Matta etkisi, sosyolog Robert Merton tarafından 1968 yılında literatüre kazandırılmış bir kavramdır. Kavram, adını Matta İncili'ndeki "Kimin nesi varsa ona daha çok verilecek... Ama kimin nesi yoksa elindeki de alınacak." ayetinden alır【1】 . Matta etkisi, en genel tanımıyla, avantajların daha fazla avantaja yol açtığı ve dezavantajların birikerek daha fazla dezavantaj ürettiği toplumsal ve eğitsel bağlamlardaki olguları açıklamak için kullanılır.
Bu süreç, kaynakların, başarıların ve ödüllerin zaman içinde belirgin ölçüde çarpık dağılımlarına yol açar. Başlangıçta var olan küçük farklar, müdahale edilmediği takdirde zamanla büyür ve bu çarpıklık bireylerin yaşam boyu birikimlerini etkileyebilir. Etkinin altında yatan mekanizma, genellikle "pozitif geri besleme çevrimleri" (positive feedback loops) veya "kendi kendini güçlendiren çevrimler" (self-amplifying loops) olarak tanımlanır. Bu mekanizmaların çoğu kez örtük olduğu ve katılımcıların çoğu tarafından bilinmediği ifade edilir.
Matta etkisi, gerçekleştiği alana bağlı olarak mutlak veya bağıl özellik gösterebilir. Mutlak Matta etkisi, sıfır toplamlı bir oyuna benzer; bir katılımcının kazancı, diğerinin zararına karşılık gelir. Bağıl Matta etkisinde ise kaynakların büyüdüğü pozitif toplamlı bir oyun söz konusudur; herkes kazanabilmekle birlikte, bazı katılımcıların kazançları tekelleştirme riski bulunur.

Matta Etkisi: Başlangıçtaki Küçük Avantajların Birikerek Orantısız Eşitsizliklere Yol Açması (Yapay Zeka İle Oluşturulmuştur)
Kuramsal Gelişim ve İlgili Yaklaşımlar
Robert K. Merton, kavramı ilk olarak bilim dünyasındaki olguları açıklamak için kullanmıştır. Yüksek itibara sahip bilim insanlarının ve kurumların, benzer nitelikte işler yapsalar dahi, daha az tanınanlara kıyasla daha fazla tanınırlık ve kaynak elde ettiğini gözlemlemiştir. Mevcut itibar, daha fazla itibar kazanmaya yol açar. Harriet Zuckerman'ın (1977) Nobel ödülü kazananlar üzerine yaptığı çalışma, bu bilim insanlarının yarısından fazlasının daha önce Nobel almış kişilerle çalışmış olduğunu göstererek bu birikimli avantajı desteklemiştir.
Merton'un kavramsallaştırmasından önce, James S. Coleman ve meslektaşlarının 1966 tarihli raporu (Coleman Raporu), akademik başarı düzeylerinin yalnızca okul içi faktörlerle değil, aynı zamanda okul dışı çeşitli faktörlerle de ilişkili olduğunu ortaya koymuştur. Fransız sosyolog Pierre Bourdieu, bu bulgular için bir çerçeve sunarak eşitsizliklerin sadece sosyoekonomik durumdan değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal sermayeden de kaynaklandığını belirtmiştir. Bourdieu'ya göre eğitim, sosyal sınıfın yeniden üretilmesine aracılık edebilir【2】 .
Eğitim alanında Keith Stanovich (1986, 1999), Matta etkisinin okuma becerilerinde de geçerli olduğunu göstermiştir. "Sözcük zengini" öğrencilerin daha zengin, "sözcük yoksulu" öğrencilerin ise daha yoksul hâle geldiği, böylece eğitim hayatının başındaki küçük farkların yıllar içinde büyüdüğü belirtilmiştir【3】 .
Daniel Rigney (2010), The Matthew Effect: How Advantage Begets Further Advantage başlıklı kitabında, etkinin bilim, ekonomi, siyaset ve eğitim gibi farklı alanlardaki yansımalarını ve bu alanların birbirleriyle etkileşimlerini incelemiştir.
Matta etkisi ile benzerlik gösteren bir başka kuramsal yaklaşım, Gunnar Myrdal'ın (1957, 1970) çevrimsel ve birikimsel nedensellik ilkesidir (principle of circular and cumulative causation). Bu ilkeye göre sermaye, insan kaynağı ve diğer kaynaklar bakımından avantajlı olan merkezler, bu kaynakları kendilerine çekerek çevre ile aralarındaki eşitsizlikleri derinleştirir.
Albert-László Barabási'nin "ölçeksiz ağlar" (scale-free) ve "tercihli bağlanma" (preferential attachment) üzerine çalışmaları da Matta etkisi ile ilişkilidir. Tercihli bağlanma, bir ağa yeni giren bir düğümün (örneğin bir bilim insanı veya sanatçı) rastgele bağlantı kurmak yerine, mevcut bağlantı sayısı en fazla olan düğümlere (merkezlere veya "hub"lara) bağlanma eğilimini ifade eder. Bu süreç, ağdaki bağlantı dağılımının normal dağılım (çan eğrisi) yerine "güç yasasına" (power law) göre dağılmasına yol açar.
Bu bağlamda, performans ve başarı arasında bir ayrım ortaya çıkar. Performansın genellikle bir sınırı vardır ve normal dağılım gösterir. Başarı ise (örneğin alınan atıf sayısı, elde edilen gelir) sınırsız olabilir ve güç yasasına göre dağılır. Sonuç olarak performanstaki çok küçük farklar, başarı ödülünde orantısız derecede büyük farklara yol açabilir. Başarı, yalnızca bireysel performansla değil, o performansın ağ yapıları aracılığıyla toplum tarafından nasıl değerlendirildiğiyle ilgili bir süreç hâline gelir.
Uygulama Alanları
Matta etkisi, eşitsizliklerin bulunduğu tüm yaşam alanlarında gözlemlenebilir.
Bilim ve Teknoloji
Tanınmış bilim insanları, daha az tanınmış meslektaşlarına göre daha fazla atıf alır. Kariyerinin başındaki araştırmacıların tanınmış bilim insanlarıyla yaptıkları ortak yayınlar, sadece o yayınların değil, diğer yayınlarının da atıf sayısını artırabilir. Benzer şekilde, tanınmış bilimsel kurumlar daha fazla kaynak, nitelikli akademisyen ve öğrenci çekerek konumlarını güçlendirir. Teknoloji alanında, zengin altyapıya sahip ülkelerin yeni teknolojileri geliştirme olasılığı daha yüksektir, bu da dijital bölünmeyi artırır.
Ekonomi
Matta etkisi ekonomide "para parayı çeker" veya "büyük balık küçük balığı yer" gibi deyişlerle ifade edilir. Miras veya doğuştan gelen sosyal konum gibi başlangıç avantajları, bireylerin gelecekteki yaşam şanslarını etkiler. Piyasalar, "kazananın her şeyi aldığı" (the winner-take-all society) yapılara dönüşebilir ve bu yapılarda performanstaki küçük farklılıklar orantısız ödüllere yol açar.
Siyaset ve Kamu Politikası
Siyasette "güç daha fazla güce yol açar". Örneğin ABD Senatosu ve Temsilciler Meclisi'ndeki yüksek yeniden seçilme oranları bu duruma örnek gösterilmiştir. Etki, toplumsal eşitsizlikleri de derinleştirebilir. Örneğin ABD'de siyahilerin sınırlı eğitim ve istihdam olanakları, nesiller boyu süren yoksulluğa ve servet biriktirememeye yol açabilmektedir. Bu durum, suç oranları veya sağlık gibi alanlarda ikincil olumsuz etkilere neden olabilir. Vergilendirme politikaları da avantajlı grupların yükünü azaltıp dezavantajlı grupların yükünü artırarak eşitsizlikleri derinleştirebilir.
Eğitim
Matta etkisinin en belirgin görüldüğü alanlardan biri eğitimdir. Sosyoekonomik düzey (SES) ile akademik başarı arasında güçlü bir korelasyon bulunmaktadır. PISA, TIMSS ve PIRLS gibi uluslararası öğrenci değerlendirme programları, öğrenci başarısıyla güçlü ilişkisi olan okul dışı faktörlere (aile özellikleri ve evdeki olanaklar gibi) odaklanmaktadır.
Türk Eğitim Sisteminde Matta Etkisi
Mahmut Özer tarafından 2023 yılında yayımlanan "Türk Eğitim Sisteminde Matta Etkisi" başlıklı makale, son 20 yılda Türkiye'de eğitime erişimin kitleselleştiğini ve okullaşma oranlarının tüm kademelerde %99'un üzerine çıktığını belirtmektedir. Bu süreçte ücretsiz ders kitapları, ücretsiz yemek, taşıma desteği, burslar ve şartlı eğitim yardımı gibi birçok sosyal politikanın uygulandığı ve bu yaklaşımların eğitime erişimin ötesinde eğitimde fırsat eşitliğini artırmaya odaklandığı vurgulanmaktadır【4】 Ancak bu destek mekanizmalarına rağmen, makalede Matta etkisinin özellikle dört alanda şiddetli görüldüğü değerlendirilmektedir:
- Okul Öncesi Eğitime Erişim: Okul öncesi eğitime (ECEC) erişimin uzun yıllar sosyoekonomik düzeye bağlı olması, bu eğitimi alan çocukların ilkokula daha avantajlı başlamasına neden olmuştur. PISA ve TIMSS verileri, okul öncesi eğitim alan öğrencilerin akademik başarılarının, almayanlara göre daha yüksek olduğunu göstermiştir.
- Sosyoekonomik Düzey ve Akademik Başarı İlişkisi: SES ile akademik başarı arasındaki güçlü korelasyon, etkinin en belirgin olduğu alanlardan biridir. 2020 LGS (Liselere Geçiş Sistemi) verileri üzerine yapılan bir çalışmada, öğrenci başarısıyla en güçlü korelasyona sahip değişkenin okulun sosyoekonomik düzeyi olduğu bulunmuştur. Ailelerin toplam eğitim yılının, gelir düzeyinden daha güçlü bir etkiye sahip olduğu da belirtilmektedir.
- Okul Ayrıştırması (School Tracking): Öğrencilerin sınavlarla fen lisesi, Anadolu lisesi, meslek lisesi gibi farklı okul türlerine yerleştirilmesi, Matta etkisini derinleştirebilen bir uygulama olarak görülmektedir. Bu ayrıştırma, öğrencileri yalnızca akademik başarıya göre değil, aynı zamanda sosyoekonomik düzeye göre de gruplamaktadır. Bu durum, benzer SES ve başarı seviyesindeki öğrencilerin aynı okullarda kümelenmesine yol açar. Düşük başarı ve düşük SES kümelenmelerinin olduğu okullarda, öğretmenlerin öğrencilerden başarı beklentisinin düştüğü ve akran öğreniminin azaldığı belirtilmektedir. Özellikle tüm okulların puanla sıralandığı TEOG sisteminin, Matta etkisini maksimize ettiği ve öğrencileri sosyoekonomik düzeylerine göre kategorize ettiği ifade edilmiştir.
- Mesleki Kıdem Yılı Yüksek Öğretmene Erişim: Türkiye'de öğrenci akademik başarısı ile öğretmen kıdemi arasında güçlü bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Yeni veya az deneyimli öğretmenlerin (yaklaşık %50.4'ü) yoğunluklu olarak en dezavantajlı bölgelere ve okullara atandığı, bu nedenle düşük sosyoekonomik düzeydeki öğrencilerin kıdemli öğretmenlere erişiminin kısıtlandığı ve mevcut dezavantajlarının sürdüğü belirtilmektedir.
Müdahale ve Azaltma Yöntemleri
Rigney (2010), Matta etkisinin kaçınılmaz bir sosyal olgu olmadığını, mevcut sosyal politikaların ("yapay kuralların") bir sonucu olarak ortaya çıktığını ve bu nedenle kuralların değiştirilebileceğini savunur. Eşitlikçi yaklaşımlar ve sosyal müdahaleler yoluyla avantaj birikiminin azaltılmasının mümkün olduğu ifade edilir. Eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik alanlarındaki kamu politikaları, bu etkinin zincirleme etkilerini hafifletmeye yardımcı olabilir. Eğitimde ise okul ayrıştırmasının mümkün olduğunca geç yaşlara ertelenmesi önerilmektedir【5】 .
Türkiye'deki eğitim politikaları bağlamında, Matta etkisini hafifletmeye yönelik bazı adımlar atıldığı belirtilmektedir:
- Okul Öncesi Eğitimin Yaygınlaştırılması: 2021 yılı sonunda başlatılan bir kampanya ile ECEC kurumlarının sayısı 2.782'den Mayıs 2023 itibarıyla 9.482'ye çıkarılmıştır. 5 yaş okullaşma oranı %99.9'un üzerine çıkmıştır. Bu gelişmenin, 5 yaş düzeyinde okul öncesi eğitime erişimin sosyoekonomik düzeye bağımlılığını ortadan kaldırdığı ifade edilmektedir.【6】
- Sınav Sistemindeki Değişiklikler: TEOG sisteminin kaldırılıp LGS sistemine geçilmesiyle, öğrencilerin çoğunluğunun merkezî sınav puanı olmadan ikametgâhlarına göre yerleştirilmesi, okul ayrıştırmasının etkisini azaltan bir adım olarak değerlendirilmiştir.
- Destekleyici Projeler: "Mesleki Eğitimde 1000 Okul Projesi" ve "Temel Eğitimde 10000 Okul Projesi" gibi çalışmalar, dezavantajlı okullara "pozitif ayrımcılık" sağlamak üzere tasarlanmıştır. Ayrıca okulların ihtiyaçlarını karşılamaları için doğrudan bütçe gönderilmesi de bu kapsamda atılan adımlardan biridir.
- Sosyal Politikaların Sürdürülmesi: Ücretsiz ders kitapları, ücretsiz yemek, burslar ve taşıma desteği gibi son 20 yıldır uygulanan sosyal politikaların da aradaki farkı en aza indirmeye katkı sağladığı belirtilmektedir

