaları aracılığıyla gelişen ilişkilerini konu alır. Roman, bu iki karakterin karşılıklı mektupları üzerinden ilerler.
Makar, Varvara'ya karşı derin bir sevgi ve koruma duygusu besler; Varvara ise Makar'a karşı saygı ve minnettarlık duyar. Ancak yaşadıkları maddi sıkıntılar ve toplumsal baskılar, ilişkilerini karmaşık bir hâle getirir. Varvara'nın, daha iyi bir yaşam umuduyla zengin bir adamla evlenmeye karar vermesi, Makar'ı derinden sarsar ve roman, Makar'ın Varvara'ya yazdığı duygusal bir mektupla sona ermektedir.
Temalar
Romanın merkezinde yoksulluk, acıma duygusu, toplumsal adaletsizlik ve bireyler arası dayanışma temaları yer alır. Dostoyevski, karakterlerinin yaşadığı maddi sıkıntılar ve sosyal dışlanmışlık üzerinden, dönemin Rus toplumundaki sınıf ayrımlarını ve bireylerin bu durum karşısındaki psikolojik durumlarını irdeler. Ayrıca mektuplaşma yoluyla gelişen ilişki, insanın duygusal ihtiyaçları ve yalnızlık temalarını da ön plana çıkarmaktadır.
Yapı ve Biçim
İnsancıklar, mektup-roman (epistolary novel) türünde yazılmıştır. Roman, Makar ve Varvara'nın karşılıklı mektuplarından oluşur. Bu yapı, okuyucuya karakterlerin iç dünyalarını doğrudan sunar ve onların duygusal durumlarını daha derinlemesine anlamayı sağlar. Mektuplar aracılığıyla anlatım, karakterlerin samimi ve içten ifadeleriyle zenginleşir, bu da eserin duygusal etkisini artırır .
Edebî Önemi
İnsancıklar, Dostoyevski'nin edebî kariyerinin başlangıcını temsil eder ve onun ilerleyen dönemlerde işleyeceği temaların habercisidir. Eserdeki yoksulluk, acıma ve insan ruhunun derinliklerine inme çabası, yazarın sonraki eserlerinde daha da gelişerek devam eder. Roman, Rus edebiyatında sıradan insanların yaşamlarını ve duygularını merkeze alan ilk örneklerden biri olarak kabul edilir ve bu yönüyle toplumsal gerçekçiliğin öncüsü olarak görülmektedir.