Yapışkan ücretler (ya da ücret yapışkanlığı), ücretlerin özellikle aşağı yönlü olarak piyasa koşullarındaki değişimlere karşı esnek bir şekilde ayarlanmamasını ifade eder. Bu durum, ücretlerin işgücü piyasasındaki arz ve talep dalgalanmalarına rağmen sabit kalma eğiliminde olması şeklinde gözlemlenir. Kavram, özellikle işsizlik ve makroekonomik dengesizliklerin açıklanmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Neo-klasik iktisat teorisine göre ücretler ve fiyatlar esnektir; piyasalar, örneğin bir işsizlik durumunda ücretlerin düşmesi yoluyla kendi kendini dengeye getirir. Buna karşılık, Yeni-Keynesyen İktisat, gerek nominal gerekse reel ücretlerin yapışkan olduğunu ve bu nedenle piyasaların kendiliğinden dengeye ulaşamayacağını ileri sürer.
Tarihsel Gelişim
Yapışkan ücret kavramı, 1929 Büyük Buhranı’nın ardından neo-klasik teorilerin açıklamakta yetersiz kaldığı ekonomik durgunluklar bağlamında ön plana çıkmıştır. Bu dönemde yaşanan yaygın işsizliğe rağmen ücretlerin düşmemesi, teorik anlamda ücret esnekliği varsayımının sorgulanmasına yol açmıştır. John Maynard Keynes, bu bağlamda nominal ücretlerin işçiler tarafından mutlak değerlerinden çok nispi konumları açısından değerlendirildiğini ve bu nedenle aşağı yönlü ayarlamalara karşı direnç gösterildiğini ileri sürmüştür. Keynes'in bu görüşleri, 1980'li yıllarda Yeni-Keynesyen iktisatçılar tarafından mikro temellere oturtularak yeniden yorumlanmıştır.
Nominal Ücret Yapışkanlıkları
Yeni-Keynesyen İktisat çerçevesinde nominal ücret yapışkanlığı, ücretlerin ekonomik şoklara karşı kısa vadede ayarlanmamasıdır. Bu durumun başlıca nedenleri şunlardır:
- Aşamalı Ücret Sözleşmeleri: Fischer (1977), Taylor (1980) ve Caplin & Spulber (1987) tarafından geliştirilen modellere göre, ücret sözleşmeleri belirli dönemleri kapsamakta ve tüm firmalar bu sözleşmeleri aynı anda yenilememektedir. Bu durum, ücret ayarlamalarında gecikmeye neden olur.
- Menü Maliyetleri: Mankiw’in (1985) fiyat yapışkanlığına ilişkin teorisi, işgücü piyasasına uyarlandığında ücret değişimlerinin idari, pazarlık ve değerlendirme maliyetleri nedeniyle seyrek gerçekleştiğini ileri sürer.
- İşveren-İşçi Güven Sorunu: Tarafların geleceğe yönelik taahhütlerini gözlemlemenin zorluğu, ücretlerde istikrarı teşvik eder. Örneğin işçi verimliliğinin artmasına rağmen ücretin artırılmaması veya yüksek ücretin ardından düşük performans sergilenmesi ihtimali, karşılıklı güven sorunları yaratır.
- İşsizlik Sigortası: İşsizlik sigortası, işçilere gelir güvencesi sağlayarak pazarlık güçlerini artırır ve rezervasyon ücretlerini yükselterek ücretlerin belirli bir seviyenin altına düşmesini engeller.
Reel Ücret Yapışkanlıkları
Reel ücret yapışkanlığı, ücretlerin enflasyon ya da diğer reel değişkenlere rağmen sabit kalma eğilimini ifade eder. Bu olgu, çeşitli teorik modellerle açıklanmaktadır:
- Zımni Sözleşme Teorisi: Baily ve Azariadis gibi iktisatçılar tarafından geliştirilen bu teoride, işçilerin riskten kaçınma eğilimleri ve sermaye piyasalarına erişimlerinin sınırlılığı, firmaları istikrarlı reel ücretler sunmaya yöneltir.
- Etkin Ücret Teorisi: Akerlof, Yellen ve Stiglitz gibi iktisatçılar, işçilerin verimliliğinin ödenen ücretin bir fonksiyonu olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu bağlamda, ücretlerin düşürülmesi verimliliği olumsuz etkileyebileceğinden, firmalar piyasa ücretlerinin üzerinde ücret ödemeyi tercih eder. Alt modeller arasında Besin Modeli, Kaytarma Modeli, İşçi Dönüşüm Modeli, Ters Seçim Modeli, Sosyolojik Modeller ve Sendika Tehdit Modeli yer alır.
- İçeridekiler-Dışarıdakiler Teorisi: Lindbeck ve Snower tarafından geliştirilen bu teori, mevcut çalışanların (içeridekiler) işveren üzerindeki pazarlık gücünü kullanarak ücretlerin düşmesini engellediklerini savunur. İşe alma ve eğitim maliyetleri nedeniyle firmalar, mevcut çalışanlarını daha düşük ücretli yeni işçilerle değiştirmekten kaçınır.

