Günümüzde artık depremlerin neden ve nasıl oluştuğunu bilimsel olarak açıklayabiliyoruz. Fay hatları, levha hareketleri, sismik dalgalar... Her biri, yerin altındaki o devinimi anlamamıza yardımcı oluyor. Ama bu, mitlerin önemsizleştiği anlamına gelmiyor. Çünkü mitler, insanların doğayı anlamlandırma çabasının en zarif ve en yaratıcı örneklerinden biri.
Düşünsenize, yer sallanıyor ve siz bunu, Poseidon tridentini sinirle yere vurduğu için oldu sanıyorsunuz. Hatta sanmaktan da öte... Buna inanıyorsunuz. Poseidon'un öfkesini yatıştırmak için ritüeller gerçekleştiriyorsunuz. Korkunç ama bir o kadar da şahane bir anlatı!
Modern bilim bize ölçüm cihazlarını ve erken uyarı sistemlerini sunuyor ama Poseidon hâlâ kültürel hafızamızda, özellikle de mitoloji meraklılarının kalbinde tahtını koruyor. Ve işin güzel yanı, bu hikâyeler bize hâlâ dokunabiliyor.
Elinde Tridenti ile Poseidon (Yapay Zekâ ile Oluşturulmuştur.)
Mitlerde depremler, çoğu zaman tanrıların öfkesiyle ilişkilendirilir. Yunan mitolojisinde bu kudretli gücün sahibi, denizlerin, atların ve depremlerin de tanrısı olan kudretli Poseidon'dur. Tridentini toprağa vurduğunda sadece okyanus kabarmaz, yerin kendisi de sarsılır.
Poseidon’un Yüzleri: Denizlerden Derinliklere
Yunan panteonunun üç büyük tanrısından biri olan Poseidon, Kronos ve Rhea’nın oğlu, Zeus’un kardeşidir. Mitolojik anlatılarda, elindeki üç dişli mızrağı trident ile okyanusları coşturur, yerin altındaki katmanları titretir. Bu nedenle antik metinlerde ona "Enosikhthon" yani "Yeri Sarsan" sıfatı verilir.
Poseidon’un gücü sadece efsanelerle sınırlı değildir. Anadolu’dan Balkanlara, Karadeniz kıyılarından Ege’ye kadar uzanan coğrafyada çeşitli halkların inanç pratiklerinin bir parçasıdır o. Daha doğrusu parçasıydı. Özellikle Hellenistik dönem Anadolu kentlerinde yaşanan depremler, çoğu zaman onun gazabıyla açıklanırdı ve bu felaketlere karşı tapınaklar, adaklar ve yazıtlarla Poseidon yatıştırılmaya çalışılırdı.
Elinde Tridenti ile Poseidon (Yapay Zekâ ile Oluşturulmuştur)
Poseidon Asphaleios: Koruyucu mu, Yok Edici mi?
2024 yılında yayımlanan arkeolojik bir makale, Bulgaristan’ın Nessebar kentinde, Aziz Paraskeva Kilisesi'nde bulunan bir yazıta dikkat çeker. Bu yazıtta Poseidon’un "Asphaleios" yani “Koruyucu” sıfatıyla anıldığı görülür. Yazıt, M.Ö. 3. yüzyılın ikinci yarısıyla 2. yüzyılın başları arasına tarihlendirilir. Bu da Poseidon’un sadece yıkım değil, aynı zamanda güvenlik ve umut sembolü olarak da algılandığını gösterir. Bu yazıt, insanların depremleri metafiziksel bir deneyim olarak algıladıklarının güçlü bir göstergesidir.
Hellenistik Anadolu kentleri, doğa olaylarını tanrısal uyarılar olarak kabul eden bir anlayışa sahipti. Smyrna, Ephesos, Miletos, Didyma gibi birçok antik kent, Poseidon’un etkisine atfedilen depremlerle sarsıldı, bu yıkımlar mitolojiyle harmanlanarak yüzyıllar boyunca ritüellerle anlamlandırıldı.
Aydın’da yer alan Panionion’daki Poseidon Tapınağı, bu antik inancın Anadolu’daki izlerinden yalnızca biri.
Aydın’da, yani antik çağdaki ismiyle Tralleis’te, Poseidon’un ciddi bir etkisi vardı. Her ne kadar Tralleis’te doğrudan ona adanmış bir tapınak kalıntısı bulunmamış olsa da bölgenin aktif fay hatları üzerinde yer alması ve sıkça sismik aktiviteler yaşaması, uzmanlara burada da Poseidon’un kültürel bellekte yer edinmiş olabileceğini düşündürdü. Antik insanlar, bu coğrafyada meydana gelen her sarsıntıyı yalnızca yerin çatlaması olarak değil, tanrının kendini hatırlatması olarak yorumluyordu.
Günümüzde de bu böyle değil mi? Bizler de depremler başta olmak üzere yaşadığımız doğal afetleri dünya görüşümüze, kişisel ret ve kabullerimize göre yorumlamıyor muyuz?
Bu farkındalık penceresinden baktığımızda antik çağlarda yaşamış insanları ve kendimizi düşünelim. Ne farkımız var?
Onlar, deprem olduğunda Poseidon'un öfkesini hissettiklerini sanıyorlardı. Ama belki de bu, öfke değil, bir hatırlatmaydı. Belki Poseidon insanlara yeryüzünde kalıcı olmadıklarını, dünyada ne kadar küçük ve geçici olduklarını göstermek istiyordu.
Ve biz bugün, depremlerin bilimsel nedenlerini bilsek de bir sarsıntı anında hissettiklerimiz çok farklı mı gerçekten?
Belki biz de hâlâ, içten içe, bir şeyin ya da birinin bize unuttuklarımızı hatırlattığını düşünüyoruz.