Bugünün insanı, tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar bilgiye hızlı erişebiliyor, iletişim kurabiliyor, yeni deneyimlere ulaşabiliyor. Ama tüm bu imkâna rağmen içsel bir boşluk, sessiz bir tükenmişlik ve anlam krizinin tam ortasında savruluyor. Sanki hepimiz bir yerlere geç kaldık. Sanki bir şeyleri kaçırdık ama ne olduğunu bilmiyoruz. Hızlı yaşamak artık başarı gibi sunuluyor; ama bu hız, insanı yaşamdan değil, kendinden uzaklaştırıyor.
Erken Ulaşılan Hedeflerin Ardındaki Sessizlik
Birçok insan daha genç yaşlarında çocukluk hedeflerine ulaşıyor: İyi bir işe girmek, iyi bir maaşla çalışmak, “saygın bir hayat kurmak.” Ama bu hedefler gerçekleştikten sonra, iç dünyada yankılanan sessizlik boğucu bir soruya dönüşüyor: “Peki şimdi ne olacak?”
İnsan yalnızca başarı için değil, anlam için de yaşar. Eğer hayat sadece görevlerden, hedeflerden ve tekrar eden döngülerden ibaret olursa, zamanla her gün birbirinin kopyasına dönüşür. İşe gidip gelmek, yemek yemek, uyumak… Dünle bugün arasında hiçbir fark kalmadığında, zaman bile anlamını yitirir.
Dikkatin Ölümü ve Anlamın Buharlaşması
Modern çağda dikkat en kıymetli hazinemiz hâline geldi, çünkü artık her şey onu çalmak için yarışıyor. Sürekli bir şey izliyoruz, dinliyoruz, kaydırıyoruz ama nadiren gerçekten odaklanıyoruz. Derin düşünmek, sabır göstermek, bir konuyu anlamaya çalışmak… Bunlar gitgide kaybolan becerilere dönüşüyor. Bilgi bolluğu içinde bilgelik kayboluyor. İçerik tüketiyoruz ama içerik bizi içsel olarak beslemiyor. Hızlı yaşamanın bedeli olarak, zihinsel derinlikten ve duygusal bağlantıdan uzaklaşıyoruz.
Yalnız Kalabalıklar ve Boşlukta Sürüklenen Ruhlar
Şehirler kalabalık ama insanlar yalnız. Evler modern ama duygular yorgun. Sabah dokuz, akşam altı arasında çalışan milyonlarca insan, günün geri kalanını boş gözlerle telefon ekranına bakarak geçiriyor. İnsan ilişkileri yüzeysel, bağlar geçici.
En trajik olanıysa şu: Kendimizi bile duyamıyoruz artık. Çünkü kendimizle yalnız kalacak cesareti göstermiyoruz. Sürekli bir uyarana ihtiyaç duymamızın sebebi bu. Kendi iç sesimizle baş başa kalmak korkutucu geliyor.
"İnsanın tüm mutsuzluğu, tek başına ve sessizce bir odada oturamamasından gelir.— Blaise Pascal
Ne Yapmalıyız?
Büyük devrimler her zaman sessiz başlar. Bu çağda devrim, yavaşlamaktır. Sosyal medyadan uzak kalmak, bir kitabı sindirerek okumak, biriyle göz göze gelerek sohbet etmek… Bütün bu eylemler küçük gibi görünse de, insanı tekrar insan yapan şeylerdir.
Modern çağın içsel çöküşü, her bireyin içinde farklı bir yankı bulur. Ama çözüm, dışarıda değil; içeride başlar. Belki yeni bir hedef değil, yeni bir yön lazımdır. Belki büyük planlar değil, küçük anlamlar lazımdır...

