Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezî ordusunun atlı birliklerini oluşturan kapıkulu süvarilerinin çocuklarına veledeş denilmekteydi. Yeniçeriler gibi bir kışla hayatı yaşamayan kapıkulu süvarilerinin aile kurmalarına izin verilmişti. Bu birliktelikten doğan çocuklar, her ne kadar devşirme sistemine uymadığı yönünde eleştirilere maruz kalsa da kapıkulu süvarilerinin doğal kaynak grubunu oluşturmaktaydı. İlk devirlerden itibaren bu çocuklardan yaşı küçük olanlara maaş bağlandığı, eli kılıç tutanların ise kapıkulu süvari zümrelerinden birine ilhak edildikleri bilinmektedir.
16. yüzyıl müelliflerinden Mustafa Selanikî Efendi, veledeşlerin kapıkulu süvarisi olmalarıyla ilgili önemli bilgiler vermektedir. Ona göre belli bir terbiye ile yetişen bu çocuklara istihkaklarına göre dirlik verilmekteydi. Kapıkulu süvarisi olabilecek kişilerin çeşitli meziyetlere sahip olması gerekmesine rağmen bu paye veledeşler için bir mirastı. “Göre gelen süre gider” deyiminin de veledeşlerle ilgili olduğuna dikkat çekmekteydi.
Bazı çalışmalarda veledeşlerin kapıkulu süvarisi olmalarının 16. yüzyıl sonlarında başladığı ifade edilse de daha önceki tarihlerde de bunların kapıkulu süvarisi olduğuna dair hayli örnek bulmak mümkündür. Kapıkulu süvarisinin çocuğu olmanın, bu zümreye dahil olmak için önemli bir meşruiyet kaynağı olduğu da görülür. Başlarda veledeşlerin kapıkulu süvarileri zümresine alınmaması, her kapıkulu süvarisinin çocuğuna bu hakkın tanınmamasıyla ilgili olabilir. Başlarda özellikle haremden çıkarak veya yeniçeri ocağından terfi alarak kapıkulu süvarisi olan kişilerin çocuklarına kadroya geçme hakkı verilmişti. Başka kanallarla kapıkulu süvarisi olanların çocuklarına ise taşrada gönüllü gedikleri veriliyordu.
Veledeşlerin kapıkulu süvari zümrelerine alınmaları iki şekilde gerçekleşirdi. Kapıkulu süvarisi ulufesinin bir kısmından oğlu lehine feragat edebilirdi. Feragat işlemi, mevcut ulufenin ikiye bölünmesi şeklinde olabileceği gibi bazen de kapıkulu süvarisi emekli olup ulufesinin bir kısmıyla oğlunun kapıkulu süvarilerine ilhak edilmesini sağlayabilirdi. Bazı örneklerde kapıkulu süvarisinin oğlu lehine ulufesinden feragat ettirildiği durumlar da gözlemlenmektedir.
Bu kabul edilebilir bir uygulama olmayıp feragat işleminde kapıkulu süvarisinin rızası şarttı. Diğer yandan vefat eden kapıkulu süvarisinin oğlunun, bu zümrelerden birine dahil olmak için girişimde bulunmasıyla, gerçekten vefat eden kişinin oğlu olduğunu kapıkulu süvarilerinden 2 kişinin şahitliği ile ispat etmesiyle olurdu. Kapıkulu süvarileri, sipahi, silahdar, ulufeciyan-ı yemin, ulufeciyan-ı yesar, gureba-i yemin ve gureba-i yesar adında 6 farklı zümreden oluşurdu. Veledeşlerin, babalarının mensup olduğu bu zümrelerden birine ilhak edilmesiyle alakalı bir iradenin olmadığı, bu zümrelerden herhangi birine iptida (başlangıç) akçesiyle kaydedildiği anlaşılmaktadır.
Seferlerin doğasının 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren mütemadiyen değişmesiyle veledeşlerin bölüğe ilhak sınırları ve gerekçeleri farklılaşmaya başladı. Baştan beri veledeşlerin bir kısmının bölüğe ilhakı bir hak olmakla birlikte bir süre sonra bölüğe arz edilirlerken seferlerde yararlılık gösterdikleri özellikle zikredilmeye başlandı. Bu husus, dirliği olmayan veledeşlerin bir bakıma zorunlu bir gönüllülükle cepheye gitmesinin sağlanmaya çalışıldığına işaret etmektedir. Yine savaşların uzamasıyla cephede askerî varlığın sürekliliğinin sağlanması için veledeşlerin bazıları da ancak sefere katılmak/muhafazada kalmak şartıyla bölüğe ilhak edilmeye başlanmıştır. Bu şekilde bölüğe ilhak edilenlerin sayısında ciddi bir artış yaşanmıştır. Bu durum da zorunlu gönüllülüğün başka bir veçhesini teşkil etmesiyle ilgili olabilir. Başlangıçta haremden çıkanların ve Yeniçeri Ocağı’ndan bölüğe ilhak edilenlerin oğullarına tanınan hak, gerek devletin cephede asker sürekliliğini sağlama, gerek kapıkulu süvari zümrelerinin dayatmalarıyla genele teşmil edilmiş olabilir. Bu durum da uygulama daha ilk zamanlarından itibaren eleştirilere konu olmasına sebep olmuştur.