Eski Türklerde ölüm, yalnızca biyolojik bir sona eriş değil, aynı zamanda kutsal bir geçiş ve ruhsal dönüşüm olarak görülmüştür. Ölüm, “uçma”, “yok olma”, “kergek bolmak” gibi çeşitli ifadelerle karşılanmış; insanın "kut"unun yani yaşam gücünün bedenden ayrılmasıyla birlikte yeni bir varoluş biçimine geçtiği kabul edilmiştir.
Ölüm ve Ruh İnancı
Türkler, “tın” (nefes/ruh), “süne” (insana özgü ruh), “kut” (kutsal yaşam enerjisi) ve “yula” (kişinin ruhani eşi) gibi çok katmanlı ruh anlayışlarına sahipti. Tın tüm canlılarda bulunurken süne yalnızca insana özgüydü. Kut ise insan, hayvan, dağ, ırmak gibi varlıklar için söz konusuydu ve onlara kutsiyet yüklerdi. Ölüm, bu ruhsal unsurların bedenden ayrılması olarak tasavvur edilirdi.
Ölüm Algısı ve Sonraki Yaşam İnancı
Eski Türkler için ölüm, son değil yeni bir başlangıçtı. Dünya hayatı geçici, ölüm sonrası ise kalıcı idi. "Uçmak" (cennet) ve "tamuğ" (cehennem) kavramları bu inancın temelini oluşturuyordu. Uçmak gökte, tamuğ yer altında konumlandırılmıştı. Bu nedenle ölüm sonrası hayat, ahlaki davranışlar ve toplum düzeni üzerinde önemli bir belirleyici rol oynamaktaydı.
Ölüm Ritüelleri ve Cenaze Uygulamaları
Eski Türklerde ölümle birlikte uygulanan törenler çok katmanlıdır:
- Yug (matem töreni): Aile ve toplum, ölen kişinin ardından yas tutar, ağlar ve ağıtlar yakar.
- Mezarlar ve Kurganlar: Ölüler genellikle kurgan adı verilen tümülüs şeklindeki mezarlara gömülürdü. Yanlarına günlük eşyaları, silahları, atları ve hatta kurban edilmiş hayvanlar bırakılırdı.
- Balbal ve Tapınak: Gök Türkler, mezar üzerine balbal şeklindeki heykelleri diker ve tapınak benzeri yapılar inşa ederdi.
- Mumyalama: Özellikle Hun ve Göktürklerde, defin süresi uzadığı için ölüler mumyalanarak korunurdu.
Kut ve Ölüm Arasındaki İlişki
Kutun bedenden ayrılması ölümle eş tutulur; kutun gitmesi yalnızca bireysel bir kayıp değil, aynı zamanda toplumsal bir uğursuzluk olarak değerlendirilirdi. Bu nedenle ölüm ritüelleri, yalnız ölüye değil, topluma da şifa sağlamak için yapılırdı.
Mitoloji ve Eskatoloji Açısından Ölüm
Türk mitolojisinde ölüm yalnızca bireysel bir son değildir; evrensel dönüşümün parçası olarak görülmüştür. Kıyamet ve tufan anlatıları; göksel savaşlar, yer yarılması, ateş yağmuru gibi unsurlarla tasvir edilmiştir. Bu mitolojik anlatılar, toplumun kozmik düzene dair anlayışını da şekillendirmiştir.
Eski Türklerde ölüm, hem bireysel hem toplumsal düzeyde anlam yüklenen, ritüel ve inançlarla çevrelenmiş bir geçiş olgusudur. Ruhun varlığı, kut anlayışı, kurganlar ve matem törenleri bu kültürel yapının temel taşlarıdır. Ölüm, aynı zamanda sonsuz yaşama açılan kutsal bir kapı olarak görülmüştür.