Bugün bir kutlu insan olan Mehmet Akif Ersoy’un gençliğe bakışını sizlere aktaracağım. Bu bağlamda istiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un gençlik konusundaki tasavvuru, düşüncesi, anlayışı aynı zamanda onun hayatını adadığı ve yaşadığı günden bugüne onu değerli kılan düşüncelerini bize aktaran Safahat’ın 6. Bölümünü oluşturan Asım’dan sözlerime başlamak isterim.
Safahatta ayrı bir bölüm olarak yer alan ve uzun bir şiir olan Asım aslında manzum bir hikâye özelliği taşımaktadır. Kitap dört kişinin arasındaki konuşmalardan ibarettir. Şiirdeki karakterler Köse İmam, Hocazade, Asım ve Emin. Köse İmam’ın adı daha önce de Safahatta geçmiştir. Köse İmam, Akif Bey’in düşündüğü örnek din adamını temsil eder. Köse İmam, Akif ve o dönemde birçok kişinin de tanıdığı Bosnalı Ali Şevki Efendidir. Gerçekten köse olan, hiç evlenmeyen, bütün imkânlarını kitap almak için harcayan Ali Şevki Efendi, Akif’in babası Tahir Efendinin talebelerindendir. Köse İmam’ın en büyük özelliği tok sözlü oluşu, bütün kusurlarını eğip bükmeden karşısındaki kişinin yüzüne söylemesidir. Şiirde anlatılan diğer bir karakter ise Hocazadedir yani Mehmet Akif ERSOY. Hocazade dinine, vatanına bağlı, ilim talep etmenin gerekliliğine inanan biriyken Köse İmam muhafazakâr ve daha çok gelenekçidir. Eserin sonunda Asım Hocazade’nin isteği üzerine kendisi ve arkadaşlarıyla birlikte pozitif ilimler öğrenimi görmek üzere Berlin’e gider. Hikâye burada sonlanmaktadır.
Akif birey, toplum, ümmet ve millet hayatına dair tespitler ve çözüm yolları ortaya koyar. İşte Asım bu noktada karşımıza çıkar. Akif’in diriliş ümidi, inancı ve ideali Asım ve neslinde ortaya çıkar. Onun davasını birey, aile, millet ve ümmet bağlamında yürütecek ve çürüyen bir toplumda dirilişi yeniden gerçekleştirecek olan ‘Asım’dır. Asım bir bakıma Şarkın ve Garbın ilmini hakkıyla öğrenmiş, bilgi, beceri ve tecrübelerini milletin hizmetine sunmuş, şöhret hırsından uzak veteriner İbrahim Bey’dir; fıtratın yüksekliği ve değerlerindeki tavizsizliği ile Köse İmamdır, sorumluluk duygusu ve adaletiyle Hz. Ömer’dir, okuma arzusuyla küfeci Hasan, çalışkanlığıyla Seyfi Babadır. Hepsinden öte Asım bizzat Mehmet Akif’in kendisidir. O zaman soralım; iyiyi, güzeli, doğruyu ve ideali temsil eden ASIM KİMDİR?
Asım’ın Safahatta hemen her fırsatta asıl vurgulanan ve öne çıkarılan yönü kimlik ve kişiliği; yani insan olma şuurudur, imanı, ahlakı, millet, tarih ve değerlerine bağlılığı, çalışkanlığı, azmi, ümidi, kahramanlığı, idealistliği ve irfanıdır. Akif, toplumların ikbal ve istikbali için ‘marifet’ ve‘fazilet’ gibi 2 temel değere ihtiyacı olduğuna inanır. Fazilet Asım’ın karakteri, huyu, ahlakı, eğitimi ve imanını kapsar. Marifet ise eğitim–öğretim, beceri, yetenek ve tecrübelerini kapsar. Bir insanı benzersiz kılan marifet ve fazilettir. Marifette fazilette Asım’ı eşsiz yapar. İşte biz bu yüzden Asım’ı örnek almalıyız. Batının ilmini doğunun da faziletini bulundurmalıyız karakterimizde.
Asım yaratılış gayesinin bilincinde bir insandır. O, evrene göre bedenen küçük olsa bile kendi değerinden ve üstlendiği sorumluluklardan haberdardır. Çünkü insan azmeder ise yapamayacağı şey yoktur. Asım sürekli istikbale koşar asla yeise düşmez. Dolayısıyla hiçbir güç veya engel onun irade ve azmi önünde duramaz. Asım karakterini bu çerçevede belirler. O bencil menfaatperest, korkak, sorumsuz biri değildir. Milleti gibi Hakk’a tapar ve hak/ hukuk aşığıdır.
Asım’ı eşsiz yapan diğer bir özelliği ise kelimenin tam anlamıyla hakiki bir Müslüman olmasıdır. Onun rükû dışında hiçbir beşeri güç karşısında eğilmeyen kimliğinin temeli göğsündeki imanıdır. Asımın iman konusundaki kaynağı Kuran’ı Kerim ve Hz. Peygamber (sav)dir. Söz ve davranışları Kuran’dan alınan ilhamın asrın idraki içindeki yorumlara dayanır. Bu yüzden Asım çağın giderek yaygınlaşan imansızlık cereyanına kapılmaz. Zira Asım çalışmayı, ilim tahsilinin farz olduğunu bilip yanlış tevekküle kapılan Müslümanları hoş görmez. Asım ise taklidi imanı değil tahkiki iman savunur. Müslümanın atadan, dededen görüp değil Kuran’ı okuyup anlayarak iman edilmesi tarafındadır. Bu konuda sorumluluk bize düşüyor. Sormalı, araştırmalı, öğrenmeli ve öğrendiğimizi topluma anlatmalıyız ki feraha, saadete ulaşalım.
Asım uğruna hayatını çekinmeden feda edebilecek kadar millet aşığıdır. Milli değerlerine bağlı olan Asım yozlaşmayı, başka milletlere özenip onları taklit etmeyi, kendi aslını unutup onlara benzemeyi şiddetle reddeder. Tarihi zaferler ile dolu bir milletiz. Tarihimizi örnek almak yerine adının önüne sömürgeci sıfatını yakıştırmış devletleri örnek almak akıl karı değildir. Asım bir ayağı fazilet diğer ayağı ise marifete dayanan bir inkılâp gerektiğine inanır. Bu hususta onun beyni zinde, bildiği ve öğrendiği sağlam, irfanına söyleyecek söz yoktur. Asım, kendini millete, ümmete ve inandığı değerlere adamış, idealist ve dava adamıdır. Böyle bir kimlik; sorumluluk ve fedakârlığı kaçınılmaz kılar. Altıncı Safahat’ta ismi, fiziki, ruhi, zihni ve içtimai kimliği ile belli ölçüde portresi çizilen, gerçekte üstün nitelikleri ile safahatın bütününe yayılan hiç şüphesiz Mehmet Akif’in bütün hayatını adadığı davasını birey, toplum ve ümmet hayatında gerçekliğe dönüştürecek ideal kahramanıdır Asım.
Asım yeni nesillere, gençlere modeldir. Biz gençlerde tembelliğe savaş açmalıyız, değerlerimize sahip çıkmalıyız, ahlaki açıdan üstün, inançlı fertler olarak, sen ben kavgasına son verip ‘biz’ olabilmek için çalışmalıyız. Gayret etmeliyiz vatanımıza yapacağımız çalışmalar ile ancak Akif’in ruhunu şad edebileceğimize inanıyorum. Geçmişte milletimizin başına ne geldiyse çalışmamaktan gelmiştir. Tembelliği bırakıp harekete geçeceğiz. Asıma yakışır bir nesil olmak dileğiyle.
Sözlerime Mehmet Akif Ersoy un şu dizeleri ile son vermek istiyorum.
Sen ki asımın neslisin, çiğnetme namusunu
At üstünden, korkunun ve gafletin kâbusunu
Ateşler yakıp nemrut misali, atsalar seni
Sakın ha! Terk etmeyesin imanını, dinini

