Aşı, bireylerde bağışıklık sistemi tarafından belirli enfeksiyonlara karşı özgül immün yanıt geliştirilmesini sağlamak amacıyla kullanılan biyolojik bir üründür. Aşılar; zayıflatılmış veya inaktive edilmiş mikroorganizmalar, bunların toksinleri ya da genetik materyalleri aracılığıyla hazırlanır. Aşılama uygulamaları, enfeksiyon etkeni ile önceden temas sağlanarak bağışıklık sistemini hastalığa karşı hazır hâle getirir. Bu yolla bireysel düzeyde koruma oluşturulmasının yanı sıra, toplum genelinde bulaşıcı hastalıkların yayılımı azaltılır.
Tarihçe
Bağışıklık kavramına ilişkin ilk gözlemler Antik Yunan dönemine dayanmaktadır. MÖ 429 yılında Atinalı tarihçi Thukydides, çiçek hastalığını geçiren bireylerin tekrar hastalanmadığını yazmıştır. 15. yüzyılda Çin’de uygulandığı belgelenen variolasyon tekniği ile, çiçek hastalığı geçiren bireylerin lezyonlarından elde edilen materyal sağlıklı kişilere uygulanmıştır. Bu yöntem, Orta Asya Türkleri aracılığıyla Kafkasya ve Osmanlı topraklarına taşınmış; 18. yüzyıl başlarında İstanbul’da gözlemlenen bu uygulama, Avrupa’da Lady Mary Montague aracılığıyla tanıtılmıştır.
1796 yılında Edward Jenner, inek çiçeği lezyonundan elde ettiği materyali bir çocuğa enjekte ederek çiçek hastalığına karşı bağışıklık geliştirmiştir. Bu uygulama, modern aşılamanın başlangıcı olarak kabul edilmiştir. 1885 yılında Louis Pasteur, kuduz hastalığına karşı canlı zayıflatılmış aşı geliştirmiştir. Pasteur’ün pasaj yöntemiyle virülansı azaltılmış materyaller kullanması, atenuasyon tekniğinin temelini oluşturmuştur. Tüberküloz basilinin 1882’de Robert Koch tarafından tanımlanmasının ardından Albert Calmette ve Camille Guérin, inek tüberkülozuna ait bir suşu zayıflatarak Bacillus Calmette–Guérin (BCG) aşısını üretmiş ve 1921 yılında ilk insan uygulaması gerçekleştirilmiştir. 20. yüzyılda çeşitli bakteri ve virüslere karşı pek çok aşı geliştirilmiş ve yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Aşı Türleri
Aşılar, içerik ve üretim tekniklerine göre sınıflandırılır:
- Canlı zayıflatılmış aşılar: Virülansı azaltılmış patojen içerir. Kızamık, kabakulak, kızamıkçık, suçiçeği ve BCG bu gruba dahildir.
- İnaktif aşılar: Öldürülmüş mikroorganizmalar veya bunların parçaları kullanılır. Hepatit A, boğmaca ve influenza bu sınıfa girer.
- Toksoid aşılar: Bakteriyel toksinlerin inaktive edilmesiyle hazırlanır. Difteri ve tetanoz aşıları örnek olarak verilebilir.
- mRNA ve DNA aşıları: Genetik materyal üzerinden antijen üretimini tetikler. SARS-CoV-2’ye karşı geliştirilen bazı aşılar bu türdedir.
- Viral vektör aşıları: Rekombinant virüsler aracılığıyla hedef mikroorganizmaya ait genetik bilgi taşınır.
Bağışıklama Programları ve Toplum Sağlığı
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 1974 yılında Genişletilmiş Bağışıklama Programı’nı başlatarak çocukluk çağı aşılarının küresel ölçekte yaygınlaştırılmasını hedeflemiştir. Bu programla birlikte çiçek hastalığı eradike edilmiş; difteri, çocuk felci, kızamık ve menenjit gibi hastalıkların insidansı birçok bölgede azalmıştır. Aşı ile önlenebilir hastalıklara karşı bağışıklama oranlarının %85’ler seviyesinde olduğu bildirilmiştir.
Türkiye’de de Sağlık Bakanlığı tarafından sürdürülen Ulusal Aşı Takvimi kapsamında, çocuklara yönelik rutin aşı uygulamaları yapılmaktadır. Aşılama hizmetleri, bireysel bağışıklığın yanı sıra toplum düzeyinde bağışıklık sağlamayı amaçlamaktadır.
Aşı Kararsızlığı ve Karşıtlığı
Aşı kararsızlığı, bireyin aşıya erişimi olmasına rağmen çeşitli nedenlerle aşılama kararını ertelemesi veya reddetmesi durumudur. DSÖ tarafından bu durum küresel sağlık sorunları arasında tanımlanmıştır. Aşı reddi ise tüm aşıların bilinçli olarak uygulanmaması tercihidir. Aşı karşıtlığı, bilimsel temelleri reddeden söylem ve eylemlerle tanımlanır.
1998 yılında yayımlanan, kızamık-kızamıkçık-kabakulak (KKK) aşısı ile otizm arasında ilişki olduğunu öne süren bir çalışma, daha sonra geri çekilmiştir. Bu çalışma kamuoyunda güven kaybına yol açmış, ancak geniş kapsamlı araştırmalar ile bu iddia geçersiz kılınmıştır.
Türkiye’de 2011 yılında 183 olan resmi aşı reddi bildirim sayısı, 2017 yılında 23.000’e ulaşmıştır. DSÖ tarafından yürütülen izleme sistemleri, aşıya karşı geliştirilen tutumların bulaşıcı hastalıkların tekrar ortaya çıkmasına neden olabileceğini bildirmektedir.
Sağlık Profesyonellerinin Rolü
Sağlık çalışanlarının bilgi düzeyleri ve tutumlarının, bireylerin aşılama kararları üzerinde etkili olduğu bildirilmiştir. Çalışmalarda, hekimlerin büyük bir kısmının çocukluk çağı aşılarının yasal zorunluluk kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini ifade ettikleri; bazı sağlık profesyonellerinin ise aşıların içeriği, yan etkileri ve üretim yerlerine ilişkin tereddütler taşıdığı saptanmıştır. Literatürde, bu bulguların sağlık çalışanlarının aşı önerme davranışlarıyla ilişkili olabileceği belirtilmektedir.
Uyarı: Bu maddede yer alan içerik, yalnızca genel ansiklopedik bilgi amacı taşımaktadır. Buradaki bilgiler tanı koyma, tedavi etme ya da tıbbi yönlendirme amacıyla kullanılmamalıdır. Sağlıkla ilgili konularda karar vermeden önce mutlaka bir hekime veya uzman sağlık personeline danışmanız gerekmektedir. Bu bilgilerin tanı veya tedavi amacıyla kullanılması sonucunda doğabilecek durumlardan madde yazarı ve KÜRE Ansiklopedisi herhangi bir sorumluluk kabul etmez.