Kalabalıklar kimi zaman yalnızlık hissini unutturur, kimi zaman da bireysel kimliği silikleştirir. Bir topluluğun içinde hareket ederken düşüncelerimizin yerini kolektifin duyguları alır. Kendimize ait olan duygular ve ilkeler, çoğunluğun ortak sesiyle yer değiştirir. Böylelikle bireyin “ben”liği geri plana itilerek “biz”in anonim potasında erimesine neden olur. Modern toplumda bu olguya “kimliksizleşme” diyoruz.
Kitle İçinde Benliğin Eriyişi
Gustave Le Bon, kalabalıklar üzerine yaptığı gözlemlerde bireyin kitlenin içinde davranışlarını ve düşüncelerini dönüştürdüğünü vurgulamıştı. Ona göre kalabalık içerisinde bireyin bilinçli kişiliği silinir ve yerine duygusal, telkine açık ve us dışı bir kolektif ruh ikame eder. Kitleler, bireyin düşünsel ayıklığını bozarak kişisel sorumluluk duygusunu yok eder ve onu kolayca yönlendirilebilir hale getirir. Le Bon bu durumu bireyin kitle içinde hipnotize edilmesine benzetir: “Artık hareketleri bilinçli değildir. İradesi kendisine rehber olmaktan çıkmış, bir otomat haline gelmiştir.”【1】
Le Bon’un tarif ettiği bu psikolojik dönüşüm, kalabalığın içindeki bireyin sıradan bir vatandaştan şiddet eğilimli bir fail haline gelebilmesine kadar giden bir süreci açıklar. Ona göre kitle, bireyin kişisel kimliğini askıya aldığı bir ortamdır ve bu ortamda akıl değil, bulaşıcı duygular yön vericidir. Kitle psikolojisi bu yönü ile bireyin etik ve düşünsel ilkelerden geçici olarak kopmasına neden olur.【2】 Dijital mecralarda kimliğimizi perdeleyebildiğimiz durumlarda, düşünsel süzgeç yerine anlık dürtülerle hareket etme eğilimi gösteririz; bu da sağduyunun yerini kontrolsüz davranışlara bırakmasına neden olabilir. Stanford Hapishane Deneyi’nden elde edilen bulgular, anonimliğin bireyleri şaşırtıcı derecede saldırgan ve dışlayıcı tutumlara sürükleyebildiğini göstermektedir. 【3】
Dijital Kalabalıklarda Kimliksizlik
Bugün fiziksel kalabalıklar kadar dijital alanlar da kimliksizleşmenin zeminini hazırlıyor. Sosyal medya platformları, bireylerin anonim veya sahte kimliklerle içerik ürettiği, görüş belirttiği ve etkileşimde bulunduğu birer dijital kitle haline geldi. Bu noktada birey, tıpkı Le Bon’un tarif ettiği gibi anonimliğin sağladığı sorumsuzluk ortamında benliğini geri plana atabiliyor.
Bu dijital ortamlarda bireyin benliği, zaman zaman algılayamadığı bir kolektif tepkiselliğe yenik düşüyor; yalnızca düşünceler değil, duygusal tepkiler de hızla birbirine sirayet ediyor. Sosyal medya kullanıcıları arasında oluşan hızlı tepki döngüsü, bireyin kendi düşünsel süzgecinden geçmeden davranmasına neden olabiliyor. Kullanıcı, grup normlarına uymak adına kişisel kimliğini bilinçli olarak geride bırakabiliyor.
Sanal Gerçeklik ve Benlik Algısının Kırılması
Günümüz toplumunda sosyal medya yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bireyin kimlik algısında ciddi kırılmalara neden olabilen bir siber gerçeklik alanıdır. Bu gerçeklik, maddesel olmayan ama etkisi gerçek olan bir düzlemi temsil eder. Sanal kimlikler, kullanıcıya bir özgürlük alanı sunmakla birlikte kimlik sorumluluğunu da görünmez hale getirir. Birey duygu, düşünce ve eylemlerini sahte bir profilin arkasına saklayarak meşrulaştırma eğiliminde olabilir. Nihayetinde ise bu durum kimliksizleşmeyi yalnızca geçici bir savunma mekanizması olmaktan çıkarır ve alışkanlığa dönüşen bir varoluş biçimi haline getirir.
Sonuç Yerine Bir Yorum
Kimliksizleşme, bireyin grup dinamikleri veya dijital anonimlik gibi çeşitli etkenler karşısında kendi benliğinden uzaklaşmasıdır. Bu uzaklaşma, kimi zaman koruyucu bir kabuk, kimi zaman ise tehlikeli bir yabancılaşmadır. Kalabalığın içinde ya da ekran başında; kim olduğumuzu, neden öyle hissettiğimizi ve hangi değerlerle hareket ettiğimizi yeniden sorgulamak, belki de bu çağın en insani çabasıdır.
Kimliksizleşme günümüz dijital çağında kompakt bir olgu haline geldi. Kitle psikolojisinin geçmişten günümüz dijital çağına uzanan bu sürecinde, benlik tanımının muğlaklaştığını söylemek yanlış olmaz. Günlük hayatımızda yüz yüze ölçüp biçtiğimiz kimliğimiz, ekranların ardında farklı rollere dönüşebiliyor. Bu durum – ister negatif, ister pozitif olsun – sosyal normları yeniden şekillendirebiliyor. Her yorum ve beğeni bir tür sosyal telkin; her anonimlik, bir ölçüde benlik kaybı demek.
Peki her yorumda kendiliğimizden bir parça kayboluyorsa bu kaybı nasıl telafi edebiliriz? Belki en azından farkına varmakla başlayabiliriz. Her çevrim içi eylemimizde kimliğimizden ödün veriyor muyuz yoksa farklı bir benliği deneyimliyor muyuz, bunu sorgulamadan edemeyiz. Zimbardo’nun da dikkat çektiği gibi kimliğin gizliliği bireyin etik sınırları aşmasını kolaylaştırabilir. Dijital çağda ise zamanla kendi yarattığımız maskelere bile yabancılaşır hale gelebiliyoruz. Bilinçli bireyler olarak bu maskelerin ardındaki gerçek benliklerimizi ne zaman kurtaracağız?

